17 Mayıs 2018 tarihinde Belçika polisinin durdurmak için ateş açtığı araçta 2 yaşında bir kız çocuğu katledilmişti. İsmi Mawda bebek. Kamyonette 30 kaçak göçmen bulunuyordu. Irak’tan gelen Kürt aile başka ailelerin de bulunduğu bir araçla sınırı geçmeye çalışırken polis takibine alınmışlardı.
Olaydan tam 9 ay sonra aileye oturum izni verildi. Geçen bu 9 ay zamanında, ailenin tüm giderlerini, yerleşim yerini üstlenen « Platforme Citoyenne » isimli, gönüllü insanlardan oluşan bir dernek oldu.
Paris Match dergisi ailenin avukatı Selma Benkhelifa ile bir röportaj gerçekleştirdi. O günden bügüne yaşananlar, ailenin durumu, Belçika devletinin tutumu ve dava süreci…
Avukat Benkhelifa, devletin aileye oturum hakkını vermesinin bir lütuf olarak sunulduğunu, ancak hiç bir özel durumun uygulanmadığını, hukuki bir sürecin sonucunda bu hakkın verildiğini belirtti. Ayrıca duyarlı vatandaşların yardımları olmasaydı, kalacak evleri dahi olmadığını, kağıtsız oldukları için sürekli polis kontrolü tedirginliğiyle yaşadıklarını hatırlattı ve “aile tabii ki oturumlarını aldıkları için rahatladı, ancak tek bir soru soruyorlar, ‘kızımız için adalet yerini bulacak mı ? “
Avukat Benkhelifa Hakimin olayı sadece “açılan ateş ” ile sınırladığını, bu sonuca yol açan koşullara, yani adeta göçmen avına dönüşen ‘Medusa’ isimli operasyonları dikkate almadığını belirtti ve “Göçmenlere yönelik kontrollerde siyasi yönelim sürekli daha fazla ‘sertlik’ istiyor. Polislere sürekli söylenen, göçmenleri her şekilde durdurmalısınız” diye konuştu.
Benkhelifa şöyle anlatıyor, “Yetkisizleştirilme mekanizmalarının sonuçlarını unutmamalıyız. Korkunç yapılar, tek tek ayrı tutulduğunda sempatik kişilerden ve sadece işlerini yaparak, rahatsız oldukları durumlara göz yuman insanlardan oluşabilir.”
Polisin açtığı ateş sonrası duran araçtan kucağında kanlar içinde kızı ile inen annenin ambülansa binmesine izin verilmediği, oradan gözaltına götürüldüğü ve çocuğu son nefesini verirken ailenin karakolda tutulduğunu hatırlatan avukat Benkhelifa « bunu yapan polislerin kafasında kaçak bir göçmenin bir an önce kapatılması gerektiği anlayışı var » dedi.
Avukat, Mawda olayında devletin el birliğiyle dosyayı kapatmaya, suçu yok sayma yönelik çabasına da değindi.
Dosyadaki ilk tutanakta, “polisin durma çağrısı yaptığı göçmenlerin bulundukları kamyonetin camını bir çocuğun kafası ile kırdıkları ve çocuğu polislerin üzerine atma hareketi yaptıkları… Çocuğun başına aldığı darbeler sonucu öldüğü… » ifadeleri kullanılıyor.
Sonraki günlerde Belçika’da bazı gazeteler bu versiyonu savundu, ve araçtaki diğer göçmenler « şüpheliler » olarak değerlendirildi.
18 mayıs günü, Mons Savcılığı basın sözcüsüFrédéric Bariseau: « Polisler tarafından açılan bir ateş sonucu yaralama ihtimalini uzaklaştırabiliriz» şeklinde açıklama yaptı.
Avukat Benkhelifa ” sorun toplu şekilde yalan söylemenin zor olması ! ” diyor.
22 Mayıs tarihinde Mons Savcısı Ignacio de La Serna küçük kızın polis kurşunu ile öldürüldüğünü açıkladı.
Ateş açan polisin tutuklu yargılanmadığını ve hapis cezası almasının çok düşük bir ihtimal olarak düşünüldüğünü hatırlatan avukat « bizim isteğimiz açık bir dava, ağır bir ceza. Eğer bu olayda bir ceza olmazsa, polislere ‘göçmenlere yönelik şiddete izin’ mesajı verilmiş olacak. Ancak bu dava bir kişi odaklı olmamalı. Bir polisin ateş açması, devletin göçmen politikasının doğal trajik bir sonucu. Olanların ahlaki sorumlusu devlet. Bu nedenle Mawda olayı, bir devlet cinayeti. Açıkça söylüyorum, bu dosyada Belçika adaletine güvenmiyorum. Hakimin kötü olduğu anlamında değil, korkunç baskılar söz konusu. Halen bir çok soru cevapsız bırakılıyor»
Son olarak avukat Selma Benkhelifa ” Mawda Adalet Gerçek ” isimli bir komitenin etrafında insanların örgütlenerek harekete geçtiğini hatırlatıyor ve “daha fazla ses çıkarmalıyız ” diyor.