Konuk Yazar: Oya Aslan… tarih: Temmuz 23, 2021
Her ağacın meyvesi kendince olur derler. Bu ağacı faşizm kabul edersek, faşizme ait yapılar ve kurumlar da ona benzer. Faşizm en açık ifadesiyle yeni sömürge ülkelerde halka karşı mücadelesini yöneten örgütlenmesidir. Yasaların ve devlet kurumlarının ev sahibi gibi yerleşmesidir. Faşizm yapısında bulunan zayıflık sebebiyle ittifaklara ihtiyaç duyuyor. Parlamento dışı gizli ittifaklar, halktan gizlenen ittifaklar. Örneğe gerek yok, AKP’nin ittifakları bunu anlatıyor zaten.
AKP öncesi iktidarlar da iktidarını bu şekilde sürdürdüler. Fethullah Gülen Cemaati ile yaptığı ittifak en görüneniydi. Ülkenin kaynaklarını pazarlamaya dönük çıkarlar uzlaşmaz olmaya başlayınca çatışma kaçınılmaz oldu. 2016’dan sonra ittifaklar hızla yenilendi. Akıl hocası durumunda olan Mehmet Ağar ve ekibi yeni dönemde baş köşelere, sahanın ortasına yerleşti.
AKP’nin her iki ittifak döneminde karşıtları ile çatışırken halka karşı mücadelesini bir milim azaltmadığını hatta artırdığını da akıldan çıkarmayalım. FETÖ ile savaşıyorum bahanesi ile halka soluk aldırmadı, en temel haklar askıya alındı, yargı cellat görevi gördü, mesleğini gerektiği gibi özüne uygun biçimde yapmaya çalışanlar tehdit edildi, akademi susturulmaya, baskı altına alınmaya çalışıldı; uyuşturucu çeteleri değil ona karşı mücadele edenler tutuklandı, hedef gösterildi, bir gecede gerici yasalar ile keyfiliklere yasal kılıf bulundu; halka sopa, yandaş sermayeye talan ve yağma özgürlüğünün tanındığı günleri yaşamaya devam ediyoruz.
AKP bu politikalarla bir yere kadar yönetebildi. Kişisel çıkarlara dayanan ittifakların çokluğu, ittifakta yer alan her birimin kendi alanını daha da büyütmeye çalışması iktidar içi çatışmaları arttırdı. Çatışma ve çelişkiler bir süredir bir bir dökülüyordu. Şimdi de Sedat Peker’in videoları ortaya çıktı. Faşizm ile her zaman kol kola olan mafya örgütlenmeleri de su yüzüne çıktı. Devlet-mafya ilişkileri daha da çok konuşulmaya başladı.
Bu tabloda esas kötü olan gidişattan, yaşananlardan rahatsız olanların Sedat Peker gibi adamların videolarını keyifle izlemesi, izlerken ona ve bu düzenin yapısına öfkenin dile gelmemiş olmasıdır.
Videoların keyifle izlenmesinin sebebi, halk düşmanı olan ve çıkarlarının pazarlığını yürütmeye çalışan adamların itirafları ile AKP’nin kendiliğinden dağılacağı umududur. Bu umut boş ve temelsizdir. Çünkü bu düzeni değiştirme isteğini artıran öfkenin içindedir umut. Böyle zamanlarda öfke ve umut el ele yürür.
Sanılmaktadır ki Sedat Peker ne kadar çok konuşursa AKP içindeki çözülme artacak, iç dağılma hızlanacaktır. Halklar bu gerçekler karşısında mevcut olan muhalefete sarılacaktır. Hayır böyle olmayacaktır. Böyle olmadı. Değişime giden yol, milyonlarca kişinin bu videoları izlemesinden geçmiyor.
AKP her zamanki gibi kendi iç örgütlülüğünü korumaya, ortak tutumla hareket etme konusunda çaba göstermeye çalıştı. Halka karşı politikalardan vazgeçmeyeceğini, bu politikaları kararlılıkla sürdüreceğini ilan etti. AKP çizdiği rotadan geri adım atacak değildir. Çünkü geri adım ve yalpalamanın sonu olacağının bilincinde. Ne pahasına olursa olsun politikalarında bir değişiklik yapmayacaktır. Yapamaz da. Çünkü AKP’nin elinde gidebileceği birden çok seçenek yoktur. Tek seçenek halka karşı sömürü ve baskıyı artırmak, iç ve dış bütçe açığını, doğayı, kıyıları, denizi, ormanları, yer altı-yer üstü kaynaklarını yağmalayarak; vergi, idari ceza ve zamlarla emek sömürü ve sağlık, eğitim, ulaşım gibi temel haklarda kısıtlamalar yaparak yürütmeye çalışmaktır. Ortaya dökülen onca yasadışı suç niteliğinde ilişki, organizasyona rağmen bu değişmeyecektir.
AKP pek çok yönden kriz içindedir. Siyasi, ekonomik, örgütsel bir kriz. Parçalı halde çelişki ve çatışmalar içindedir. AKP, devlet dediğimiz halk üzerinde baskı kuran mekanizmayı elinde tutuyor. Bu mekanizmayı yönetebiliyor. Bunu ele geçirmek isteyen muhalefet ise örgütsüz. Verilere göre AKP tabanından uzaklaşanlara da umut olamıyorlar. Halkçı söylemleri, demokrasiden yana olduklarını söylemelerinin tek amacı devlet mekanizmasını ele geçirmek. Tekrar edersek; AKP’yle yarışmaya çalışan, ona muhalefet eden partilerin tek amacı devlet mekanizmasını değiştirmek değil, olduğu gibi kullanmak istemeleri. Nereden mi biliyoruz? Biliyoruz çünkü halkın mücadelesini yükseltmek gibi çabaları yok. Halktan tek istedikleri şey vekillik.
“Halk yerinde otursun, bir şey yapmasın, yetki versin.” diyorlar sadece. Halk değişime katılmayacak, onlar her şeyi değiştireceklermiş. Halk oy versin yetermiş. Bu bayat hikaye on yıllardır tekrar ediliyor.
Düzenin yapısını değiştirmenin tek bir yolu vardır. O da halkın değişime katılmasıdır. Neyin değişmesini istiyorsak, neyi yaratmak istiyorsak onu halk olarak biz yaratacak ve yıkacağız. Değişim, yenilenme iradesi vekillere değil, halka aittir. Vekiller değişim yaratabilir mi? Belki kısmi değişimler yaratabilir ama sadece kendileri için…
Çete-mafya işbirliğine dayanan faşist devlet yapısının değişmesinin tek yolu vardır. O da halkın örgütlü, aktif, canlı, hesap sorma anlayışına dayanan bir mücadelesiyle mümkündür. Sedat Peker bu kirli, çürümüş, halka karşı örgütlenmiş, halkın canı pahasına iktidarı terk etmeyecek olan iktidarın durumunu tekrardan ifşa etmiş olabilir. Bunu bilmek için Sedat Peker’e gerek var mıydı? En temel haklar için direnenlere yapılan saldırılar da bunu anlatmıyor muydu? Düzen kendi niteliğini deşifre eden verilerle dolu. Adaletsizliği ciltlerce kitaplarla anlatabiliriz. Adaletsiz bu düzen halkın örgütlü, aktif mücadelesiyle değişeceğine göre yoğunlaşmamız gereken mücadeleyi büyütmek. Her direnişi sahiplenmek, her haksızlığa karşı çıkmak, değiştirme iradesini halkın eline vermek.
Av. Oya ASLAN