CHP ÇİZGİSİNDE BİRLEŞEN “SOL” – bölüm 2…
SİSTEM İÇİ UZLAŞMA HALKIN DEĞİL, TEKELLERİN TALEBİDİR!

“CHP çizgisinde birleşen sol” yazı dizimizin ikinci bölümüne hoşgeldiniz.
Aşağıda okuyacaklarınız, belki şayırtacak sizi.
Kendisine sosyalist, devrimci, komünist diyenlerin, CHP’ye nasıl övgüler dizdiğine tanık olacaksınız.


AKP’NİN İDEOLOJİSİ İSLAMCILIK DEĞİL,
FAŞİZMDİR
AKP gerçeğine ilişkin de aldatıyor reformizm. AKP’yi,
emperyalizmin işbirlikçisi, tekelci sermayenin temsilcisi,
faşizmin uygulayıcısı kimliğiyle değil, İslamcılığıyla
tanımlıyorlar.
Türkiye’deki sömürü ve zulüm İslamcılıktan değil, emperyalist işgal, sömürü ve faşizmin sonucudur. AKP bunun uygulayıcısıdır. Yarın eğer iktidar olursa, CHP bunun uygulayıcısı olacaktır.
Ülkemiz reformizmi mi? Onlar gibi AKP iktidarına destek
verdikleri gibi, CHP iktidarını destekleyecekler. Ne zaman ki CHP’nin gerçek yüzü artık halk tarafından da görülür hale gelecek, ne zaman ki artık mızrak çuvala sığmayacak, o zaman bir başka düzen partisine dümen kıracaklar. Bir kısmı da sömürü ve zulmün uygulayıcısı, savunucusu olarak açıktan burjuvazinin yanında saf tutacaklar.
Aynı çerçevede yazan bir başka Birgün yazarı Hüseyin Aygün, “Sarayın Yazgısı” başlıklı yazısında şöyle diyor;
“Ankara’nın ortasında bir süredir 1100 odalı bir sarayımız var. Ahlat ve Marmaris’te de birer saray var ki, yıllık 2 milyar yiyorlar. (…) Tek adamın locası ora.
Üstelik bu bir monarşi değil; (…) Burası hâlâ bir cumhuriyet ve Ankara’da kapıları daha açık bir parlamentosu var.
Geçen hafta, 31 Mart’ta, pek de beklenmedik bir şey
oldu. Genç sarayımız sert bir sarsıntı geçirdi; duvarları
çatladı; o tasarrufu olanaksız itibarı ağır bir yara aldı. (…)”

Türkiye’deki sorun gerçekten sadece ya da esas olarak AKP iktidarının saray-saltanat özentisi olsaydı, bu heves belki bir başka düzen partisinin yönetiminde zayıflatabilirdi. Ama sorun yukarıda da anlattığımız gibi, AKP’nin saray özentisi değildir Sorun emperyalist işgal, sömürü düzeni ve faşizmdir. Bu da CHP ile değişmez. Ya da başka bir düzen partisinin seçim sandıklarında birinci parti haline gelmesiyle değişmez.
Bu ülkede bir parlamento var, fakat AKP döneminde
de, AKP öncesi dönemde de, bu parlamento halkı temsil
etmemiştir. Parlamento ve seçimler demokrasicilik oyununun bir parçası olarak, faşizmin bir kurumudur. Halka
sorunlarının çözüm adresini CHP, seçim sandıkları, parlamento diye gösterenler yalan söyleyenlerdir.

SİSTEM İÇİ UZLAŞMA HALKIN DEĞİL, TEKELLERİN TALEBİDİR!

