Giresun’un Eynesil ilçesinde, sahile yakın bir apartmanın beşinci katında bir dairenin kapısını çalıyoruz Şengül’le.
Şengül, Ankara’dan 11 saat ben, İstanbul’dan 15 saat yol gelmişiz.
Şengül, Yüksel meclisinin bir mensubu. Hani benimle birlikte şu polis kalkanlarına yüklenen kadın.
Fiziken ve ruhen güçlü bir kadın. Yol arkadaşım, can arkadaşım.
Kapı açılmayınca komşulara soruyoruz. “Daha güçlü çalın. Bebek uyumadığı için geç yatıyorlar, duymamış olabilirler” diyorlar.
Biz de bebek uyanmasın diye hızlı vurmuyoruz aslında.
Bir süre sonra içeriden biri açıyor kapıyı. Uykulu, güler yüzlü genç bir adam Şaban Vatan…
Kendimizi tanıtıyoruz.
‘Tanıyorum sizi’ diyor.
Bir yakını gelmiş gibi buyur ediyor bizi içeriye.
‘Elimi yüzümü yıkayıp geliyorum’ diyor.
Banyodan mutfağa geçip çay suyu koyuyor. Sora sora bulduğumuzu, herkesin onu tanıdığını söylüyorum. ‘Burası öyle’ diyor.
“Emniyetin karşısındaki taksiciye evinizi sorduk, kaşını gözünü oynatarak emniyet şurada oraya sorun dedi.
Biz de emniyete neden soruyoruz, size sorduk biliyorsanız söyleyin bilmiyorsanız susun” dediğimizi söylüyoruz.
Şaban Vatan ‘nasıl bir tipti’ diyor herkesi tanıyor olmanın rahatlığıyla. Anlatıyorum tipini.
“Canikli’nin adamlarıdır mutlaka” diyor.
Biz Canikli’yi iyi biliriz. Nuriye ve Semih’in açlık grevinde aileleri görüşmeye çağırıp, ‘çözeceğim ben bu sorunu, açlık grevini bıraksınlar hemen işe döndüreceğim onları’ deyip, çocukların “işe döndürsünler biz zaten bırakırız açlık grevini” cevabı üzerine açlık grevinin 76.gününde Nuriye ve Semih’i tutuklattırandır Nurettin Canikli.
Eynesil’deki uzun eline koluna hiç şaşırmıyoruz.
Bunları konuşurken bir yandan eşi Atike Hanım geliyor.
Yüzünü yıkayıp geldiğinde sarılıyoruz. ‘Hem geçmiş olsun, hem baş sağlığı hem gözünaydın’ diliyoruz.
E öyle…
20 ayda yaşadıkları tam da bu.
Rabia Nazları öldürüldü. BAŞINIZ SAĞOLSUN.
Ölümünün kaza olmadığını öğrenip mücadeleye başladıklarında devletin de hedefi haline geldiler.
Şaban Vatan akli dengesi bozuk yargılamalarından geçirildi. Uydurma bahanelerle gözaltına alındı. GEÇMİŞ OLSUN.
Rabia Naz’ın, babasına yazdığı mektupta bir kardeşim olursa adını Rabia Naz koyacağım sözü ve yeniden yaşasın diye ailenin ikinci bir kız çocuğu doğdu. Adını Rabia Naz koydular. GÖZÜNÜZ AYDIN.
Hayatımız gözün aydınlarla dolsun diye mücadelemiz.
Şaban Vatan bize kahvaltı hazırlıyor. ‘Kaşar peynirli melemen` yapıyor. Biz de ona yardımcı oluyoruz. Anne Atike hanım sürekli, gazı olduğu için huysuzlanan Rabia Naz bebekle ilgileniyor. Rabia Naz bebek yalnızca annenin kucağında susuyor. Kimin kucağına gelse ağlıyor.
Alışık olduğu kalp ritmi ona huzur veriyor olmalı.
Benim kucağıma geldiğinde de susunca galiba anne ritmini burada da yakaladı diyorum gülümseyerek. Açık söyleyeyim bebekler, çocuklar ve yaşlılar başarılı olduğum alanlar. Çok içimde hissediyorum onları.
Kahvaltı, çay hazır. Karadeniz dağları ve ormanlarına nazır kahvaltıya başlıyoruz. Manzara güzel ama onu gören yok sofrada. Şaban Vatan hiç durmadan anlatıyor.
Anlattığı her şey manzarayı zehir ediyor.
Öyle görünüyor ki Rabia Naz’ın katili hesap vermeden yediğimiz içtiğimiz, gördüğümüz, göreceğimiz zehir olacak.
Şaban Vatan durmadan Rabia Naz’ı anlatıyor.
Öyle içten ve özlemle anlatıyor ki gözlerim doluyor.
Lokmalar boğazıma diziliyor. Kapıdan içeri girdiğimiz andan itibaren Rabia Naz’ın ölümü ve 20 aydır aileye yapılanların dışında bir şey konuşulmuyor.
Şaban Vatan’ın telefonu elinden düşmüyor. Bir dedektif gibi söylenen ve yapılan şeyler üzerinden bir yere varmaya çalışıyor.
Her söylenenin her yapılanın bir anlamı var ona göre.
Daha önce başka bir çocuğun araba çarpması ile öldüğü; üstü örtülerek düşme sonucu öldüğünün söylendiği ancak gerçeğin ortaya çıkarılarak katilin cezalandırıldığını anlatınca peş peşe sorular soruyor.
