Günlerdir gündemi meşgul eden bir tartışma, Kanal İstanbul projesi. Elbette bu proje yeni hazırlanmadı. 2010 yılından bu yana AKP iktidarının gündeminde yer alıyor. Sürekli projeler geliştirip hazırlıyorlar. Öyle ki daha bir proje hayata geçmeden AKP’li müteahhitlerin kanal çevresindeki arazileri satın aldığı ve yapacakları yapıların planlarının bile hazır olduğu sık sık gündeme geliyor.
Yapımının 75 milyar TL tutacağı açıklanan ve bu rakama kanal üzerinde inşa edilecek olan on adet köprünün dahil olmadığı Kanal İstanbul projesi halkımızın yoğun itirazlarına rağmen AKP ve Erdoğan’ın talimatıyla yapılmaya hazırlanıyor. Böyle bir projenin hayata geçmesinin İstanbul halkına zerre kadar faydası olmadığı gibi çevre ve doğa felaketine yol açacağı gerçeğini AKP’lilerin kendileri dahi yadsımıyor.
Ortada büyük bir proje var. Bu proje tek başına AKP’nin hazırlayıp hayata geçirebileceği bir proje değildir. AKP iktidarı ve Tayyip Erdoğan her ne
kadar dönem dönem ABD emperyalizmiyle ters düşüyor, çıkar çatışmasına giriyor gibi gözükmeye çalışsa da gerçek olan ABD emperyalizminin Türkiye devletinin beyninden başlayıp tüm kılcal damarlarında dolaştığı gerçeğidir.
Oligarşik devlet tüm iplerini, hayati önem arzeden tüm yönetim kabiliyetini ABD emperyalizmine kaptırmıştır. Bu kaptırma gönüllü bir kaptırma
olmuştur. Onların desteği ile cuntalar örgütlemiş, halka karşı savaşı boyutlandırmışlardır. Onların desteği ile işkenceci, katil, halk düşmanı
polis, ordu ve kontrgerilla çetelerine sahip olmuş, onların desteği ile ülkemizde devrimci mücadeleyi kanla boğmuşlardır. Faşizm tüm yıkım ve katliamlarına rağmen Anadolu topraklarından ne devrimciliği ne de sosyalizm umudunu silip atabilmiştir. Korkusu bundandır.
Bu korku ile emperyalist efendilerinin bir dediğini iki etmezler. Yine onların isteği ile Kanal İstanbul projesini hayata geçiriyorlar. Halka karşı
ve halka rağmen…
KANAL İSTANBUL PROJESİ; “KENTSEL DÖNÜŞÜM”ADI ALTINDA HALKIMIZIN EVLERİNİN YIKILMASI VE YERİNE BURJUVALARA AİT YÜKSEK GÜVENLİKLİ SİTELER KURULMASI PROJESİDİR!
KANAL İSTANBUL PROJESİ; HAVAMIZIN, SUYUMUZUN, ORMANLARIMIZIN YOK EDİLMESİ PROJESİDİR!
KANAL İSTANBUL PROJESİ; HALKIMIZIN MİLYARLARCA LİRALIK EMEĞİNİN ÇALINMASI PROJESİDİR!
Kanal İstanbul ile
Doğamızı Nasıl Katledecekler?
Kanal İstanbul’un inşaatına başlanmasıyla birlikte çevre ve doğaya geri dönüşümü olmayan, yıllarca zarar verecek olan proje hayata geçecek.
Yeraltı-yerüstü su havzaları, ormanlar, tarım alanları ve doğal yerleşim alanları ciddi biçimde tahribata uğrayacak. Bilim insanlarının görüşlerine göre tek tek yaşanacak olumsuzlukların bazıları şunlardır:
a) Yaklaşık 45 kilometre uzunluğundaki proje içinde kalan su havzaları tamamen yok olacak. Karadeniz ve Marmara denizlerinin tuzlu sularının bu alanları basması nedeniyle su havzalarını besleyen su varlıkları bir daha geri dönüşü olmayacak biçimde yok olacak. İstanbul’un su ihtiyacını karşılayan Küçükçekmece Gölü, Sazlıdere ve Terkos üzerinden geçecek şekilde projelendirilen kanal, bu sulara ciddi zararlar verecek. Sazlıdere Barajı’nın yokolmasıyla, İstanbul’un su varlığı ciddi biçimde azalacak. Terkos Gölü’nden su içilemez hale gelirken gölün çevresindeki doğal alan zarar görecek. Yoğun yapraklı ormanlar, sahilde çevrelenen çamlar, önemli bitki alanı ve canlı türlerinin yaşamına olanak sunan doğal yaşam alanları yok olacak.