Bir diğer “CHP’li” Birgün yazarı Zafer Arapkirli
CHP’nin seçim galibiyetiyle sevince boğulup halkın
AKP’ye “Yettiniz artık” dediğini söylüyor. Özgür Özel’in
“ağır başlı, siyasi gerilimi yükseltmeyen, rakibini şeytanlaştırmayan, toplumsal barışa hizmet eden, sorumlu
siyaset insanı-müstakbel devlet yöneticisi” tavrını takdir
ediyor.
Sistem içi uzlaşma, sistem içi barış kime hizmet eder?
Sanki kendine sosyalist diyen bir gazetenin yazarı
değil, TÜSİAD konuşuyor. Arapkirli’nin açıklamasının
Sabancı’nınkinden, Hisarcıklıoğlu’nun açıklamasından
farkı var mı? Hepsi sistemin derinleşen çelişkilerinin,
çatışmaların kaygısını taşıyor. Hepsi çelişki ve çatışmaların kaygısını taşıyor. Hepsi çelişki ve çatışmaların sistemin tehdit etmesinin korkusunu taşıyor. “Toplumsal
barış”, “Uzlaşma” çağrıları yapıyor.
Arapkirli’nin kaygısı CHP’nin bu desteği CHP iktidarına taşıyıp taşıyamayacağı oluyor. CHP iktidarı için, CHP’lilerden daha fazla kaygı taşıyor.
“Rejim son demlerindedir. Kırmızı kartı daha görünür biçimde elimizde sallamanın tam zamanıdır.
CHP’nin yerel yönetimler başarısına destek olunması
önemlidir” diyor.

CHP, GEÇMİŞTEN DAHA AMERİKANCI, DAHA GERİCİDİR

Bir başka Birgün yazarı Yakup Kepenek, “Bu bir zaferdir” diye değerlendiriyor 31 Mart seçim sonuçlarını. Özel başta olmak üzere CHP yönetimini, partilileri, CHP’ye oy verenleri kutluyor.
Kepenek, CHP’yi umut gibi pazarlıyor, CHP’yi demokrasinin kurtarıcısı ilan ediyor;
6’lı masanın 5 partisi eridi tespitinden sonra “CHP
ise ‘yükünü attığı’; kendisini kimliğinden uzaklaştırıp
sağcılaştırarak bastırmak isteyen Kemal Kılıçdaroğlu’ndan kurtulma başarısını gösterdiği için güçlendi” diyor. CHP’de oluşturulmak istenen yeni algı budur; “sol politikalar izleyen CHP”. Bu emperyalizmin, TÜSİAD’ın CHP’ye yaptığı makyajdır, Kepenek de makyajlanmış CHP’yi pazarlıyor. Gerçekte CHP dünden daha fazla sağcıdır, dünden daha fazla Amerikancı, daha fazla NATO’cudur. Bu gerçeği gizlemek için de, dünden daha fazla sol literatürü kullanıyor, kendini hak ve özgürlüklerin savunucusu gösteriyor.
Tıpkı AKP’nin tekellere hizmet edip, sömürüyü dizginsiz boyutlara çıkarıp “yoksullar edebiyatı” yaptığı gibi. Tıpkı AKP’nin İsrail’i destekleyip “Filistin”i dilinden düşürmediği gibi.
Ve Yakup Kepenek de, CHP’den beklentisini açıklıyor;
“…CHP’nin asıl üzerine çalışması gereken yerel iktidarı ülke iktidarına taşımaktır.”
Reformizm, CHP’ye ‘sol’ maskesi takmaya çalışırken,
kendi yüzündeki ‘sosyalist’ maskesini düşürüyor.
Bir diğer Birgün yazarı İlhan Cihaner CHP’ye akıl veriyor;
“… CHP’nin üzerinde en çok durması gereken şeyler
ise; değişik sosyolojilerde değişik siyasi geçmişlerden
gelen adaylarla kazanılan belediyelerin ortak bir siyasi
söylemde ve belediyecilik pratiğinde buluşturarak,
bunu genel iktidarı elde etmek için seferber etmek.”
Ve Birgün’den Berkant Gültekin;
“… İdeolojik, kültürel ve kimlik bazlı siyasi aidiyetlerin bir günde değişmeyeceği akıldan çıkarılmamalı.
Doğru bir siyaset izlenir, bu yarılma derinleştirilir ve iktidara yönelik tepki örgütlenirse, yerel seçim anca o zaman sonun başlangıcı, gerçek bir değişimin habercisi olabilir.”

Gültekin’in değişimden kastının CHP yönetimi olduğunu belirtmeye gerek yok herhalde. Ve devam ediyor
Gültekin; “CHP eğer ülkeyi yönetebileceğine dair bir
güven iklimi oluşturabilir, piyasacılığa karşı sosyal
demokrat, kamuculuğu öne alan bir anlayışla halkı kendine ikna edebilirse, yerel seçim ana muhalefet için bir
iktidar basamağına dönüşebilir.”
İşte size Birgün solculuğu! “Piyasa ekonomisine karşı
sosyal demokrat”, “kamuculuğu öne alan” solculuk.
Kapitalizme karşı değil, sosyalist değil. “Köprüyü geçene
kadar ayıya dayı de” solculuğu, iktidara gelene kadar
“kamuculuğu öne al”, piyasa ekonomisini savun uygula
ama “sosyal demokrat” bir görüntüyle!

