Bölüm 5: Bütün Yeni Hapishane Tiplerinin Ortak Noktası: TECRİT
F Tipi Hapishanelerin açılmak istendiği 2000 yılında, devrimci tutsaklar ve yakınları,
F Tiplerinin TECRİT hapishaneleri olduğunu söyleyerek, buna karşı direneceklerini açıkladılar.
İktidar ise, “Tecrit”i inkar ederek, “hücre”leri “ODA” diye pazarlamaya, F Tiplerinin “uluslararası standartlara” uygun olduğunu, “tek kişilik otel odası” gibi olduğunu kanıtlamaya çalıştı.
F TİPLERİ NEDEN İFLAS ETTİ?
Sonraki sürecin iki sonucu var:
1- 122 Devrimcinin şehit düştüğü büyük direniş sonucunda, F tiplerinin tutsakları TECRİT ederek TESLİM ALMAYI amaçladığı teşhir oldu.
2- Ancak devlet, F tiplerindeki TECRİT ile tutsakları teslim alamadı ve bugün faşizm, bu nedenle yeni tecrit modelleri peşindedir.
Bu hapishaneler, emperyalizmin uzmanlarının onyıllardır tutsaklar üzerinde yaptıkları deneylerin sonuçlarına göre şekillendirilmektedir. F Tipi hapishaneler de böyle şekillenmişti.
S, R, Y Tipi hapishaneler de bunun içindir.
“Türkiye, ABD’den Sonra Tecriti En Yoğun Kullanan 2’nci Ülkedir”
Hapishaneler üzerine araştırmalarıyla bilinen New York Eyalet Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nden Denis O’Hearn,
Türkiye Hapishanelerinde yaptığı çalışmalarıyla ilgili olarak şunları söylüyor: “(Şaşırtan) Tecritin kendisi… Ankara’da F Tipleri’ni gezdiğimde onlara çok şaşırdım, insanlık dışılar. Amerika’da yüz bin kişiye 800 mahpus düşüyor yani kişi başına düşen mahpus sayısı en yüksek ülkelerden. Diğer yandan Türkiye, dünyada Amerika’nın yanında tecriti en yoğun kullanan ikinci ülkedir.”
Döneme göre, farklı biçim ve yoğunluklarda Avrupa hapishanelerinden Uruguay hapishanelerine, El Salvador zindanlarına kadar, tecrit her yerde devrimci tutsaklara karşı kullanıldı.
Karşı-devrim kimilerinde tecritle istediği sonucu alırken, kimilerinde alamadı. Türkiye, en yoğun tecritin uygulandığı yerlerden biri olmasına rağmen, istedikleri sonucu alamadıkları bir yer olmuştur.
TECRİT: “BEYNİNİN YÜZDE 20’SİNİ ALIYORUZ!”
Tecrit, insanın sosyal bir varlık oluşuna aykırı. Bu nedenle, F Tipi hücrelerine karşı sürdürülen kampanyanın ana sloganlarından biri, “İnsan 8 M2’ye Sığar Mı?” idi.
Fakat tecritin etkisi sadece sosyal değil; fiziksel etkileri de var.
İzolasyon hangi yollarla beyni etkiliyor?
Bu değişikliklerin ortaya çıkması için ne kadar zaman gerekiyor?
Bu iki soruyu cevaplandırmak için yapılan fareler üzerindeki bir deneyin sonuçları çarpıcıdır.
Tecrit edilen farelerin
beyinlerinin duyu ve motor bölümlerinde nöronlar 1 ayda % 20 ve 3 ayda % 25 kadar küçülmüştü.
Eğer birisini hapse atar ve kollarının yüzde 20’sini alıp “Bu, seni burada tutmanın doğal bir sonucu” dersek, insanlar “Bunu yapamazsınız, bu işkencedir!” diyeceklerdir.
Ama insanların beyninin yüzde 20’si alındığında, bu dışarıdan görülmeyen bir sonuç olduğu için,
TECRİTİN BİR İŞKENCE BİÇİMİ olduğu hemen görülmeyebiliyor.
Tecrit bir işkencedir. Dışarıdan hemen görülmese de tecrit edilen insanlar üzerinde fiziksel bir hasar yaratılmaktadır.
Bu hasarı, kulak çınlamasından kalp rahatsızlıklarına, cilt hastalıklarına, psikolojik hastalıklara kadar sayısız fiziki hastalık izlemektedir.
Tecrit, Amerika ve Avrupa patentli bir işkencedir.
Tecritin mimarı biçimlerinin, inceltilmiş yöntemlerinin çoğu da emperyalistler tarafından ihraç edilmiştir.
Böyle olması da doğaldır; çünkü tecrit, emperyalistlerin çıkarları için uygulanmaktadır.
TECRİT YÖNTEMLERİNİN HESABA KATMADIĞI BİR ŞEY VAR:
Ancak emperyalizmin tutsakları tecritle teslim alma deneylerinin içermediği bir şey vardır: Devrimci tutsakların iradesi ve direnişi.
Bu nedenledir ki; teoride, tutsaklara diz çöktüren, tutsakları teslim olmaya götüren tecrit mimarisi ve yöntemleri, ülkemiz hapishanelerinde deneylerdeki o sonuçları vermemiştir.
Devrimci tutsaklar direnmeye devam ettiği için, yeni hapishane tiplerinde de o sonuçları yine vermeyecektir.