Kanalın projesi etrafında yapılacak köprüler, yollar, kentsel dönüşüm projeleriyle yapılacak konutlar, işmerkezleri vb. yapılarla bu doğal yaşam alanı, ekosistem bozulacak. Terkos Gölü’nde yaşayan balık türleri yok olacak.
b) 101 milyon 973 bin 360 metrekare tarım arazisi yok olacak. Kanal İstanbul projesi güzergâhı boyunca, kuzeyden güneye doğru gidildikçe ormanlık alanlar, tarım arazileri ve yerleşim alanları yer alıyor.
c) Kanal İstanbul projesinin toplam etki alanı 129 milyon 344 bin 110 metrekare. Proje etki alanının %78,83’ü farklı niteliklere sahip tarım arazilerinden oluşuyor. Bu alan 101 milyon 973 bin 360 m2, yani 13 bin 243 futbol sahası büyüklüğünde bir alan. 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’na göre ‘mutlak tarım arazisi’ olarak tanımlanan, korunması gereken 5 milyon 264 bin 297 m2’lik tarım alanı projenin etki alanında yer alıyor. Yani İstanbul’a gıda sağlayan nitelikli tarım alanları projeyle yok olacak, İstanbul’un gıda fiyatları yükselmeye
devam edecek.
d) Proje havayı kirletecek ve halkın sağlığını tehdit edecek. Sanayi kaynaklı hava kirliliğinin tam 600 katı bir hava kirliliğini İstanbul halkı yaşamak zorunda kalacak. Yılda 30 bin kişinin hava kirliliğine bağlı hastalıklardan hayatını kaybettiği Türkiye’de, Kanal İstanbul projesi ile birlikte bu rakam da katlanacaktır.
e) Kanaldan hafriyat taşıyan kamyonlar ulaşıma zarar verecek, ortaya çıkacak trafik kazalarında ölümler artacak.
f) Kanal projesi zeminin doğal yapısını bozacak. Depremler ve yoğun yağışlar heyelana neden olacak.
g) Kanal, fay hatlarının tam üstünde duruyor.Olası depremde ortaya çıkabilecek tsunami kanal çevresinde yaşayan halkın hayatını riske atacak.
h) Karadeniz suyu Marmara’ya daha çok karışacak. Bu da Marmara Denizi’nin doğal yapısını bozacak ve iklim değişikliğine neden olacak.
ÇED Raporu’nda ‘Kanal Çanakkale‘ Önerisi
“Kanal İstanbul’un ABD’ye Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ni (Bulgaristan ve Romanya üzerinden) delme fırsatı yaratacağını belirtirken, Kanal İstanbul projesi için hazırlanan ÇED raporunda “Çanakkale Kanalı Önerisi” yer aldığını vurguluyor. Yazıda, ÇED Raporu’nun 1426. sayfasında (6.bölümünün 155. sayfasında) “Zincirbozan-Gelibolu mevkiinden Saros Körfezi’ne bir kanal açılması”önerildiği açıkça yer alıyor!” (4 Ocak Ekoloji Birliği)
Kanal İstanbul ile birlikte aynı zamanda Çanakkale’ye yapılması düşünülen ikinci bir kanal ile Mortrö Boğazlar Sözleşmesi delinecek.
Ne Diyor Montrö Sözleşmesi?
22 Haziran 1936’da İsviçre’nin Montrö kentinde toplanmıştır. İki ay süren toplantılardan sonra 20 Temmuz 1936’da Bulgaristan, Fransa, Büyük Britanya, Avustralya, Yunanistan, Japonya, Romanya, Sovyetler Birliği, Yugoslavya ve Türkiye tarafından imzalanan yeni Boğazlar Sözleşmesi ile
Türkiye’nin kısıtlanmış hakları iade edilmiş ve boğazlar bölgesinin egemenliği Türkiye’ye geçmiştir. Türkiye daha önce Sovyetler Birliği ile yaptığısaldırmazlık antlaşması uyarınca Sovyetler Birliği’nin de desteği alınmıştır.