CHP ÇATISI ALTINDA KURULAN HALK İTTİFAKI DEĞİL, DÜZEN İTTİFAKIDIR!

CHP’nin akıl hocalığına soyunan bir başka Birgüncü
Aziz Çelik, “Boş tencerenin öfkesi neoliberalizmi yendi!”
diyor. Boş tencerenin öfkesini en aptal AKP’li bile görüyor, bunu tespit etmek için Birgüncülere CHP’nin de
ihtiyacı yok. Ama Birgüncülerin CHP reklamcılığı, CHP
propagandası ödüllendirilebilir. Bakın CHP neyi temsil
ediyormuş;
“Yoksulluk, adaletsizlik, hoyratlık ve kibir karşısında
geniş bir ekmek haysiyet ittifakı, bir incinenler ittifakı
oluştu. Seçmenlerin bir bölümü sandığa gitmedi.
Gidenler de oylarını CHP’de birleştirerek AKP’nin kaybetmesine yol açtı.”
“(CHP’nin)… halkçı ve kamucu karakteri öne çıktıkça
başarı şansı artıyor. Bu seçimin bir kazanımı da neoliberalizme karşı halkçı ve kamucu yaklaşımdır. Demokratik laik sosyal hukuk devleti ortak paydası bu seçimde CHP’nin şemsiye olmasına yol açtı.”
Aziz Çelik CHP’ye “halkçılık ve kamuculuk” önermeye yazı boyunca devam ediyor.
Feray Aytekin Aydoğan da umudunu CHP’ye bağlayan Birgün yazarlarından. Şöyle diyor “Halkın Birleşik Muhalefeti” başlıklı yazısından;
“… Seçim sonuçları ülkenin yakın geleceğinin ciddi
bir değişime gebe olacağını gösterir nitelikte.
…halkın birleşik muhalefeti siyasi iktidara kaybettirdi.”
Aydoğan’a göre muhalefet CHP. Öyle CHP’li ki, reformist partilerin sınırlı bölgelerde çıkardığı adaylardan
bile rahatsız oluyor, şöyle diyor; ‘sosyalist muhalefet
bile’ nerede, hangi popüler isimlerle daha fazla oy alırım, partim nerede kazanır’ gibi küçük hesaplarla yola
çıktı. AKP’nin kaybetmesine ve asıl derdin memleket
olmasına değil küçük kazanımlara odaklanıldı.”
Aydoğan reformizmin CHP arkasında hizalanmasını
yetersiz görüyor. Kimse CHP’yi AKP karşısında birinci
parti yapmak dışında bir şey düşünmesin istiyor. Ki olan
da buydu zaten, ama Aydoğan’a o bile yetmemiş.
Reformizmin CHP’lileşmesinin nedenini bu durum anlatıyor. Düzen partisi CHP dışında bir umutları yoktur.
Halkın iktidarı için mücadele dinamiklerini, ideolojilerini, inançlarını yitirmişlerdir.

ELİNİZDE SOLCULUK ADINA LAİKLİKTEN BAŞKA NE KALDI?

