Halk Okulu Dergisinin 46. sayısında Ebru Timtik’in cenazesine katılanlarla yapılan röportajı yayınlıyoruz.
Halk Okulu: Merhaba sizinle Halkın Hukuk Bürosu avukatı, Ebru Timtik’in direniş süreci ve şehitliği üzerine konuşmak istiyoruz Halkın Avukatı Ebru Timtik,adalet için başlattığı ölüm orucudirenişin 238. gününde şehit düştü. Bir avukatın adalet içinölüm orucu direnişinde şehitdüşmesi size ne düşündürüyor?
S…: Aslında kötü hissettirdi. Ülkedeki adaletsizliğin diz boyuolduğunu ve bu ülkede bu kadar adaletsizliğe rağmen bir avukatın ölüm orucuna yatması, insan bunu kabullenemiyor. Hele ki birebir tanıdığın bir insansa daha zordur kabullenmek. Evet bazen benim kafamda da sorular oldu, “Bu doğru bir karar mı?”diye yargıladığım dönemlerde oldu. Ama en son çözüm kendi bedenini sunmaksa bu adaletsizliğe karşı yine burada doğru bir karar olduğunu düşünüyorum. Nitekim ben Ebru’yu yakından tanıyan bir insanım, onunla birlikte hapishanede kaldım. Ebru’yu o zaman çok yakından tanımıştım. Bende emeği çok olan bir insan. Ebru’nun adaletsizliğe karşı başkaldırması ve bizim bu kadar suskun olmamız, hiçbir şey yapmamamızın vicdan azabını çektik. Cenazede bir avukatın da dediği gibi “Ebru’yu tanıyan hiç kimse onun hakkında olumsuz bir şey söylemez, Ebru dokunduğu her insana bir iyilik yapmıştır.” Bende aynı fikirdeyim. Ebru o güler yüzüyle, insanlarla ilgilenmesiyle güzel bir insan keşke yaşasaydı. Bu adaletsizliğe karşı yaşamalıydı. Ama hani diyoruz ya; biz belki ölüp gideceğiz ama Ebru gibi insanlar her zaman kahraman olarak yaşayacaklar. Dün bir haber okudum”Hollanda’da Ebru için bir eylem yapmışlar.” Bizim burada baroya bir avukatın resmi asılınca günlerce tartışırken, “terörist” denilirken; Ebru dünyada farklı bir boyutta. Ebru baş kaldırdı ve insanlar orada saygı duruşunda durdular. Buda aslında Türkiye’deki hukuksuzluğu çok iyi anlatıyor. Ben Ebru’yu tanıdığım için çok mutluyum.Tabi ki bu süreçte çok yanında olamadım, bana emeği geçtiği halde o emeğe karşılık veremediğim için her zaman o vicdan azabıyla yaşayacağım ama iyi ki tanımışım diyorum.
Haydar D.: Adaletsizliğin olduğunu gösteriyor.Çünkü biravukatın onurlu ve azimli mücadelesi düşman karşısında bunu gerektiriyordu. Avukatlar kendi mücadelesini ve adaletsizliğe karşı mücadelesini sürdürmek için bedenlerini hiç kuşkusuz ölüme yatırdılar. Bu çok büyük bir direniştir. Halk uğruna ölüyorsunuz, düşmanın buna karşılık çok büyük kendi çelişkileri vardı.Önce avukatların hepsini tahliye ettiler, sonra tutup aniden mahkemeleri değiştirip, yargıyı değiştirip tekrar tutuklama talepleri oldu ve hepsini tekrar tutuklayıp 159 yıl ceza verdiler. Onun için adaletsizliğe karşı böyle bir mücadele gerekiyordu ve Ebru bunu yaptı. Çok büyük bir mücadeleydi, Halkın Hukuk Bürosu’nun mücadelesi dünya çapında büyük yankı uyandırdı. Adaletsizliğe karşı olan bir öfkeydi. Bizde her zaman Ebru’nun yanında olduk.
M.K.: Tamamen adaletsiz kaldığımızın göstergesi. Bir avukat bunu yaşıyorsa bizim neler yaşayacağımızın ve kat be katdaha fazla sorunlar yaşayacağımızın bir göstergesi. Bir avukata bu yapılıyorsa normal bir vatandaşa neler yapılır yani.
Halk Okulu: Ebru Timtik’in cenazesi Gazi Cemevi’nde kaldırıldı. Bu cenazeye siz de katıldınız. Cenazeye hangi duygularla gittiniz, sizi oraya götüren neydi?
S…: Aslında hem hüzünlü hem öfke dolu olarak gittim. