Beyrut Yaralarını Sarmaya Çalışıyor, Emperyalistler Kazanç Peşinde…

4 Ağustos’ta Beyrut Limanında yaşanan patlamayla Beyrut’un büyük bir kısmı yıkılmıştı. Patlama, şu ana kadar 170’den fazla halktan insanın ölümüne ve binlercesinin yaralanmasına neden oldu. Lübnan’ın ve de Ortadoğu’nun en önemli şehirlerinden biri olan Beyrut’ta patlamanın etkileri sürüyor. 

Lübnan halkı patlamadan sonra yıkıntılar arasında dolaşarak sevdiklerini, kayıplarını aradılar. Sonra elleriyle temizlediler yıkıntıları. Ve 6 Ağustos’ta Beyrut’un Şehitler Meydanı başta olmak üzere şehri eylem alanına çevirdiler. Patlamadan sorumlu tuttukları emperyalizm işbirlikçisi hükümeti ve Cumhurbaşkanını protesto edip, istifaya çağırdılar. Ordunun saldırısı sonrası çıkan çatışmalarda halkın üstüne ateş açıldı. Çatışmalarda ölen ve yaralananlar oldu.

‘Hesap Günü’ adı verilen ve ‘Beyrut Devrim Şehridir’ sloganıyla günlere yayılan eylemler sırasında bakanlıkların binaları basılarak, işgal edildi. Halkın tepkilerinin dinmemesi üzerine önce liman yetkilileri, peşinden birkaç bakan derken 11 Ağustos’ta Hasan Diab’ın başbakanı olduğu hükümet istifasını açıkladı.

14 Ağustos’ta ise Beyrut’ta 15 günlük sokağa çıkma yasağı ve OHAL ilan edildi.

Patlama sonrası Lübnan'da öfke artarken Fransa'dan politik ittifak ...

Patlamanın hemen ardından emperyalistler bölgedeki hâkimiyetlerini koruma kaygısına düşmüşlerdi. Lübnan’da en etkin sömürgeci ülke olarak bulunan Fransa ilk harekete geçen oldu. ABD’nin ‘Lübnan’ın yaralarını biz saracağız’ açıklaması üzerine Fransa Devlet Başkanı E. Macron Beyrut’a gitti. Ancak halkın protestolarıyla karşılaştı. Macron, Lübnan’da Fransız emperyalizminin hegemonyasını tanıyacak işbirlikçi bir hükümet kurulması karşılığında Lübnan’a yardım edeceklerini vaad etti. İşbirlikçilerle pazarlık yaptılar.

Macron’un ‘boşluğu biz doldurmazsak bu işi Türkiye yapacak’ açıklamasını yaptığı sırada Türkiye Devleti de Lübnan için özel toplantı yaptı. Toplantıda alınan karar doğrultusunda Türkiye’den bir heyet Beyrut’a gitti. Mersin ve İskenderun limanlarının Beyrut Limanı yeniden inşa edilene kadar Lübnan ticaretine açıldığını ilan ettiler. Böylece Türkiye, Ortadoğu konusunda bir kez daha Avrupa emperyalizmine karşı ABD emperyalizmi ve onun güdümündeki Siyonizmle işbirlikçiliğinin gereğini yerine getirmiş oldu.

Avrupa emperyalizmine karşı ABD ve İsrail için AKP iktidarı harekete geçti…

Ne Olmuştu?

Lübnan’ın başkenti Beyrut’ta 4 Ağustos’ta şehri harabeye çeviren çok büyük bir patlama yaşandı. Sebebi tam olarak açıklanamayan patlama, Beyrut Limanındaki depolarda meydana geldi. Yüzlerce kişinin öldüğü binlerin yaralandığı ve Beyrut’u yıkan patlamaya, depoda bulunan 2.750 ton amonyum nitratın sebep olduğu açıklandı.

İç savaşlarla, kıtlıkla, Ortadoğu ülkesi olmanın getirisi olan onlarca saldırıyla, son olarak da Ekmek isyanıyla adını duyduğumuz  Lübnan, tarihinin en büyük ekonomik krizini yaşıyor. İşbirlikçi iktidarlar tarafından ülkenin tamamına yayılan yolsuzlukların sonucu olarak açlık, yoksulluk kol geziyor Lübnan’da. Halk sokaklarda iktidarı paylaşan tüm güçlere karşı mücadele ediyor. 

Tablo buyken yaşanan patlama ve yarattığı yıkım Beyrut’u, Lübnan halkını ekmeğe ulaşmaktan, geleceğe inanmaktan iyice kopardı. Çünkü üretimi ve kaynakları olmayan, ithalat ve döviz girdilerine dayalı Lübnan ekonomisinin direği olan Beyrut Limanı yok oldu. Ülkenin -şu anda Covid-19 ‘dan kaynaklı pandemi hastanesi olarak kullanılan- en büyük 3 hastanesi moloz yığınına döndü. Gıda ve tohum deposu da yok olanlar arasında…

Peki 2.750 ton amonyum nitrat nereden çıktı, neden, nasıl patladı?

