Grup Yorum halktır, susturulamaz

Bu yazı vesaire isimli sitede yazan Dilara İlbuğa Yıldırım‘ın yazısıdır

Her gün yeni bir baskı ve yasakla uyandığımız memleketimizde şimdi de Grup Yorum’un, YouTube ve Spotify’daki albümleri ve şarkıları milli güvenlik ve kamu düzeninin korunması gerekçesiyle erişime engellendi, Türkiye’de görünmez kılındı. Neyin gösterildiğinden ziyade neyin gösterilmeye değer bulunmadığı bize kültürel hegemonya adına önemli ipuçları veriyor. Düşünsenize, dilediğiniz şeyi izleyebilmek ve dinleyebilmek için cebinizden para ödediğiniz bir platform size “bunu dinleyemezsin” diyor. Neoliberal rejimin gölgesiyle el ele işleyen piyasa, talimatla içerik siliyor.

Mesela sabahtan akşama kadar kadınlara hakaret eden ve bununla övünenlerin “Toronto’da bi’ kadına tutuldum 30’unda taş gibi bi’ duldu / L.A.’de en büyük tutkumdu. Ve soyundu, nutkum tutuldu” sözlerini herkes dinleyebilirken, “Belli ki yakındır doğayı ve hayatı sarsacak saat” sözleri milli güvenliği ve kamu düzenini bozabiliyor. O zaman şu çok açık; problem olarak gördükleri şey halkın sesinde, isyanın ritminde, direnen hafızada gizli. Çünkü Grup Yorum yalnızca müzik yapmıyor; bir mitingde, üniversite direnişinde, direnen emekçilerin grevinde yeşeriyor. Bu yüzden susturulma girişimi olarak bu kez devletin copu değil algoritmanın filtresi konuşuyor. Demek ki dağıtım ağlarının tekelleşmesi bizim kültür ürünlerine erişimimizden ziyade içeriğin denetimini kolaylaştırıyor. YouTube da, Spotify da, internet de bilgiye erişimi demokratikleştirmiyor.

Burada mesele yalnızca iktidarın sansürü değil aynı zamanda piyasanın rızayı örgütleyiş biçimi. Biri yasaklıyor, diğeri bu yasakla uyumlu içerik politikalarını üretip bunu normalleştiriyor, hatta görünmez kılıyor. Zorla susturmanın yerini yavaş yavaş, sessizce unutturmak alıyor. YouTube ve Spotify gibi platformlar, bireyi merkeze alıyormuş gibi görünse de aslında merkezlerinde reklam verenler, egemenler ve algoritmik güvenlik yer alıyor. Yani “bağımsız” taklidi yapan bu platformların nasıl neoliberal otoriterliğin birer uzantısına dönüştüğünü görüyoruz. Sansür artık sadece bildirilerle, yasaklarla değil tıklanmayan, gösterilmeyen, tavsiye edilmeyen içerikler üzerinden de işliyor. Grup Yorum’un şarkılarını arayanlar bulamayacak, bulamayanlar merak etmeyecek, merak etmeyenler unutacak. Böylece bu düzen kendine yönelik rızayı görünmesine engel oldukları ve görünmesine alan açtıkları üzerinden yeniden üretmiş olacak.

Bu çürümüş düzenin en sinsi yanlarından biri sansürün artık birçok insana sansür gibi görünmemesi. Şimdilerde içerikler algoritmik havuzdan çıkarılıyor ve görünmez oluyor. Piyasa çarkını böyle çeviriyor: Yasaklama değil sıralamaya almama, susturma değil duyulmuyormuş gibi yapma. Rıza da bu “duyulmayanı duymamaya devam etme” halinde örgütleniyor. Yani piyasa sadece sattığı ürünü değil satılabilir olanın sınırlarını da belirliyor. Bu daha sessiz, daha görünmez ama bir o kadar da sistematik bir baskı türü.

Grup Yorum, Türkiye yakın tarihinin en uzun soluklu ve en çok baskıya uğrayan müzik kolektiflerinden biri. Bu sansür sadece “politik müzik yaptıkları” için değil aynı zamanda yaptıkları müziği politik bir örgütlenme biçimi haline getirdikleri için yapılıyor. Onlar için bir albüm sadece şarkılar dizisi değil dönemin ruhuna, halkın taleplerine, sokaktaki mücadeleye dair birer belge, müşterek bir toplumsal hafızanın temsili. 90’larda faili meçhuller, 2000’lerde OHAL, 2010’larda Gezi ve sonrasında yükselen baskı rejimi… Her dönemin politik atmosferi, onların ezgilerinde yerini buldu. Bu yüzden yalnızca fikirleriyle değil bedenleriyle de hedef alındılar. 1980’lerin sonundan itibaren üyeleri hakkında açılan yüzlerce dava, konser yasakları, toplatma kararları, gözaltılar eksik olmadı. 2000’lerin ortasından itibaren bu baskılar daha da sistematikleşti, 2016 sonrası bir “devlet politikası” haline geldi.

Mesela İdil Kültür Merkezi’ne yapılan polis baskınları sıradanlaştı. Grup Yorum’un prova yaptığı, enstrümanlarını sakladığı, albüm kayıtlarını gerçekleştirdiği bu mekan onlarca kez basıldı. Müzik aletlerine el kondu, notalar parçalandı, kayıt cihazları kırıldı. Aynı yıl, grubun solisti Helin Bölek ve İbrahim Gökçek dahil olmak üzere birçok üye “terör propagandası” suçlamasıyla tutuklandı. Grup üyeleri, konser yasaklarının kaldırılması, gözaltına alınan arkadaşlarının serbest bırakılması ve İdil Kültür Merkezi’ne yönelik baskıların durdurulması için ölüm orucuna başladı. Helin Bölek ve İbrahim Gökçek hayatını kaybetti.

1985’ten bu yana yasaklarla büyüyen, her albümle biraz daha kalabalıklaşan bir kolektiflikten söz ediyoruz. Onlar tekil sanatçı kimliğiyle değil bir halkın sesi olarak var oldular. Bugün bu sesi Spotify gibi platformlarda bulamıyorsak, bu halkın sesine, belleğine, öfkesine filtre koyma ihtiyacından doğuyor. Ama nafile ve acınası bir çaba olarak tarihte yerini alıyor. Sahne bulamayınca sokaklardan, evlerin balkonlarından, grevlerde işçilerin dillerinden, Cumartesi Anneleri’nin yüreklerinden yükselen bir ses Grup Yorum. Susmadılar, susmayacaklar, susmazlar çünkü onlar bu coğrafyanın direnme biçimlerinden biri. Dijital mecralardan kaldırıldığında arşiv bağlantılarından, kasetlerden, onlar toplatıldığında sokaklardan yükselecek ezgileri, doğacak güneş gibi karanlığın ortasına sesleri.

Sosyal ağlarda paylaşın