Kim saklamış, üstü nasıl örtülmüş, ortaya çıkaran kim, kimler korumuş, siyasiler var mı işin içinde gibi…
Bunu, Süreyya Karacabey hocanın “ne kıymetli katiliniz varmış Şaban Vatan’ı serbest bırakın” tweetine bağlıyorum.
Meltem Servi’nin “demek ki bu katil kıymetli değilmiş katili bulup cezalandırmışlar” tweetini de hatırlatıyorum.
İlk defa gülümsüyorlar.
Hocayı sosyal medyadan tanıdıklarını ve bu tweeti beğendiklerini söylüyor karı koca Vatanlar.
Kahvaltı bitince bebeğe hediyesini takıyoruz. Adettendir, direnişler meclisi adına bir altın iliştiriyoruz bebeğin battaniyesine.
Anne baba Rabia Nazların ikisinin de sevilmesinden mutlu oluyorlar.
Bu sevginin, katili ortaya çıkarıp yargılatacağını çok iyi biliyorlar.
Aile dindar.
Namazlarını kılıyorlar. Yeni taşındıkları apartmanın yanında inşaatı devam eden caminin önünde bir yatır var.
Şaban Vatan o yatırdaki “hoca efendinin” rüyasında kendisine destek verdiğini, onun gücüyle katili ortaya çıkaracağını söylüyor.
Ancak bir çok dindarın yaptığı gibi “yatır bu işi halleder” deyip kenarda sessizce oturmuyor.
Tedbir almadan takdir olmayacağının bilincinde.
O kadar bilincinde ki ‘asla susmayacağım, onlar yargılanana kadar vazgeçmeyeceğim, Allahtan başka kimseden korkum yok’ diyor.
Kendine güveni tam. Öyle özgüvenli konuşuyor ki sanıyorsunuz şimdi dünyayı tersine döndürecek.
Geri dönüş için bilet kalmama ihtimali aklımıza gelince hemen bir kaç telefon konuşması yapıyor.
Samsun aktarmalı olsa da bilet buluyor bize.
Telefonda kimle konuşuyorsa son derece samimi cümleler kurulduğunu görüyoruz. Bizi arabasıyla bineceğimiz noktaya götürüp, otobüs hareket edene kadar bekliyor.
Çay içip konuşmaya devam ediyoruz. Otobüs geliyor. Bizi yolcu ediyor. Eynesil’den ayrılıyoruz.
Belki çocuklarının başına bu kaza gelmese, olayın üstü kapatılmasa, çocuğa çarpan, çocuğu hastaneye getirse ya Rabia Naz kurtulup iyi olsa, ya da hayatını kaybetse bile kazayı yapan yaptığını üstlenip cezasını çekmeye razı olsa adlarını bile duymayacağımız kendi halinde vatandaşlar olan Vatan Ailesi bugün ülkenin, dünyanın tanıdığı ve üzerine konuştukları insanlar olmaya nasıl itildiler?
İşte bu soru aylardır sorduğumuz #RabiaNazaNeOldu sorusunda yanıtlanabilir.
Rabia Naz’a olan, iktidarın ortakları tarafından kapatılmasaydı Şaban Vatan da tüm vaktini kızının katillerini, katilleri koruyanları teşhir etmekle geçirmezdi.
Eşi ve çocukları ile uğraşır, onlarla iyi bir yaşam sürmenin keyfini yaşardı.
#Adalet insanı harekete geçiren en büyük dürtü.
Ekmek arayışını bile kapsayan adalet arayışı damara zerk edilmiş ateş olup gece gündüz yanıyor.
Şaban Vatan’ın balkonunda büyük kültablasındaki izmarit miktarını görünce bu ateşin uyutmadığı Şaban Vatan’ın gece geç saatlere kadar balkonda oturan, efkarlı efkarlı sigara içen görüntüsü geliyor gözümün önüne.
Kahvaltıdan sonra balkona çıkınca kendisi de bütün vaktim burada geçiyor hocam dediğinde ‘kültablasından belli’ diyorum.
Toplum olarak olayları yükseltip yükseltip, araya devlet girdiğinde, emniyet, bakan, troller düzeyinde manipüle edildiğinde geri çekilmekten, alışmaktan, normalleştirmekten, sıradanlaştırmaktan vazgeçmeliyiz.
Bizim ilk anda alevlenen sonra küllenen duygularımız olayı yaşayanlarda ilk günkü yakıcılığında devam ediyor çünkü.
O yangın sönmüyor, o ateş küllenmiyor.
Ve yalnızlık, haksızlığı yapandan daha fazla yaralamaya başlıyor insanı. Toplum olarak ‘dahil olduğumuz mücadeleyi’ kazanmadan bırakmamayı ne zaman öğreneceğiz?
Biraz bedel ödemeyi ne zaman öğreneceğiz. Yıllar önce bir tekel işçisinin söyledikleri hala söyleyenin ses tonuna kadar hafızamda duruyor “İnsanlar kurumları kapatıldığında, işsiz kaldıklarında bağırdılar feryat ettiler, ben onları anlamadım. Bugün tekel kapatıldı. İşsiz kaldık. Feryat ediyoruz. İstiyorum ki bütün dünya bizim için bizim kadar bağırsın…”
Rabia Naz için Şaban Vatan kadar bağırsak kazanırız diye düşünüyorum.
Ne dersiniz?
Acun Karadağ