İstanbul ve Çanakkale’ye yapılması düşünülen iki boğaz yolu ile Türkiye’nin boğazlar üzerindeki egemenlik hakları yok sayılacak. Bu haklar boğazlar yolu ile ABD ve Rusya gibi emperyalist devletlere bırakılacak. Ki Türkiye’nin ne ABD ne de Rusya gibi iki emperyalist devlete karşı tavır
alabilecek, bağımsızlığını, haklarını savunacak bir gücü yoktur.
AKP faşizmi içeride halkımıza karşı ne kadar saldırgansa dışarıda emperyalist efendilerine karşı da bir o kadar uysaldırlar. Onların bir dediğini iki etmezler. Erdoğan “Lozan’ın yeniden görülmesi, değiştirilmesi gerekiyor” derken asıl niyetini de ortaya koymuştur. ABD emperyalizminin tam desteğini alarak iktidarını sağlama almak için Türkiye’nin boğazlar üzerindeki egemenlik haklarını hibe etmiştir.
Bunu yaparken hem ABD’yi hem de Rusya’yı kızdırmamak için her iki tarafa da kanalları diledikleri gibi kullanma hakkını tanımıştır. Diğer yandan ise ihaleyi Çin şirketlerine vererek (yükselen kapitalist devlet konumunda olan Çin’e) herkesi memnun etmiştir. Bu işten memnun olmayan ve olmayacak olan bir tek Türkiye halklarıdır.
Bu işten zarar görecek olan başta İstanbul halkı olmak üzere Türkiye halklarıdır. Sularımızdan geçecek emperyalist savaş gemileri diledikleri
ülkelere saldırıp halkları katlederken bu suça ortak olmak paydası ise AKP faşizminin omuzlarına kanlı apolet olarak asılacaktır.
AKP, Kanal İstanbul Projesi ile Ne Yapmak İstiyor?
Kanal projesinin İstanbul için çok büyük zararları olacaktır. Bunun böyle olduğuna ilişkin konuya ilişkin tüm uzmanlar görüş birliği içerisinde. Uzun vadede İstanbul’a çok büyük çevre zararları verdiğini elbette AKP faşizmi de biliyor.
Bildiği halde bu projenin hayata geçirilmesi konusunda neden bu kadar ısrarlılar? Yapılan hiç bir eleştiriyi dinlemeyen, bildiğini okuyan AKP faşizmi, elbette bu projeyi İstanbul halkına hizmet amacıyla yapmıyor. Ki halka hizmet etmek AKP’nin doğasına aykırıdır. Onlar her işe rant gözüyle bakarlar. Eğer bir iş yapacaklarsa oradan kendilerine ve yandaşlarına ne kadar rant sağlayacağını hesaba katarak yaparlar. Ki yaptıkları pekçok işte ihaleyi verdikleri yandaşlarının zarara uğramaması için sözleşmeler yaparak garanti altına alınıyor.
Örneğin 3. Köprü zarar ediyor; ancak zarar eden ihaleyi alan şirket değil. Şirkete taahhüt edilen sayıda araç köprüden geçmediği için, geçmeyen arabaların parası devletin kasasından yani halkın ödediği vergilerden kesiliyor.
Kanal İstanbul, boğazın dışında yapılacak olan suni bir su yolu projesidir. Dünyada örnekleri mevcuttur. En ünlüsü Atlantik Okyanusu ile Büyük Okyanusu birleştiren Panama Kanalı’dır.
Panama Kanalı iki okyanusu birleştiren ve ulaşımda kolaylık sağlayan bir su yolu olurken Kanal İstanbul hangi ihtiyacın ürünüdür?
AKP bu kanalı yapmak istiyor çünkü;
1) Kanal İstanbul projesi ABD menşeili bir projedir. Bu proje ile Türkiye’nin boğazlar üzerindeki egemenlik hakları yok sayılırken bu sularda kıyısı olan ya da olmayan tüm ülkeler ABD emperyalizminin açık hedefi haline geliyor. Savaş gemilerini Karadeniz’e kolaylıkla çıkaracak olan ABD; Balkanlar, Kafkaslar ve Rusya’yı dilediği gibi tehdit edip bu ülkelere saldırılar gerçekleştirilebilir.
