– “Güvenli Bölge”, Amerikan emperyalizminin halklara kendini dayatmasıdır,
– “Güvenli Bölge”, emperyalist sömürgeciliğin bir biçimidir.
– “Güvenli Bölge”, işbirlikçiler aracılığıyla işgaldir!
HALKLAR İÇİN GÜVENLİKLİ TEK YER; KENDİ KADERİNİ TAYİN EDEBİLECEĞİ BAĞIMSIZ, ÖZGÜR BİR VATANDIR!
S
Suriye sınırında “Güvenli Bölge”, Türkiye tarafından 2013’den bu yana telaffuz edilen bir kavramdı.
Amerika’nın 2019 Ocak ayı başında “güvenli bölge” oluşturulacağını açıklamasıyla durum somutlanmış oldu. Nihayet uzun görüşmelerden sonra, Türkiye-Suriye sınırında güvenli bölge uygulaması ağustos ayında yürürlüğe girdi.
Eylül ayı başında da, bir yanda ABD’yle TSK (Türk Silahlı Kuvvetleri) güçleri, diğer yanda ABD ile PYD güçleri, “ilk ortak devriye”lerini başlattılar.
“Güvenli Bölge” yaklaşık olarak 20 mil genişliğindeki, Türkiye sınırlarına paralel olarak yaklaşık 32 km’lik bir coğrafi derinliğe tekabül ediyor.
Tabloya bakın;
Amerikan askerleri, güvenli bölgenin bir ucunda Türk Silahlı Kuvvetleri’yle devriye atıyor.
Diğer uçta, Amerikan askerleri, PYD’lilerle birlikte devriye atıyor.
Ve duruma bakın; güvenli bölge uygulamasını, hem ABD ve hem Rusya, hem de Türk Silahlı Kuvvetleri ve PYD “olumlu” buluyor.
AKP iktidarı “İHA’lar Fırat’ın doğusuna geçti. ABD hava sahasını açtı” (15 Ağustos 2019 Hürriyet) diye propaganda yaparken, Kürt milliyetçiliği “Umuyoruz ki savaş ve saldırı seçeneğini devre dışı bırakan bu yöntem kalıcı ve sürekli olur.” diye açıklama yapıyor. Herkes “memnun” görünüyor.
ABD Savunma Bakanı Mark Esper, her iki tarafın da “HAMİSİ” olarak
“Türkiye’nin tek taraflı herhangi bir eylemini kabul edilemez bulduğumuz açık. Yapacağımız şey şu: ABD, Türkiye ve Demokratik Suriye Güçleri’nin (DSG) Suriye’nin kuzeyinde paylaştığı ortak çıkarlarına bir kez daha zarar verecek tek taraflı sınır ötesi adımları engellemek.” diyor. (Aktaran Özgür Politika, 08/08/2019)
KAVRAMSAL ÇARPITMA
“Güvenli bölge” kavramının kendisi, kelime anlamı itibarıyla da, içeri itibarıyla da bir çarpıtmadır.
Planı Trump yapıyor. Amerika’nın güvenliği için de, Türkiye için de en iyisinin bu olacağını açıklıyor ve uyguluyor.
Putin diyor ki “Türkiye-Suriye sınırında güvenli bölge kurulması, Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması bakımından iyi olur”.
Emperyalistler gelmiş, işbirlikçiler gelmiş, şurdan şu kadar kilometre, burdan bu kadar kilometre diye bir bölge sınırı çiziyorlar, emperyalisti işbirlikçisi Suriye ordusunun dışında devriyeler atıyorlar, sonra da bu durum “Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması” oluyor.
Güvenli bölgenin oluşturulması aşamasında, ABD, Fransa ve İngiltere ile de güvenlik bölgesindeki askeri rollerini görüşüyor. ABD, güvenli bölge konusunda, Türkiye, Fransa ve İngiltere’nin beraber hareket edecekleri bir model geliştirmeye çalıştığını açıklıyor.
Toprakların meşru, yasal sahibi Suriye devletinin söz hakkı yok!
O topraklarda yaşayan Kürt halkının, Arap halkının söz hakkı yok!
“Kimin için güvenli bölge?” sorusu işte bu anlamda önemlidir.
AKP FAŞİZMİ, NEYİ OLUMLU BULUYOR?
Türkiye, 2013 yılından bu yana “güvenli bölge” oluşturulmasını istiyor. ABD, geçen ay “güvenli bölge”yi uygulamaya koydu.
İlan edilen bu güvenli bölge, AKP iktidarının istediği güvenli bölgeyle aynı değil.
