« Ev hapsi » cezası, bir süredir ülkemizde giderek yaygın kullanılan bir « ceza » yöntemi. Son olarak Boğaziçi Üniversitesi’ndeki direnişte, gözaltına alınan 48 kişiye “ev hapsi” cezası verildi.
Ev hapsi, şöyle tanımlanıyor : « Ev hapsi, kişinin bir hakim/mahkeme kararı ile kendi evinin sınırları dışına çıkmaktan yasaklanmasıdır. »
Bu ceza çoğunlukla, elektronik bir kelepçceyle uygulanmakta, « cezalı »nın evin dışına çıkıp çıkmadığı bu elektronik aygıtla denetlenmektedir.
« Bu durumda kişiler, haklarındaki bu tedbir sona erinceye kadar yaşamlarını sürekli olarak evlerinde sürdürmek zorundadır. Dolayısıyla ev hapsi, CMK 109/3-j’de düzenlenmiş hali ile “konutu terk etmeme”, kişilerin fiziksel özgürlük alanını yalnızca ikamet ettiği konutun içi ile sınırlandıran ve gün boyunca kesintisiz olarak devam ettirilen, uyulmadığında ise şüpheli veya sanık hakkında tutuklama tedbirinin uygulanmasına neden olabilen bir adli kontrol tedbiri niteliğindedir. » (ÇHD açıklamasından)
Mahkemesiz ev hapsi!
Boğaziçi direnişinden dolayı gözaltına alınanlar, işkenceli bir gözaltı süreci sonrasında adliye sevk edildiler.
Savcılık, sevkedilenlerin çoğunun tutuklanmasını ve bir kısmına da ev hapsi cezası verilmesini istedi.
Savcının ev hapsi talebi, bir ceza olarak değil, bir « adli kontrol tedbiri » olarak nitelendirilerek hakim tarafından duruşma açılmadan dosya üzerinden incelendi.
Bu ev hapis cezalarıyla ilgili olarak Çağdaş Hukukçular Derneği İstanbul Şubesi tarafından kapsamlı bir açıklama yapıldı.
ÇHD, bu açıklamasında ev hapsinin kişi özgürlüğünü ortadan kaldıran bir ceza olduğunu, bu nedenle de ev hapsinin « duruşmalı olarak « değerlendirilmesi gerektiğini belirtiyor. Bu konudaki ÇHD tarafından şöyle deniliyor :
« Şu anda ev hapsinde tutulan kişilere uygulandığı biçimiyle, ev hapsi kişi özgürlüğüne yönelmiş bir müdahaledir. Kanuna göre kişi özgürlüğüne suç isnadı ile yönelen müdahaleler mutlaka hakim önüne çıkarılmak suretiyle yapılmalı (AİHS.m.5/1/c); tutuklama gibi, duruşma açılarak incelenmelidir. Zira m.100 vd. hükümlerine göre tutukluluğun gerekip gerekmediğine duruşmada karar verme zorunluluğu vardır. Diğer yandan iddia edilen suça ilişkin somut delil olup olmadığı işin esasına ilişkin olduğundan, şüpheli ve vekilinin açıklamaları ve göstereceği deliller dinlenilerek/gerektiğinde toplanarak (CMK.m.147) karar verilmelidir. »
Yüksek Mahkeme Tersini Söylemiş, Ne Önemi Var ?
Aslında bu konu, yani ev hapsinin mahkemesiz verilmesi konusu, daha önce de tartışılmış ve Anayasa Mahkemesi, şu kararı vermiş :
“Suç işlendiğine dair belirtinin bulunması –tıpkı tutuklamada olduğu gibi– anılan tedbir için ön koşul olduğundan aksi durumun kabulü, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına ilişkin tüm güvencelerin anlamsız hâle gelmesi sonucunu doğurur.” (Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2020 tarihli kararı)
Fakat tabii AKP faşizminin Türkiyesinde bunların bir önemi yoktur.
Eğer AKP’nin politikalarına uymuyorsa, en yüksek mahkemenin kararı da, kendilerinin uymayı taahhüt ettikleri uluslararası mahkeme kararları da hükümsüzdür..
Uygulamazlar.
