Halk Ayaklanmasının sembollerinden biri olan Gazi Mahallesi’nin sokaklarında yine polis panzerleri dolaştı. 14 Haziran’da Yürüyüş dergisinin teknik işlerinin yapıldığı büroyu basmaya gelmişlerdi. Ortada hiçbir anormallik görünmüyordu, Gazi mahallesi sakince işlerini yapıyor günlük yaşamına devam ediyordu. Ama polisler yine de titriyorlardı. Amaçları, güya aranan kişileri bulmaktı; ancak bunu yaparken yine de yenileceklerini biliyorlardı. Aranan kişileri bulurlarsa yenileceklerdi; çünkü her koşul altında görevlerini yaptıklarını göreceklerdi. Onlarda inancı göreceklerdi, meydan okumayı göreceklerdi. Ne kadar vururlarsa vursunlar hırslarını alamayacaklardı. Kapıları duvarları kırsalar da yine de yıkamayacakları bir inanç ve kirletemeyecekleri bir doğru vardı. Gerçek yoluna devam edecekti!
Ali Aracı, Ümit Çimen, Yılmaz Viraner ve Merve Kurt gözaltına aldılar. Ama katil, işkenceci, ahlaksız polisler yine de emin olamıyorlardı. Hastalıklı bir şekilde kapılara duvarlara vuruyorlardı. Her kapı aralığından, her duvar arkasından bir devrimcinin çıkmasını umuyorlardı. Korku ve şüphe tüm benliklerini sarmış, akıllarını almıştı. Çünkü onlar, bu sessiz duvarların arkasında devrimin kıpırtısını duyuyordu. Hiç istifini bozmadan kahvelerde oturan, alışveriş yapan insanların devrimi barındırdıklarını biliyorlardı. Asla güvende hissedemiyorlardı kendilerini. Daha birkaç yıl önce Haziran Ayaklanması’nda binlercesi Taksim’e doğru yürümüştü. Ayaklanma, ezilen bu halkın mayasında, tarihinde, ruhunda vardı. Faşizm bu yüzden asla güven içinde hissetmeyecekti kendini.
Dergi büromuzdan içeri girdiler kanlı postallarıyla. Herbiri bir kurşun gibi faşizme vuran, halka siyasi gerçekleri açıklayan, sorunlarının çözümünü sunan yazılarımızın yazıldığı, dergi sayfalarımızın dizildiği bilgisayarları aldılar. ‘İşte örgütsel d ö k ü m a n l a r ’ diyorlardı; kağıt kalem kitap; bilgisayar harddisk… Silah yoktu, bomba yoktu; ama onlar için bu araçlar silahtan da değerliydi bombadan da tehlikeliydi. Çünkü bunların arkasında bir fikir, bir sınıf ve o sınıfın ideolojisi duruyordu. Bu duvarların arkasında sosyalizmin kapitalizme üstünlüğü duruyordu. Devrimcilerin Faşizme karşı haklılığı duruyordu.
Gri kategoride arandığını söyledikleri Grup Yorum üyesi Ali Aracı, iyice zayıflamış bedeni ile karşılarında duruyordu. Çok sakindi ve gözaltına alındığında da gizlendiğinde de tıpkı Grup Yorum’un sahnedeki hali gibiydi. Aldılar götürdüler, Üst araması yaparken çıplak arama yapmak istediler. Jilet aradıklarını söylüyorlardı. Gerçekten jilet arıyorlardı. Korkuları gerçekti! “Ya ceplerinde, dillerinin altında, saçlarının içinde jilet saklamışlarsa? Ya jileti bir anda boğazımıza dayarlarsa” diye korkuyorlardı. Korkularını gizlemek için de dalga geçiyormuş gibi davrandılar. Ama aramalar gerçekti. “Siz Ali kadar değerli değilsiniz” diyorlardı Ümit ve Merve’ye. Çünkü faşizm, yalnızca Ali Aracı için para ödülü koymuştu. Kapitalizmin her şeyi para ile ölçen ahlakı burada da hâkimdi işte!
