AYNI MAHKEME, AYNI DAVA, İKİ FARKLI KARAR..

Halkın avukatı Oya Aslan’ın tutuklu yargılandığı davanın 8 Ekim’de yapılan duruşmasında İstanbul 37. Ağır Ceza Mahkemesi, Oya Aslan hakkındaki davanın 18. Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam eden, 2013 yılındaki operasyonla ilgili dava ile birleştirilmesine karar verdi.

Bu kararla birlikte faşizmin mahkemelerinde hukukun değil keyfiliğin egemen olduğu, mahkemelerin hukuka değil siyasi talimatlara göre karar verdikleri bir kez daha ortaya çıktı.

İstanbul 37. Ağır Ceza Mahkemesi’nin bu kararının ayrıntısına geçmeden önce bu hukuksuzluğun ilk mimarlarından Yargıtay’ın kararındaki hukuksuzluğa değinmek istiyoruz.

Halkın Avukatlarına verilen hukuksuz cezalarla ilgili Yargıtay tarafından verilen karar 15 Eylül’de açıklandı. Kararla ilgili daha önce yaptığımız açık-lamada ayrıntılarıyla açıklamaya çalıştığımız pek çok hukuksuzluk, pek çok yasadışılık söz konusudur.

Bunlardan biri de kararın çelişkilerle dolu olması, Yargıtay’ın yasadışı kararlarını gerekçelendirirken kendi hukukuna da uymamasıdır.

Yargıtay kararında o kadar çok çelişkili nokta vardır ki, Yargıtay’ın birçok konuda ne demek istediğini anlamak, buradan hukuki sonuç çıkarmak bile mümkün değildir. Yasadışılık, keyfilik öyle bir boyuttadır ki, Yargıtay birkaç cümle önce kendi söyledikleriyle çelişen karar vermekte, söyledikleriyle yaptıkları arasında dağlar kadar çelişki olmasında sakınca görmemiştir.

Örneğin Yargıtay, Halkın Avukatlarından bazılarının 18 Ocak 2013’te yapılan operasyon sonucu açılan davada da yargılandıklarını, bu davanın hala devam ettiğini, örgüt üyeliği ve yöneticiliği suçlarında temadi (devamlılık, süreklilik, devam etme) esas olduğunu, temadi kesilmemişse yeni bir suç oluşmayacağını ve aynı suçla ilgili iki kez dava açılamayacağını söylemiştir.

Yargıtay; Halkın Avukatlarından Selçuk Kozağaçlı ve Barkın Timtik’e verilen cezaları bu gerekçeyle, 18. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki dava ile birleştirilmesi gerektiğine karar vererek, bozmuştur.

Yargıtay, kararında şöyle demiştir; “(Sanıklar) hakkında İstanbul 18. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2014/117 esas sayılı dosyasında silahlı terör örgütüne üyelik suçundan açılan dava ile iş bu dava birleştirilip tüm deliller bir arada değerlendirilerek, sanığın eyleminin TCK’nın 314/1. maddesi kapsamında silahlı terör örgütü yönetmek vasfını taşıyıp taşımadığı ve eylemler arasında hukuki ve fiili kesinti bulunup bulunmadığı saptandıktan sonra sanığın hukuki durumunun tayininde zorunluluk bulunması (…)”

Aynı Yargıtay, aynı durumdaki Halkın Avukatları Özgür Yılmaz, Şükriye Erden ve Naciye Demir’e verilen cezaları ise onaylamıştır. Oysa onlar da “örgüt üyeliği” suçlamasıyla yargılanmış ve ‘cezalandırılmış’tır.

Yargıtay’ın Barkın Timtik ve Selçuk Kozağaçlı hakkındaki cezaları bozma gerekçesine bakıldığında bu cezaları da bozması gerekirdi ama Yargıtay öyle yapmamış, bu cezaları onaylamıştır. Bu kararının gerekçesi ise Yargıtay’ın yasa tanımazlıkta sınır tanımadığını da göstermiştir.