Olması Gerekenler ve Olmayanlar !
Halkın avukatları diyor ki ; « Bir hak veya özgürlüğün devlet eliyle sınırlandırılabilmesi için hukuken aranan bazı gereklilikler vardır. »
Peki bunlar nelerdir ?
ÇHD buna şu cevabı veriyor:
- « Kanuna dayanmalı, dolayısıyla kanundaki sınırlarla tabi olmalıdır (CMK.m.100vd. ile 109 vd.),
- Uygulanabilmesi için elde somut, delile dayanan suç şüphesi olmalıdır,
- Suç işlenmesi veya suçun önlenmesi amacına yönelik uygulanmalıdır; yani ifade özgürlüğünü, toplanma özgürlüğünü engellemek için uygulanmamalıdır,
- Ölçülü uygulanmalıdır, yani uygulanması zorunlu, elverişli ve orantılı olmalıdır.»
Tabii ki, bunlar olmuyor Türkiye’de.
Polis kendi yasalarına uymuyor.
Savcı kendi yasalarını umursamıyor.
Hakimler kendi yasalarına göre karar vermiyorlar.
Eskaza bir hakim, AKP’nin ve AKP’nin polisinin o zamanki politikasına uymayan bir karar verirse, anında görevden uzaklaştırılıyor.
O yüzden de kişi hak ve özgürlüklerini sınırlama konusunda faşizmin kolluk güçleri, yasaya göre değil, keyfiyete göre davranıyorlar.
ÇHD Soruyor : Ev Hapsinde Kelepçe Zorunlu Mu?
ÇHD açıklamasında, bu soruya cevap olarak da şöyle deniliyor :
« Bir adli kontrol tedbirinin elektronik cihazla takibinin sağlanması için buna dair bir yargı kararı gerekir. »
Uygulamada denetimli serbestlik bürosu memurları tarafından adrese doğrudan elektronik kelepçe ile gidilmektedir. Örneğin, bugüne kadar kayyum rektör eylemleri nedeniyle verilen ev hapsi kararlarının hiçbirinde elektronik cihazla takip kararı yoktur. Ancak elektronik kelepçe takılan protestocular vardır. Adli kontrol tedbirinin kişi özgürlüğüne müdahalesini oldukça ağırlaştıran elektronik kelepçe takılması denetimli serbestlik bürosu memurlarının inisiyatifine bırakılmış durumdadır. »
Görülüyor ki, bu noktada da bir keyfilik, bir dayatma sözkonusudur.
ÇHD’nin Çağrısı : Ev Hapsi Kararları Kaldırılmalıdır !
ÇHD, öncelikle mevcut yargı sisteminin nasıl hukuku, adeleti kurban ettiğini belirtiyor : 00
« Uzun süre önce meşruluğunu yitirmiş olan yargı sistemi hukuki kriterlere göre karar vermiyor. Siyasi iktidarın hoşuna gidip/gitmeme kriterini aşamayan savcılar, hakimler, mahkemeler kamuoyunun vicdanı yaralayan, adalet düşüncesini zayıflatan kararlar vermeye devam ediyor. Adaletsizliğin, kanunsuzluğun adli mercilerden yayıldığı bu dönemde iktidarın siyaseten rahatlatılması için adalet dahil her şey kurban edilebilir gibi gözüküyor. »
Bu belirtildikten sonra ÇHD tarafından şu çağrıda bulunuluyor :
- « İktidar sokakta olan herkesin evine geri dönmesini istiyor, bunu yaparken hukuku da bir araç olarak kullanıyor.
- Evlerimiz hapishane değil, kimse de kendisinin gardiyanı olmak zorunda değil.
- Hukuka aykırı tutuklama ve ev hapsi kararları kaldırılmalıdır.
- Keyfi ve siyasi bir tutumla, öğrencilerin özgürlük ve güvenlik haklarını, ifade ve toplanma özgürlüklerini ortadan kaldıranlar görevden alınarak yargılanmalıdırlar.
- Demokratik kamuoyunu, hukuksuz uygulamalar karşısında duyarlılık göstermeye, hukuksuzluğu kanıksamamaya, dayanışmaya davet ediyoruz. »