“TÜRKİYE’NİN VAZGEÇİLMEZLERİ” olarak açıklanan koşullar vardı:
- Güvenli bölge TSK ve ÖSO tarafından kontrol edilecek, PKK/YPG/SDG bu bölgede bulunmayacak.
- PKK/YPG ve SDG, DEAŞ saflarında yer almamış gruplardan ve yörede yaşayan insanlardan oluşan iç güvenlik istikrar gücü kurulacak.
- Güvenli bölgede konuşlandırılacak TSK birlikleri sınır hattına yerleştirilecek 40 km menzilli fırtına obüsleri ile desteklenecek.
- TSK ve ÖSO, hem gözlem gücü görevi icra edecek, hem de ateş gücü olacak.
- Güvenli bölgeye bir saldırı olursa, ya da bir tehdit tespit edilirse, TÜRK HAVA KUVVETLERİ devreye girecek, karadan ise Zırhlı Birlikler ve ÖSO müdahale edecek.” (Mithat IŞIK, Stratejik Düşünce Enstitüsü, 18 Mayıs 2019)
Peki ilan edilen “güvenli bölge” bu koşulları içeriyor mu? Hayır.
İlan edilen güvenli bölge, denetimin tamamen Amerikan emperyalizminde olduğu bir ‘güvenlik’ uygulamasıdır.
Türkiye ordusunun ne zaman nerede “devriye” yapacağı bile Amerika tarafından belirlenmektedir.
Bu nedenle AKP faşizmi, bir yandan ABD planını olumlu bulurken, sağından solundan da kendisine askeri olarak daha fazla belirleyicilik ve ekonomik olarak bölgede sömürü imkanı talep etmeyi sürdürüyor.
KÜRT MİLLİYETÇİLİĞİ NEYİ OLUMLU BULUYOR?
HDP Sözcüsü Günay Kubilay, “ABD ile Türkiye arasında gerçekleşen güvenli bölge görüşmelerini olumlu bulduklarını” açıkladı. (Basından, 09.08.2019)
Bir gün sonra da Özgür Politika’da yayınlanan bir başka yazıda şöyle deniyordu:
“ABD-Türkiye heyetleri arasında, Ankara’da yapılan son toplantı ve basına açıklanan kararlar tartışılıyor. Şüphesiz ki Rojava’ya yönelik işgal planlarının ertelenmesi ve müzakere yoluna gidilmesi olumludur.” (10.08.2019)
Peki olumlu bulunan nedir?
“Savaş seçeneğini devre dışı bıraktığı için” olumlu görüyorlarmış.
Fakat Kürt milliyetçiliğinin de bir itirazı var:
Açıklama şöyle devam ediyor: “Güvenli bölge görüşmeleri olumludur ancak sorunun muhatapları yer almadığı için eksiktir.”
Yani Amerikan emperyalizmi iradesini dayatmış; onlar hala bunda olumluluk buluyorlar.
İŞBİRLİKÇİLİK, İRADESİNİ EMPERYALİZME TESLİM ETMEKTİR!
Yukarıdaki tabloda da görüleceği gibi, aslında Türkiye faşizminin de “içine sinen” bir güvenli bölge uygulaması değil. O, tanklarıyla, toplarıyla daha fazla terör estirebileceği, “bölgenin yeniden imarı” kılıfı altında, ekonomik olarak daha büyük karlar sağlayacağı bir statü istiyor.
Azez-Cerablus-El Bab-Afrin’de olduğu gibi, AKP’li holdingler, bölgede binalar yapacak, bankacılık yapacak, kendilerine yeni bir sömürü ve rant alanı sağlayacaklar.
Fakat Türkiye bir işbirlikçi olduğu için, Trump yönetiminin kendisine dayattığı plana uymamazlık yapamaz.
PYD ve “güvenli bölge” uygulamasına destek verdiğini açıklayan tüm Kürt milliyetçi çevreler de, önce planı ve uygulamayı ‘olumlu’ bulduklarını açıklıyor, sonra “kendilerinin masaya çağrılmamasını” eleştiriyorlar.
Doğrudur, onların iradesi çiğnenmiştir. Tüm bu planlar yapılırken, yok sayılmışlardır. Fakat onların da emperyalizme karşı çıkacak iradeleri ve politikaları yoktur.
Hatırlayalım; ABD Başkanı Trump, bu yılın başında, Ocak ayında güvenli bölge düşüncesini dile getirdiği açıklamasında, “Suriye’deki Kürtlere saldırması halinde”, Türkiye’yi “ekonomik yıkımla” tehdit etmişti.