Peki CHP çatısı altında Sol adına neyi savunabilirler?
Sömürüye, emperyalist işgale, faşizme karşı çıkabilirler
mi? Elbette CHP’nin böyle bir programı yok ve olamaz
da; antifaşist, antiemperyalist tavır alabilirler mi? Hayır,
CHP’lileşen reformizm bu hedeflerinden, ilkelerinden,
ideolojisinden çoktan vazgeçmiştir, onun için reformisttir.
Artık tüm sığınakları laiklik, kadın hakları, tarikat karşıtlığı olmuştur. İlericilik adına savundukları bundan ibarettir.
Aydoğan da bunların savunusunu yapıyor; “Laiklik
bu ülkenin tali meselesi argümanları, tarikatların kalesi
ilan edilen yerler, kadınlar, gençler aday olduğunda
kazanamaz ezber söylemleri birer birer yıkıldı, sarsıldı.”
Ne mutlu Aydoğan’a, “Laiklik” kazanmış!
Aynı durum Birgün yazarı Özgür Gürbüz’ün seçim
değerlendirmesinde de var. Şöyle yazıyor; “Yoksulluk,
emekli maaşları, artan kiralar, kredi kartı borçları, okullardaki aç çocuklar, istismar haberleri, kadın cinayetleri,
güçlenen tarikatlar, umudunu yitiren gençler, ucuz gıda
kuyrukları, ranta kurban edilen doğa ve Filistin’i konuşan halk, sandıkta da tercihini gerçek gündemi doğrultusunda kullandı…
(…) DEM Partili Gülüstan Sönük’e de ayrı parantez açmak gerek. Onun Batman’da vereceği mücadele Türkiye’deki kadın hareketi ve laiklik açısından da büyük bir önem taşıyacak.
Çevre mücadelesi için de bu seçimden birkaç güzel
sonuç çıktı.”

Yani kadın, laiklik ve çevrecilikten ibaret bir solculuk.
İşte reformizm bu.
Birgün’den Yaşar Aydın, “İktidarın taktiği siyaseti soğutmak” başlıklı 9 Nisan tarihli yazısında, CHP’nin erken seçimle bir an önce iktidarı AKP’den alıp, “Erdoğan rejimi” dediği rejimden halkı kurtarmasını istiyor.
Birgün yazarı Osman Öztürk 8 Nisan tarihli “seçimler
seçimler” başlıklı yazısında CHP, Kürt Milliyetçiliği,
reformizm birlikteliğini, “Türkiye’de sorunların çözüm”
adresi olarak gösteriyor.
CHP’nin birinci parti olarak seçimlerden çıkmasıyla “rahatlayan”lardan biri de Birgün yazarı Selçuk Candansayar. CHP’nin “sol” maske takmasından memnun, İmamoğlu övgülü bir yazıyla CHP’nin “seçim başarısını” selamlıyor
Bir başka Birgün yazarı da Güray Öz, solun ‘temsili’
demokrasiyle sınavı başlıklı yazıda, devrimci değerlere,
devrimci ideolojiye saldırıp, parlamentoculuk propagandası yapıyor.
Birgün yazarı Şükrü Aslan da sevinenlerden. Ona göre de CHP değişim umudu;”Türkiye’nin 2015’de kurduğu ‘tek parti rejiminin’ değişmesi için güçlü bir kapı açılmış bulunuyor ve bu nedenle 2028’de çok şey değişebilir” diyor.
Umudunu CHP’ye bağlayan “Hüseyin İrfan Fırat” da
Birgün’deki yazısına “umudu kesmedik yurdumuzdan”
başlığını koymuş.
AKP’nin hukuk, eğitim, sağlık gibi
alanlarda yıkıma yol açtığını belirtip “31 Mart’ta olduğu
gibi” sahip çıkmamız gereken ülkemizin değerlerini
şöyle tarif ediyor;
“Cumhuriyetçi bir kitle 100 yılı aşkın sürede oluşturulan değerler…”
Bu cümleleri okuyanlar, Türkiye’de AKP iktidarına
kadar bağımsız, demokratik, sosyalist bir ülkede yaşadığımızı sanabilirler. Sanki Türkiye’de yeni sömürgecilik ilişkileri AKP ile kurulmuş, faşizm AKP ile gelmiş gibi…
Ve Nazım Alpman “31 Mart millet mesajları festivali”
(Birgün 04.04.2024) diyor. “Tarihi bir yerel seçim”
değerlendirmesi yapıp, “İmamoğlu, CHP’de Bülent Ecevit’in 1970’lerde yarattığı rüzgarı yakaladı” diye seviniyor.
Peki Ecevit kime hizmet etti?
Hem 1970’lerde hem 2000’de Ecevit Amerika’nın ve Türkiye oligarşisinin hizmetinde oldu. Maraş Katliamı, 19-22 Aralık Katliamı Ecevit’in başbakanlığında gerçekleştirildi. Nazım Alpman sen kim adına İmamoğlu’nun, Ecevit’in yönetiminde seviniyorsun? Emperyalizm ve oligarşi adına mı?

  • Devam Edecek –
Sosyal ağlarda paylaşın