Bir Emperyalizm ve Oligarşi İle Uzlaşılabilir hayali de tuz buz oldu. Emperyalizmin dünyayı mahkum ettiği açlığa ve adaletsizliğe karşı silahlı mücadele veren örgütlerden biri olan FARC 2016 yılında bir barış imzalamıştı. Aslında barış diye adlandırılan şey FARC’ın silahlarını Kolombiya faşizmine teslim etmesinden başka bir şey değildi. Nitekim Kolombiya devleti, tamami ile FARC’ın teslimiyeti anlamına gelen anlaşmaya dahi uymadı. Atılan imzanın mürekkebi dahi kurumadan devlet güçleri ve devlete bağlı paramiliter güçler tarafından FARC’ın hakim olduğu bölgelerde mafyalaşma yaygınlaştırıldı, eski gerillalar işsiz evsiz bırakıldı, toprakları ellerinden alındı. Yetmedi verdikleri söze uymayarak FARC’lıları tutuklayıp hapse attı. 3 yıl boyunca 150’den fazla FARC’lı katledildi. Önder kadrolarını tutukladı, katletti.
Geçen hafta FARC’ın üst düzeye komutanlarından Marquez tekrar silahlı mücadeleye başladıklarını duyurdu.
Duvar gazetesinde bu konu ile ilgili bir röportaj yayımlandı. ELN komutanlarından olan Uriel ile yapılan röportajı olduğu gibi yayımlıyoruz.
Kolombiya’daki silahlı örgütler içinde fazla duyduğumuz iki hareket FARC ve ELN. Bize kısaca bu iki hareketin tarihlerini ve farklarını anlatabilir misiniz?
Her iki örgütün de doğuşu 1964 yılına dayanıyor. Başlangıç itibariyle FARC, Sovyet çizgisindeki Komünist Parti’den etkilenen direnişçi köylülerden oluşuyordu. Ulusal Kurtuluş Ordusu (ELN) ise, çoğunlukla 1959 Küba Devrimi’nden etkilenerek, halkın hizmetinde gerilla savaşını kırda başlatan bir grup entelektüelle yola çıktı.
Her iki örgüt de Marksizm-Leninizm’in ilkelerini benimsemiştir. ELN, halkla birlikte inşa ederek ve egemenlik kurmaktan kaçınarak kendini tanımlıyor. Bu şu anlama geliyor: Biz gerçeğin efendileri olmadığımızı biliyoruz. Ya da farklı ve daha iyi bir dünya inşa etmeye çalışan tek odak olmadığımızın da farkındayız. Sloganımız ‘daima halkla birlikte’dir; ve dikey yapılı bir siyasi-askeri örgüt olmamıza rağmen, halkla, insanlarla ilişkimiz yataydır.
Yoksullaşmış yığınlarla elele, ihtiyaçlarının bu dünyada karşılanması konusunda tartışan ve diğerleri için somut eyleme karşı sevgi gösteren Katolik kilisesinin içinden çıkmış bir ideoloji yani Kurtuluş Teolojisi’nin üzerimizde geniş bir etkisi var. Hatta ilk komutanımız 20 yıldan fazla bir süre boyunca İspanyol asıllı bir katolik rahipti.
Hümanizmi ve proletarya enternasyonalizmini cisimleştiriyoruz.
Bu hafta bazı eski FARC savaşçıları (Marquez, Santrich gibi…) tekrar silahlandıklarını açıkladılar. Kolombiya’da özellikle son yıllarda eski gerillalara, toplumsal önderlere ve sivillere yönelik pek çok suikast yapıldığını biliyoruz. Size göre bu açıklama ülkede barış için ne anlama geliyor?
Bazı FARC komutanları tarafından alınan bu kararın, yaptıkları ve daha sonra hükümet tarafından yerine getirilmeyen anlaşmanın mantıklı bir sonucu olduğunu düşünüyoruz. İki yüz yıldır iktidarı elinde bulunduran küçük bir elit olmaya devam eden Kolombiya’daki egemen sınıf, ayrıcalıklarından vazgeçmek ya da zenginlikleri daha farklı şekilde yeniden dağıtmak istemediğini göstermiştir.
Yapılan bu açıklamada ‘güçlerimizi ELN ve bayraklarını katlamamış yoldaşlarımızla koordine edeceğiz’ ifadelerine rastlıyoruz. Burada ‘güç koordinasyonundan’ ne anlamalıyız? Bu bir ‘stratejik işbirliği’ mi yoksa ortada bir ‘birleşme’ olasılığı mevcut mu?
