(Aşağıdaki yazı Halk Okulu dergisinin 13 Ekim 2024 tarihli 257. sayısından alınmıştır.)
Zengin Mutfağı’ndan çıkıp halkın sofrasında ne
zaman diz kıracaksınız? Soru budur. Oyuncu Şener Şen, ben bu sorunun muhatabı değilim, diyebilir. Hatta birçokları hem Şener Şen için hem kendileri için aynı şekilde düşünebilir. Ama hayat bu soruyu soruyor. Sanatçıların ve halkın yaşadıkları bu sorunun
kendini yeniden ve yeniden sorduruşudur.
Bize bu soruyu kâğıt kalemle cisimleştirerek sorduran ise; Ankara Oran Açık Hava Sahnesi’nde oyuncunun Lütfu Usta karakterini canlandırdığı Zengin Mutfağı isimli tiyatro oyununa yönelik faşist saldırıdır.
Her şeyden önce Şener Şen’e ve oyunda yer alan diğer oyunculara, oyun ekibinde görev alan tüm tiyatro emekçilerine, izleyicilere geçmiş olsun. Bu saldırının sadece Şener Şen’e ya da Zengin Mutfağı isimli oyuna karşı olmadığını biliyoruz. Bu saldırı tüm sanat alanına ama esas olarak da tüm halka karşı yapılmıştır.
Çünkü faşist saldırıların amacı, biçimlenişi nasıl olursa olsun, görünürdeki hedefi kim olursa olsun, aynıdır. Amaç tüm halkı korkutmak ve sindirmektir.
Şener Şen, çok uzun yıllardır suya sabuna dokunmadan, yaygın (ve de yanlış) bir ifadeyle “siyasetten uzak”, halktan, halkın yaşadıklarından uzak bir “sanatçılık” sürdürüyor. Bu, bilinen bir gerçek ve Şener Şen yıllar içinde çok kere haklı eleştirilerin hedefi olmuştur. Ne var ki, her dönem durduğu yeri daha da pekiştiren bir Şener Şen söz konusu olmuştur.
Eski bir Nazi sempatizanı Alman papaz Martin Niemüller’in hikâyesi anonimleşmiştir ve bilinir:
Çevresindeki Yahudiler, sosyalistler, komünistler yani başkaları Naziler tarafından tutuklanıp toplama kamplarına götürüldüğünde sesi çıkmaz Niemüller’in. Ama sıra ona da gelecektir. Ve başkaları götürülürken hep sustuğu için, sıra ona geldiğinde itiraz edecek kimse kalmamıştır.
Şener Şen, tıpkı başlarken sorduğumuz soru gibi Alman papazın hikâyesi için de benim durumumla hiç ilgisi yok, diyebilir. Ankara Oran’daki saldırıyı büyütmemek gerekir, diye düşünüyor da olabilir. Belki de “talihsiz bir hadise” diyordur.
Alman papaz hikâyesi, zaten durumunuz Alman papazla aynı olduğunda bir işe yaramaz. Şener Şen’in ve benzer sanatçıların durumu Alman papaz gibi olmasın diye kıymetlidir bu hikâye. Ve zaten, Şener Şen oyununa yönelik saldırıdan sonra yalnız bırakılmamıştır.
Şener Şen’in; uzun yıllardır süren bilinçli politik duyarsızlığının
aksine, saldırıya ses çıkarılmıştır. Sadece bu bile Şener Şen için düşündürücü olmalıdır.
Şener Şen’i Halk Niye Sevdi?
Tartışmasız bir gerçektir; Şener Şen sinema ve tiyatroda önemli bir isimdir. Oynadığı filmlerin üzerinden onlarca yıl geçse de her kuşaktan izleyicisi ve seveni vardır. Halk, Şener Şen’i sevdi, seviyor. Kuşkusuz ki bunu sağlayan; Şener Şen’in geçmişte yaptıklarıdır, oynadığı filmler ve tiyatro oyunlarıdır. Bunlar, toplumsal sorunlara değinen, halkın yaşadıklarına ayna tutan, kiminde halkçı değerleri savunan, kiminde hatırı sayılır sistem
eleştirisi içeren işlerdir.
Tüm bunlarla Şener Şen’in halkta bir karşılığı oluşmuştur. Ne var ki o bunu bir değer ve sorumluluk olarak taşımaktan uzak durmuştur. Bu yanıyla sanatçı misyonuna aykırı bir çizgide olmayı seçmiş, halka sırtını dönmüştür.
Saldırıya uğrayan Zengin Mutfağı oyunu da toplumsal içerikli bir oyundur, politiktir. Vasıf Öngören’in yazdığı oyun, 1970’li yılların siyasi ortamını, gelişen işçi sınıfı hareketini ve devrimci mücadeleyi, buna karşı geliştirilen sivil faşist hareketi belli yanlarıyla anlatır. Ki oyun ilk olarak 1978’de, İstanbul Şehir Tiyatroları’nda sergilendiğinde de Şener Şen “Lütfü Usta” karakterini canlandırmıştır. 1988’de aynı isimle sinemaya da uyarlanan oyunun başrolünde yine Şener Şen yer almıştır.
Deyim yerindeyse, Şener Şen kırk beş yıldır “Zengin Mutfağı”ndan çıkmamıştır.
“Politikanın dışındayım” söylemi, “siyasetin uzağında kalmayı tercih ediyorum” ifadesi elbette Şener Şen’le sınırlı demagojiler değil. Bu söylemlerde ikili bir yan olduğunu düşünüyoruz. Birincisi, politika deyince akla burjuva politikası gelir ve burjuva politikası kirlidir, çürümüştür. Düzen siyaseti, halka hiçbir şey vermez.
“Politikanın dışındayım, uzağında kalmayı tercih ediyorum…” diyenler, halkta yarattıkları olumlu karşılığın yok olmaması için de bu söylemleri kullanıyorlar. İkincisi ve daha önemlisi, “politikanın dışındayım” demek esas olarak egemen sınıflara, iktidarlara bir mesajdır. Ben sadece kendi işimi yapacağım, demektir.
İktidarla karşı karşıya gelmeden ve çoğu zamanda iktidarın övgüsünü alarak, sunduğu olanaklardan da yararlanarak yaşamını ve sanatını sürdürmektir bu. “Tarafsızlık”, “siyaset üstü olmak” yalanlar ile de halk aldatılmak istenir.
Oysa gerçeğin ne olduğu açıktır; tarafsızlık diye bir şey yoktur. Sınıfsal ya da siyasi olmayan hiçbir şey yoktur. Şener Şenlerin bilinçli tercihi de açıktır; egemenlerden, güçlü olandan, haksız olandan yana taraf tutmak.
Sanat alanına, sanatçılara yönelen saldırıların karşısında yapılması gereken elbette ki birlikte olmak, dayanışma içinde olmak, örgütlenmek ve direnmektir.
Devrimci sanatçılardan en geniş anlamıyla muhalif sanatçılara… bu saldırılar birlikte mücadele ile püskürtülebilir.
Fakat konu Şener Şen ve benzerleri olduğunda daha öncelikli bir sorun söz konusudur. En başta sorduğumuz gibi yine soruyoruz:
Ne zaman?
Ne zaman Zengin Mutfağı’ndan çıkacaksınız?
Ne zaman halkın sofrasında diz kıracaksınız?