Yargıtay, Özgür Yılmaz, Şükriye Erden ve Naciye Demir hakkında 18. Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam eden yargılama olduğunu, 18. Ağır Ceza Mahkemesi’nin bu sanıklar yönünde temadinin kesilip kesilmediğinin ve iki dava arasında hukuki ve fiili bağlantı bulunup bulunmadığını değerlendirerek, eğer temadi kesilmemişse davayı reddedebileceğine karar verebileceğini söyleyerek bozma istemini reddetmiştir.

Yargıtay’ın bu kararının da gerekçesinin de hukukla açıklanması mümkün değildir. Yargıtay hiçbir hukukta yeri olmayan bir karar vermiştir.

Yargıtay, İstanbul 18. Ağır Ceza Mahkemesi’ne, bu mahkemeyle hukuki hiçbir bağı olmayan bir dava ile ilgili verdiği kararında, “sen dosyayı incele, eğer devamlılık kesilmemişse, davalar arasında bağlantı da varsa önündeki davayı reddet” diyerek yasadışı bir şekilde telkinde bulunmuştur.

Oysa Yargıtay’ın böyle bir yetkisi yoktur, önüne gelmemiş bir dosya ile ilgili hiçbir mahkemeye görüş bildiremez, bu Anayasa’ya aykırıdır.

Ayrıca Yargıtay’ın yapması gereken şeylerden biri zaten 18. Ağır Ceza Mahkemesi’nden yapmasını istediği değerlendirmeyi kendisinin yapmasıdır. Çünkü Yargıtay’a yapılan itirazlardan biri davadaki birçok sanık yönünden “mükerrer yargılama (aynı suçtan iki kez yargılama) yapılamayacağı” kuralının ihlal edilmiş olmasıdır.

Yargıtay Selçuk Kozağaçlı ve Barkın Timtik hakkında bu değerlendirmeyi yapıp bozma kararı vermiş, diğer halkın avukatları yönünden ise kararı onaylamıştır.

Yargıtay bu kararı neye göre ve nasıl vermiştir, aynı davada aynı “suç”lamayla ilgili birbirinden farklı değerlendirmeleri hangi kriterlere göre ve neye dayanarak yapmış belli değildir. Sonuçta ortaya böyle anlaşılmaz bir durum çıkmıştır.

Elbette bu durum sadece Yargıtay kararıyla sınırlı değildir. Halkın avukatları hakkında hukuk- suz yargılamayla 159 yıl hapis cezası veren İstanbul 37. Ağır Ceza Mahkemesi de, Halkın Avukatı Oya Aslan’la ilgili davada 18. Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam eden dava ile bu dava arasında “hukuki ve fiili bağlantı” bulunduğunu söyleyerek iki davanın birleştirilmesi gerektiğine karar vermiştir.

Elbette bu olması gerekendir; ama daha önce halkın avukatları hakkında yargılamayı yapıp bu davada “mükerrer yargılama” itirazlarını reddede- rek 18 avukata 159 yıl hapis cezası veren de aynı mahkemedir.

Daha önceki yargılamada Özgür Yılmaz, Şükriye Erden, Naciye Demir, Selçuk Kozağaçlı ve Barkın Timtik hakkında hukuki ve fiili irtibat görmeyen mahkeme, birden görüş değiştirerek iki dava arasındaki hukuki ve fiili irtibatı görmüştür

Oya Aslan’la ilgili “mükerrer yargılama” var diyen mahkeme, diğer halkın avukatları hakkında bunu yapmamıştır. Mahkeme neden daha önce böyle değil de öyle davranmıştır veya neden bugün öyle değil de böyle karar vermiştir?

Hiçbir hukukçu bunları, hukukla ve mantıkla izah edemez.

Elbette bunların bir açıklaması vardır; ancak bu açıklama hukukla ilgili değildir. Bu açıklama, faşizmin hukuksuzluğuyla ilgilidir.

Faşizm yasa devletidir. Yasa devletinde hukuk değil keyfilik esastır. Keyfiliğe yasal kılıf uydurulduğunda bu yasa devleti olur.

İşte bugün Türkiye böyle bir yasa devletidir. Halkın Avukatları hakkında Yargıtay’ın kararı da İstanbul 37. Ağır Ceza Mahkemesinin kararı da ancak böyle açıklanabilir.

Sosyal ağlarda paylaşın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.