Benzer bir tehdit de Kürt milliyetçi güçlere karşı tekrarlanıyor; ABD planlarına uymamaları, Türkiye’ye yönelik politikalarında ABD’nin çizdiği sınırları aşmaları durumunda, Amerika onların ellerindeki slahları geri almakla ve bölgede şu an varolan statülerini bozmakla tehdit ediyor.
Tehdit hemen sonuç veriyor ve Kürt milliyetçiliği, kendi varlığı, iradesi yok sayıldığı noktada bile ABD planlarını “olumlu” bulduğunu açıklıyor. Bu nokta, artık iradelerin emperyalizme teslim edildiği noktadır.
BU UYGULAMA,GAYRİ-MEŞRUDUR!
“Kürdistan24” adlı internet sitesinde gelişmeler şöyle özetlendiyor: “2019, Trump’ın yeni bir hamlesiyle açıldı; 13 Ocak’ta Trump “güvenli bölge” fikrini gündeme getirdi. Türkiye, daha önce kendisinin dillendirdiğinden bahisle, bu fikri sahiplendi. Rusya da buna itiraz etmedi. Dışişleri Bakanı Lavrov, 20 millik bir güvenli bölge oluşturulmasını desteklediklerini ifade etti.Böylece güvenli bölge, Suriye’de karar verici konumda olan ülkelerin üzerinde uzlaştıkları bir fikir haline geldi.”
Bütün mesele burada işte!
Güvenli bölge uygulaması, Suriye’nin değil, Kürt ve Arap halkının değil, bölgeyi işgal eden emperyalist ve işirlikçi güçlerin kararıdır.
Bu nedenle, kaç mil olduğundan, hangi koşulda, nerede devriye atılacağından bağımsız olarak, HAKSIZ, GAYRI-MEŞRU, EMPERYALİST VE DAYATMACI BİR KARARDIR. Bu nedenle YANLIŞ ve bu nedenle KABUL EDİLEMEZDİR. Bu nedenle OLUMLU BULUNAMAZ!
HALKLAR İÇİN NERESİ GÜVENLİ BÖLGE?
Evet sormamız gereken asıl soru bu: Halklar için neresi güvenlidir?
AKP faşizmi, baştan itibaren, “Fırat’ın doğusu” olarak da adlandırılan Suriye’nin Kuzey Doğusundaki bölgeyi kendi denetimine almayı amaçlıyordu.
Bazen bu “güvenli bölgeye” Türkiye’de bulunan 4,5 milyon Suriyeli mültecinin yerleştirileceği, bazen “güvenli bölgenin PKK ve IŞİD saldırılarını önlemek için zorunlu olduğu” açıklamaları yapılıyor.
Türkiye ordusunun bölgedeki varlığı; işgal demek, orada yaşayan Kürt, Arap, Ermeni, Süryani tüm halklar için tehdit ve tehlike demektir!
Ancak bunun ALTERNATİFİ, ABD egemenliği değildir. Çünkü emperyalizmin işgali de halklar için aynı ölçüde tehdit ve tehlikedir.
Sonuç olarak şunu diyebiliriz ki;
1- “Güvenli bölge” halklar için güvenli değildir. Güvenli bölge, bölgedeki meşru güçler açısından güvenli değildir.
2- ABD’nin, Türkiye’nin ve Kürt milliyetçi hareketin Suriye’deki varlığı gayrimeşrudur. Suriye topraklarında işgalci konumundadırlar.
3- Güvenli bölge, bölgedeki işgalci emperyalist güçlerin çıkarları doğrultusunda yapılan bir plandır. Bu plana karşı çıkma gücü ve iradesi olmayan işbirlikçiler de, emperyalizme yaranarak bu plandan en büyük “payı” almaya, emperyalizmi sırtını yaslayarak kendi statüsünü güçlendirmeye çalışmaktadırlar.
Bu statü ise halklar için bir “güvenlik” içermiyor.
4- “Güvenli” olduğu ilan edilen bölgede, DÖKÜLEN yine halkların kanı, SÖMÜRÜLEN yine halkın emeği olacaktır.
5- Halklar için güvenlikli tek yer, bağımsız bir vatandır. Halklar için, demokratik bir vatan güvenliklidir.
Halklar için, kendi kaderini tayin hakkını özgürce kullanabildikleri bir ülke güvenliklidir.
Yürüyüs Dergisi 136.sayı- 15 eylul