Dünya Emekçi Kadınlar Gününde, kadın örgütlerinin Taksim’de düzenlediği yürüyüş polis tarafından barikatlar kurularak engellendi. Son dönemde hemen hemen bütün demokratik eylemler iktidar tarafından şiddetle boğulmaya, koyu bir tecrit içine alınarak susturulmaya çalışılıyor. Yapılan eylemler ya medyada kendisine yer bulamıyor yada “terör” damgası vurularak üstü örtülmeye çalışılıyor. Yüksel caddesindeki “işimizi geri istiyoruz” eyleminde, kameralar önünde polis tarafından cinsel tacize maruz kalan Merve için “ama o örgüt üyesi” denilmesi gibi…
Peki eylemler engelenemezse halkın sesinin kısılması için bu yeterli olmazsa bir sonraki aşama ne?
8 mart’ta emekçi kadınların eyleminden sonra yaşananlar bu soruyu yanıtlıyor
Polisin saldırısı sırasında kitlenin bu saldırıya karşı protestosu o sırada okunan ezana yönelik olarak gösterilmeye çalıştı.
Erdoğan, Adana’da düzenlediği mitingde yaptığı konuşmada, “Taksim’de CHP ve HDP’nin öncülüğünde güya Kadınlar Günü için bir araya gelen bir grup, ezana ıslıklarla, sloganlarla terbiyesizlik ettiler. Biz ‘belediye işi gönül işi’ diyerek milletimize herkesi kucaklayan bir belediye yönetimi taahhüt ediyoruz. Onlar ise bayrağımıza ve ezanımıza saygısızlık yaparak doğrudan istiklalimize ve istikbalimize saldırıyor” dedi Ve böylece türkiye faşizm tarihinde örnekleri bolca bulunan ( bakınız Sivas, Çorum, Tayadlılara yönelik Trabzon’da linç girişimleri, Haziran ayaklanmasında ‘camide içki içtiler’ ve Kabataş yalanları) provokasyon girişimlerinin birinin daha işaret fişeği atılmış oldu.
Erdoğanın işareti verdiği kesimler mesajı almıştı..Bu açıklamadan hemen sonra Taksim’de gerici faşistler sokaklara indiler.
Taksim’de kadınların ezanı ıslıkladığını savunarak bunu protesto etmeye gelen grup İstiklal Caddesi’nde, “Ezana uzanan eller kırılsın” sloganı atarak yürüyüş yaptılar.
“Ezana saldırı var” provokasyonu bu şekilde devam ediyor.
Kadın örgütleri bu provokasyona karşı şu açıklamayı yaptılar:
“Polis kadınların yolunu keserken, bir araya getirmezken, gaz sıkarken, arama yaparken ezan dinlemedi. 8 Mart’ta sesini yükseltmeye gelen kadınların kalabalığı polis barikatları arasına sıkıştırılmaya çalışıldı. Sığmadık. 16 yıldır yürüdüğümüz güzergâhta, yürümemizi engelleyip bizi caminin yanında tutanlar şimdi de kalkmış ezana karşısınız diyor. Kimse çarpıtmasın: Bizim isyanımız polis barikatına, kadınların yürüyüşünü, 8 Mart’ı engellemek isteyenlere… Biz 17 yıldır o caddedeyiz, her yıl aynı saatte sesimizi yükseltiyoruz. Toplumu bölen değil, beraber eşit ve özgür bir hayatı kuracak politikalarda ısrarcı olduğumuzu bir kez daha tekrarlıyoruz”.
Bu açıklamalar üzerine provokasyonun ilk işaretini veren Erdoğan elbette yaptığı açıklamaları geri almayacak ve gittiği seçim meydanlarında, -daha önceki örneklerinden biliyoruz ki- aynı yalanları tekrarlamaya devam edecek.
Bir çok kesim bu yalan ve provokasyonları, Erdoğan’ın açıklamalarını kötü gelen anket sonuçlarına bağlamaya çalışabilir. Ancak Türkiye’nin provokasyonlar tarihini hatırladığımızda göreceğiz ki bu sadece seçim sorunu değil. Artık halkın hiçbir sorununa çare bulamayan, yoksulluk ve adaletsizlik içindeki bir düzeni ancak halkı birbirine düşmanlaştırarak sürdürmeye, halk muhalefetini polis gücüne ek olarak sivil faşist saldırılarla bastırmaya çalışan faşizmin bir provokasyon girişimidir yaşanan…