14 Haziran’da dergi büromuzda, bir kez daha düzen ile devrim, kapitalizm ile sosyalizm karşı karşıya geldi! Tankına topuna, panzerine silahına, para ödülleriyle teşvik edilmelerine rağmen hiçbir zaman rahat olamayacak olan düzenin bekçileri polisler; o zırhlı araçlarda yaşamak zorunda kalacaksınız ilelebet! Gerçeğin Sesi Yürüyüş Dergisi; Baskınlar, Zehirli Gazlar, İşkenceler, Tutuklamalar, Terör Demagojileriyle Susturulamayacak!
Dergi büromuz 14 Haziran 2019’da, duvarlarımız ve kapılarımız faşist polisler tarafından kırılarak basıldı. Binamız kullanılmaz hale getirildi, eşyalarımız parçalandı, dergimizin içine zehirli gazlar sıkıldı, su boruları patlatıldı. Televizyonlarına “büyük operasyon” diye servis ettiler dergimizin basılmasını. Onlar için yaptıkları haydutluğu ‘büyük operasyon’ haline getiren, büromuzda başlarına ödül koyarak aradıkları devrimcileri bulmalarıdır. Yaşamı, halka gerçekleri söylemek üzerine kurulu devrimcilerin dergi büromuzda bulunmasından daha doğal bir şey yoktur! Biz ne pahasına olursa olsun gerçeği söylemekten hiç vazgeçmedik. Ferhat Gerçek dergimizi dağıtırken 17 yaşında, polis tarafından vurularak felç bırakıldı. Dergimizin halka ulaşması engellenebildi mi? Muhabirimiz Ebru Yeşilırmak da polis kurşunuyla vuruldu. Dergimizin çıkması engellenebildi mi? Dergi büromuz onlarca kez basıldı, bilgisayarlarımız, dergimizi hazırlayabilmek için ihtiyacımız olan eşyalarımız parçalandı, dergimizin çıkması durdu mu? Her baskında işkencelerle gözaltına aldınız, çalışanlarımızı tutukladınız. Teknik hazırlıklarımız yapılırken bassanız da tek bir sayımızı bile aksatmadan çıkarmayı başardık! Çünkü bizimki kesintisiz bir YÜRÜYÜŞ’tür! Baskının ertesi günü, dergimizin yeni sayısını yine halkımıza ulaştırdık. Halkımıza gerçekleri göstermekten bir an olsun geri durmadık, durmayacağız! Helikopterlerinizle, tenekelerizle gelseniz, cadde boyunca zırhlı araçlarınızı sıralasanız da engelleyemezsiniz!
14 Haziran günü de böyle geldiler. Duvarlarımızı ve kapılarımızı kırarak girdiler büromuza. Esnaftan ne olduğuna bakmak isteyenleri bile dükkanlarının içinden çıkarmadılar. Amerikan filmi çekiyor gibi, sırtlarında ‘operasyon’ yazılı tişörtlerle büyük kameralarla caddede beklediler. Ne kadar ‘güçlü’ olduklarını göstermek istediler böylece; oysa gösterebildikleri tek şeyi, korkularının ne kadar büyük olduğudur. Öyle ki, baskın sonrası bile dergimizin önünde tenekeleriyle beklediler. Dergimizi sahiplenmeye gelenleri gözaltı tehdidiyle karşıladılar. Korku politikalarının hiçbiri işe yaramamıştır. Dergi büromuzu bin kere talan etseler, bin bir kere daha iyisini daha güzelini yapacağız! Çünkü biz halkız, halkın içindeyiz! Halkımız, her zamanki gibi kurumumuzu toparlayacak, dergimizi daha fazla sahiplenecek, dergimizi okuyacak, okutacak, dağıtımını yapacaktır. Bu hep böyle olmuştur, böyle olmaya devam edecek! Gerçeğin Sesi Susturulamaz!
-Emperyalizme ve Oligarşiye Karşı Yürüyüş dergisi 124. sayısından
http://yuruyus.biz/pdf/pdf/EOKY124.pdf