2013 yılında Gürcistan’dan Mozambik’e gidecek 2.750 ton amonyum nitratı taşıyan gemi arıza nedeniyle Beyrut Limanına girdi. Liman yetkililerinin incelemesi sonucu güvenlik nedeniyle geminin tekrar yola çıkması engellendi. Gemi sahibi gemiyi ve yükünü sahiplenmedi. Bir sure alıkonulan mürettebat da ilerleyen günlerde bırakıldı. Gemideki amonyum nitrat da limandaki depolara alındı. O günden sonra elden çıkarılması için hiçbir şey yapılmadı. 4 Ağustos’taki yangında limandaki depoda patladı ve Beyrut’u yıktı, Lübnan’ı ekonomik olarak yok etti.

Yaşanan patlama Lübnan’daki iktidarın aynası niteliğindedir. Emperyalizm ve siyonizmle işbirliği yapmanın, yozlaşmanın, yolsuzlukların sonucudur çünkü yaşanan. Uzun yıllardır Hariri ailesinin merkezinde olduğu, çıkarları için bir arada bulunan aşiretlerin, imtiyazlı şirketlerin, din-mezhep partilerinin halkı sömürdüğü bir ülkedir. Limanda tutulan; çok güçlü bir yıkım maddesi olan ve herhangi bir ateşleyici olmadan patlamayan amonyum nitratın varlığından da, orada tutulmasından da, patlama ve sonuçlarından da bu işbirlikçi sömürgeciler sorumludur.

İşbirlikçi Lübnan Hükümeti 2 yıl önce Ayten Öztürk’ü yasa dışı yollardan AKP faşizmine teslim etmişti. Ayten Öztürk’e 6 ay boyunca her türlü işkence yapılmıştı.

Tehlikeli bu maddenin tonlarcası limanda hangi anlaşmalar, hangi rant, hangi pay uğruna tutulmuştur? Açıklanmaya muhtaç olan soruların en başta geleni budur. Bu soru Halk Cepheli devrimci Ayten Öztürk’ü hangi anlaşmalar, hangi çıkarlar için Türkiye MİT’ine teslim ettikleri ve 6 ay işkence görmesine sebep oldukları sorusundan bağımsız değildir elbette…

Komplo teorileri bir yana bırakılırsa Suudi Arabistan’ın, ABD’nin, Fransa’nın ve İsrail’in patlama ile doğrudan yada dolaylı olarak ilişkili olduğu açıktır. Özellikle ABD emperyalizminin ülkede mücadele eden en önemli güçlerden biri olarak Hizbullah’ı ısrarla hedef göstermesi bunun kanıtıdır. Lübnan Hizbullah’ı anti-emperyalisttir. Bugün de halk sokaklarda Lübnan bayrağından sonra en çok Hizbullah lideri Nasrallah’ın posterlerini taşıyor.

Kısaca Lübnan tarihine bakalım;

Lübnan tarihi direnişlerle doludur.

1500’lü yılların başında Osmanlı topraklarına dâhil edilmiştir. 1860’ta yaşanan mezhep çatışmalarının iç savaşa dönüşmesiyle Lübnan’a Fransa müdahale etmiştir. Fransız işgali o günden sonra askeri, ekonomik ve kültürel olarak devam etmiştir.

Emperyalist ülkeler arasındaki 1. Paylaşım Savaşından sonra Lübnan Fransız mandası olmuştur. 1943’te bağımsızlığı ilan etmiştir.

1975-1990 yılları arasında iç savaşı yaşamıştır.

1982’de Beyruttaki Şabra ve Şatilla mülteci kampında yüzlerce Filistinli, başsorumlusu Ariel Şaron olan bir saldırıda katledilmiştir.

2006 yılında İsrail bir kez daha, Hizbullah’ın bölgede yürüttüğü etkin mücadeleyi bahane ederek, fosfor gazı da dâhil her türlü silahı halka karşı kullanarak Lübnan’a saldırmış, yüzlerce halkı katletmiştir. Hizbullah İsrail’e cevap vermiş ve saldırı püskürtülmüştür.

2019 Ekim’inden bu yana ise, Lübnan’da halk yolsuzluklara ve yoksulluğa karşı sokaklarda direniyor, mücadele ediyor.

Dünyadaki sömürge ülkeler arasında en çok borcu olan 3. ülke Lübnan’dır. Açıktır ki, Beyrut’taki patlamayla birlikte yaşanan yıkım, bu borcun daha da çoğalmasına sebep olacaktır.

Bugüne gelirsek;

Tüm bu tarihsel kesitte Lübnan halkı direnmiş, Beyrut küllerinden defalarca doğmuştur.

Bugün de önderlik eden dahası halkın mücadelesini zafere taşıyabilecek ciddi bir gücün yokluğuna rağmen Lübnan halkı direniyor. Diğer yandan yaralarını dayanışma ve direnişle sarmanın yollarını aramaya başladı bile. Özellikle gençler tüm eksikliklerine rağmen, ellerinde bayraklarla sokaklarda hem direnişi hem de yaşamı örgütlüyorlar.

Kurulacak hükümetin de halk için değil, emperyalizm ve işbirlikçilerinin çıkarları için çalışacağı açıktır. Bu nedenle Lübnan halkıyla dünya halklarının dayanışması bugün çok daha önemli ve anlamlıdır. Kalbimiz emperyalizme ve işbirlikçilerine direnen Lübnan halkıyla birliktedir…  

KAHROLSUN EMPERYALİZM VE İŞBİRLİKÇİLERİ, YAŞASIN HALKLARIN MÜCADELESİ!

Sosyal ağlarda paylaşın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.