1980 yılının Mayıs- 4 Temmuz günlerinde yaşanmıştır.
12 Eylül askeri faşist cuntasının hemen öncesidir yani… İktidarda MHP-MSP destekli, Demirel azınlık hükümeti vardır. TBMM’de yaşanan kriz nedeniyle Cumhurbaşkanlığı seçimi için bir araya gelinemediği günlerdir. Türkiye’nin dört yanında halk sokaklarda, işçiler emekçiler grevde, hak alma mücadelesinin kitlesel olarak verildiği bir dönem yaşanmaktadır.
Çorum katliamı; 1 Mayıs 1977 katliamı ile başlayan ve mücadele eden, devrimi kurtuluş olarak gören halka yönelik faşist saldırı ve katliamlardandır. Çorum’a kadar gelinen zaman aralığında Beyazıt (16 Mart 1978), Maraş (19- 26 Aralık 1978) gibi büyük katliamlar ve onlarca provokasyon, silahlı saldırı, linç girişimi yaşanmıştır.
Fakat Çorum katliamını kendinden önceki ve (Sivas, Gazi gibi) sonraki katliamlardan ayıran bir fark vardır. Katliama örgütlü halkın, direniş komiteleriyle hayata geçirdiği silahlı direnişle cevap verilmiştir. Çorum katliamı, bu nedenle iktidarlar tarafından, faşizme karşı mücadele örnek olması yanıyla yok sayılmaya, duyurulmamaya, öğretilmemeye çalışılır.
Katliama giden süreç, yılın başından itibaren adım adım planlanıp hayata geçirilmiştir. Planın asıl sahibi de halkların baş düşmanı ABD’dir. O günlerde Alevi- Sünni inançlarından halkın henüz bir arada yaşadığı şehre gelen bir Amerikan ajanı buradaki faşist devlet güçleriyle görüşerek katliamın planını bizzat hazırlar.
Katliamın zeminini, Alevilik ve solculuğun antipropagandası ile hazırlamayı amaçlarlar. Adli emanetten silahlar çalınıp faşistlere dağıtılır. ‘Aleviler silahlanıyor’ diye söylenti çıkarırlar.
Şubat ayında yoksulluğa karşı bir miting yapılacaktır. Mitingde katliam hazırlığı yaparlar. Ancak bu hazırlık devrimciler tarafından fark edilir ve miting yapılmaz. Böylece provokasyon boşa çıkarılır. Fakat solcu olduğu bilinen esnafa, Alevi ailelere yönelik taciz ve tehditler de artmaya başlar.
15 Mayıs’ta bir kadın, oğluyla birlikte sokak ortasında vurulur. Vuranların kimliği belirsizdir… Gerginlik gözle görülür şekilde artar. 2 hafta sonra faşist şef Gün Sazak Ankara’da Devrimci Sol tarafından ölümle cezalandırılır. Bunun üzerine faşistler Çorum sokaklarında intikam ve tehdit içerikli sloganlarla yürüyüş yapıp, halka saldırırlar. Solcu ve Aleviler yine hedeftedir.
Halkın güvenliğini almak için hızla Direniş Komiteleri hayata geçirilir ve Alevi halkın yoğun olarak yaşadığı Milönü’nde barikatlar kurulur. Çünkü halktan 4 kişi silahla tarama sonucu katledilmiştir. Tunceli’den Çorum’a olaylardan hemen önce atanan vali yaşanan her şeyin sebebi olarak halkın barikatını gösterir ve polis, asker, çeteler barikatın kaldırılması için seferber edilir. Tanklarla saldırmalarına rağmen başaramazlar. Halk bu barikatı kendi kararıyla kaldırır ve bunun yerine gece nöbetleri ile süreç devam eder.
Aynı günlerde şehirde birçok yabancı yüz dolaşmaya başlar. Çorum’a bağlantısı olan tüm yollar sivil-resmi faşistler tarafından tutulur. Günler tacizler, tehditler, tek tek yaşanan ağır yaralamalı kimi zaman ölümlü saldırılarla ilerler. Temmuz ayı başında, inşaatı devam eden Alaattin Camisinin Aleviler tarafından yakıldığı, Alevilerin Kuran sayfalarını yırttığı ve yaktığı, şehrin içme sularını zehirlediği gibi söylentiler başlar. Bunlar TRT haberlerinde de sunulur.
4 Temmuz en çok sayıda insanın öldürüldüğü gün olur. SSK Hastanesi işkence merkezi olarak kullanılır. Bir Alevi Dedesi şehrin ortasındaki fırında diri diri yakılır. Kadınlar, yaşlılar evlerinde işkenceye, tecavüze uğrar…
Fakat başta da söylediğimiz gibi halkın komiteler aracılığıyla yarattığı silahlı direnişle bu kapsamlı faşist saldırı da nihayet püskürtülür.
Resmi rakamlara göre 57 kişi katledilmiş, bugün hala kayıp olan onlarca insan var…
Çorum halkı ikiye bölünmüş bir şehirde, yaratılmış bir düşmanlıkla ama direnmenin haklı gururuyla yaşıyor.