Bir dönem CNN türk’te çalışan sonra CNN türk’ten ayrılan yada ayrılmak zorunda bırakılan Cüneyt Özdemir geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamayla Sivas katliamına ilişkin bilgiler verirken, o dönem sansür uyguladığını itiraf etti.
Cüneyt Özdemir şöyle konuştu:
“Sivas olaylarının olduğu gün biz 32. Gün programındaydık ve oraya gidip bir dosya hazırladık. Hâlâ cevabını bulamadığım bir soru var. Dosyayı Can Dündar hazırlamıştı, ofiste çok tartışma çıkmıştı yayınlayalım mı, yayınlamayalım mı diye? Birand, ´yayınlamayalım.´ dedi.”
“Sivas Katliamına (görüntülere) baktığımızda orda büyük bir halk geliyor, insanlar ´yakın laa yakın´ diyor. Orada insanlar sıkışıyor ve asker geliyor. 20 kişilik elinde silah olan bir grup asker. Ve sonra o asker çekiliyor. Hep merak ettiğim şu: Asker neden çekildi, kim çekti askeri. Ellerinde silah var havaya ateş açsa bile herkes dağılır. Bir emir geliyor asker aradan çekiliyor. Aradan 26 yıl geçmiş, 26 yıldır bu soruyu merak ediyorum, kimse de sormaz bu soruyu bir-iki defa 5N1K´da buna değindim. Asker neden çekildi, kim çekti, çekilin emrini kim verdi?”
Bu görüntüleri niye yayınlamadıklarını ise Cüneyt Özdemir şöyle açıkladı:
“Niye yayınlamamıştık korkmuştuk. Çünkü o dönem askerin yüzde yüz otoritesinin olduğu bir dönemdi. Öyle bir şey yayınladığımız an olay çok sıcaktı, bide o dönem ´halkı askerlikten soğutma´ diye bir yasa vardı. Onunla başımız beladaydı, askeri eleştiriyorsun hemen dava açılıyordu. Yani ya çekindik ya da korktuk bilmiyorum ama o görüntüleri yayınlayamadık. O da benim için bir gazetecilik ukdesidir.”
Buna benzer kaç tane “ukteniz” var Cüneyt Özdemir? Kaç tane gerçek, korkuyla uyguladığınız otosansüre takıldı. Bunu da açıklamalısınız. Siz gizlediniz, otosansür uyguladınız diye gerçekler karanlıkta kalmaz elbette ama bu itirafınızda samimiyseniz şu “uktelerinizin” tamamını açıklamalısınız. Mesela bugün gizlediğiniz belki yarın “ukte” diyeceğiniz bilgiler var mı? Zira bugün olduğu kadar hiçbir dönem basına baskı uygulanmamıştı.
Cüneyt Özdemir için ‘gazetecilik uktesi’ denen şey halk için kandır, katliamdır. Alevler ortasında yakılan 35 candır. Pek öyle ‘ukte’ olarak geçiştirilemeyecek bir gazetecilik hatası değil bu, açıkça gerçeklerin karartılması ve Sivas katliamının gerçek sorumlularının gizlenmesi değil midir bu. Bu sözler gösteriyor ki 35 canın katledilmesinde, adaletin sağlanamamasında aynı zamanda burjuva medyanın da kendine demokrat solcu diyen Cüneyt Özdemir gibi gazetecilerin de sorumluluğu var.
Cüneyt Özdemir’in sözleri, sivas katliamının planlı bir devlet katliamı olduğu gerçeğini bir kez daha doğrular nitelikte. Katliam sonrası davalar açılmış, kullanılan piyonlardan bazıları yargılanmak zorunda kalınmıştı. Bazıları hapse girdi. Bazıları kaçtı. Kaçmalarına göz yumuldu. Sanık avukatları daha sonra AKP’den milletvekili dahi oldular. Bir tek şey olmadı. Gerçek suçlular cezalarını çekmedi. Göstermelik bir mahkeme önüne dahi çıkmadılar. Askerleri çekme emrini verenler, otel önünde biriken güruhu dağıtmayanlar kimlerdi? Bu kişiler belirsiz değil. Aynı bugün Cüneyt Özdemir’in anlattığı şeylerin yeni bir bilgi olmadığı gibi. Gerçekler saklanamaz. O günden bugüne çok şey açığa çıktı. Ancak o dönemde katliama ilişkin böyle bir bilgi, devletin katliamın üstünü örtme çabaları açısından çok önemliydi.
Cüneyt Özdemir’in itirafı sansürün, halktan gerçekleri saklamanın nasıl büyük bir suç olduğunu ortaya koyar nitelikte. Katledenlerle, katledenleri gizleyenler aslında aynı şeye hizmet ederler. Faşizme! Faşizm katliamlarla yönetir. Sadece Sivas değil Sivas’tan sonra da olan bütün katliamlarda sansürü uygulayanların da sorumluluğu vardır öyle veya böyle.
Korktuk o yüzden yapmadık diye geçiştirilemez. Korkuyor musunuz? Bunca katliam zaten halka korku salmak için yapılmıyor mu? Korksun, adalet istemesin diye yapılmıyor mu? Ancak nedense katledilen halk, korkup sansür uygulayanlar ise kendine demokratım, gazeteciyim diyen Cüneyt Özdemirler oluyor. Sizin korkunuz ne sahi?
Bu itiraflar aynı zamanda şu yalın gerçeği de ortaya koyuyor. Faşizmin hüküm sürdüğü ülkemizde bu gerçeği gözönüne almadan bırak demokrat olmak, gazetecilik yapmak dahi mümkün değil. Halka gerçekleri anlatmanın bir bedeli her zaman var ve olacak. Devrimci basın bu bedelleri ödemeyi göze alarak halka gerçekleri ulaştırıyor.
Bakın Yürüyüş dergisine, rutin bir şekilde büroları basılıyor, çalışanları tutuklanıyor hatta dağıtımcıları sokak ortasında katlediliyor. Baskınlarında özel harekat polisleri, tepelerinde polis helikopterleri eksik olmuyor ancak içlerinde kalan bir ‘gazetecilik uktesi’ olmadı hiç.