Emperyalizm, krizi büyüdükçe daha çok silahlanır ve savaşa ihtiyaç duyar. ABD emperyalizmi de kanal yoluyla kendisine rahat bir hareket alanı
yaratacak. Aynı zamanda bu kanal, Rus askeri gemilerine de açılarak Türkiye’nin Rusya’yla karşı karşıya gelmesi engellenirken Rusya’nın kanal
yolu ile rahatça sıcak denizlere açılmasının da önünü açmış olacak. Özcesi AKP bu kanal ile emperyalizme hizmet etmiş olacak.
2) AKP kanal projesi ile yandaşlarına büyük bir vurgun yaptıracak. Bugün kanalın maliyetinin 75 milyar lirayı bulacağı söyleniyor. Ki bu rakama
kanal üzerine yapılacak olan 10 adet köprünün maliyeti eklenmemiştir. Köprü giderleri de eklendiğinde bu rakamın iki katına çıkacağı hatta bugüne kadar AKP’nin bu tür işler için açtığı ihalelerin normalin çok çok üzerinde paralar ödeyerek yaptırdığı da herkesin bildiği bir gerçektir.
Yani Amerikan emperyalizmi istiyor diye halkımızın milyarlarca lirasını kanala gömecekler. Halkımızın payına ise çürük yumurta gibi kokan kanal suyu kalacak. Bir zamanlar Haliç nasıl kokuyorsa kanalın kokusu her poyrazla birlikte tüm İstanbul’u saracak. Ki İstanbul’da yılda en az 50
kez poyraz estiği düşünülürse yılın 50 günü İstanbul halkı çürük yumurta kokusunu katlanmak zorunda kalacak.
3) AKP yine kanal projesi ile neredeyse iktidara geldiği günden bu yana hayalini kurduğu İstanbul’daki kentsel dönüşüm projesini hayata
geçirebilecek imkan ve olanağa kavuşacak. Öyle ki iki boğaz arasında kalan tüm yoksul mahalleler yıkılarak buralara zenginler yerleştirilecek. Nüfusu dahi hesaplanmış. 5-6 milyon kişinin yaşayacağı tahmin edilen bu adaya giriş çıkışlar 10 adet köprü yoluyla olacak ve bunun sonucu olarak yoksullar, devrimciler bu izole edilmiş bölgeye giremeyecekler.
Kanal İstanbul’u yaparak İstanbul’un tüm yoksullarını Trakya bölgesine ve Anadolu yakasına atarken, faşizmin korkulu rüyası olan mahallelerimizi de yıkacaklar. Asalak burjuvalar için, iki boğaz arasında özel bir ada yapılmış olacak.
Sonuç olarak;
AKP halka düşmandır. Kanal projesi ile toprağımızı, sularımızı, tarım alanlarımızı, ormanlarımızı, havamızı yok edecekler.
Halkımızın Kanal İstanbul’a değil başını sokabileceği sağlam bir eve ihtiyacı var. AKP halkı düşünseydi Kanal İstanbul’u yapacağına beklenen
büyük İstanbul depremine hazırlanırdı. Olası bir depremde yıkılma riski taşıyan binlerce bina kanala harcanacak paranın üçte birine yapılabilir.
Köprüler, devlet kurumları, okullar, hastaneler, evler… Binlerce yıkılmaya hazır bina. Ve ölümü bekleyen milyonlarca insan… AKP’nin derdi ise yandaşlarına para kazandırmak, emperyalist efendilerinin emirlerini yerine getirmek.
Kanal İstanbul projesi tamamen Amerikan menşeili bir projedir. Türkiye hem ABD hem de Rusya’yı memnun etmek için bu projeyi hayata
geçirmeye karar vermiştir. AKP faşizmi Türkiye’nin boğazlar üzerindeki egemenliğini kanal projesi ile emperyalistlere peşkeş çekmiş olacaktır.
Haziran Ayaklanması nasıl ki AKP faşizminin boğazını düğümlediyse emperyalist bir proje olan Kanal İstanbul için açılacak olan çukur da AKP’yi
mezara daha da yakınlaştıracaktır.
Çünkü son sözü söyleyen, ne faşist iktidarlar ne de emperyalistlerdir. Son söz halkımızındır. Ve halkımız bu çukuru AKP faşizminin mezarı yapacaktır!
Bu yazi Halk Okulu dergisinden alinmistir.