Halkın safında yer alanlar arasındaki her güçlenme, bu safta ve genel olarak devrim hattında kim olduğumuz konusunda bizi buluşturuyor. Kuruluşların, kişilerin isimlerinden ve aramızda olabilecek küçük farklılıklardan bağımsız olarak. Kuşkusuz daha önce olduğu gibi, her zaman diğer direnişçilerle ve silahlı olduğu zaman FARC ile olduğu gibi iletişim alanları olacaktır. Şimdilik bir birleşmeye ihtimal vermiyoruz. Aradaki koordinasyon, onlarla kuracağımız iletişimin gidişatına göre değişik seviyelere taşınacak. Bununla birlikte koordinasyonun muhtelif bölgelerde daha farklı olacağını tahmin ediyoruz. Bu, ‘her durum özgündür ve çatışmanın, bölgenin dinamiklerine göre büyük değişiklikler gösterir anlamına’ geliyor…
ABD’nin Latin Amerika siyasetiyle aynı çizgide yer alan bir New York Times yazarı, geçen ay ‘FARC’ın silahsızlanışı sonucunda ELN’nin hiç olmadığı kadar güçlü olduğunu’ yazdı. Siz bunun doğru olduğunu söyleyebilir misiniz?
FARC’ın silah bıraktığı gerçeği, çoğu Kolombiyalıyı etkileyen ülkedeki sosyal ve ekonomik sorunun köklerine bir saldırı anlamına gelmedi. Bir gerilla grubu olarak FARC’ın ortadan kaybolmasıyla birlikte, ELN’nin liderlik rolü belirginleşti. Ve ELN, sadece Kolombiya’da değil, tüm Amerika kıtasında, direnişin karargahı konumuna dönüştü.
Kısa bir süre öncesine kadar ELN’nin de yürüttüğü bir barış görüşmesi vardı. Tabii FARC’ın görüşmelerine benzer bir şekilde sonuçlanmadı. Bu noktada iki farklı masa görüyoruz. Sizce bu ayrılığın ve anlaşmazlığın temel nedeni neydi?
Ulusal hükümetle ilerlettiğimiz görüşmelerde, kesişen eksen Kolombiya toplumunun katılımıydı. Yani gerillalar ve hükümet arasındaki konuşmaya ya da gerillalar ‘için’ bir anlaşmaya varmaktan fazlasına inanıyoruz, sonuçta bizim mücadelemiz Kolombiya’nın çoğunluğu için toplumsal dönüşüm arayışından doğdu.
İnsanların bu toplumsal katılımına ‘Büyük Ulusal Diyalog’ diyoruz. İktidardaki sınıf, ayrıcalıklarından vazgeçmeye asla yanaşmadığı için bu diyaloğun ilerletilmesine de müsaade etmedi. Dahası, hükümet değişimiyle birlikte, Ivan Duque’nin açıkça sağ kanat hükümetinin kurulmasıyla yaşandı. Duque, Ağustos 2018’den beri diyaloglara asla geri dönmedi. Ve o zamandan beri masa kapanmış vaziyette duruyor. Duque daha sonra resmi olarak da görüşmelere son verdi.
Kolombiya’da hangi koşullarda barış mümkün olabilir? Devrimci hareketler paramiliterler güçlerle nasıl mücadele edebilir, bunun zemini var mı? Tüm bunlarla birlikte ELN’nin Kolombiya’da gördüğü gelecek nasıl şekilleniyor? Buna ulaşmak için hangi yolu izleyecek?
Köklerinden itibaren ELN, barış görevini içinde bulunduruyordu. Bu nedenle bayrağımızdaki ‘ELN’ harfleri beyazdır. Bize göre barış için, kitlelerin onurlu bir yaşama ulaşması, toplumsal katılımın ve siyasi/sosyal hakların garantisi şarttır.
Kolombiya’da, diğer pek çok ülkeden farklı olarak, toplumsal dönüşümler yaşayabilmek için yasal yolların kapalı olduğu görülüyor; bundan dolayı biz, bu dönüşümleri gerçekleştirebilmek adına silahlı mücadelenin hâlâ geçerli bir yol olduğunu düşünüyoruz. Tek mücadele biçimi olmadığını anlıyoruz. Çoğunluk için dönüşümlere giden yolda her bir öznenin ya da örgütün sahip olduğu en iyi şekilde katkıda bulunduğu, böylece kapitalizmin defterini başarıyla dürebileceğimiz ve insanların yaşadığı onur kırıcı durumların üstesinden gelebileceğimiz, kolektif bir öncü olma iddiasındayız.
Paramilitarizme gelecek olursak, bunun bir devlet politikası olduğu konusunda oldukça netiz. Halka karşı savaşmak için yapılan tasarımın bir parçası olduğu gayet açıktır. Zaman zaman şiddeti azaltılmış olsa da devlet ihtiyaç duyduğu takdirde tekrar en keskin biçimleri uygulamaya koyacaktır. Örneğin bugün 1990’lı yıllarda olduğu gibi, Ulusal Ordu çetelerinin ‘iki bilezikli’ olduğuna yeniden tanık olduk. Diğer bir deyişle onları orduya uygun hale getirmek istediklerinde öyle oluyorlar ama aynı zamanda paramilitere uydurmak istediklerinde, yine öyle oluyorlar.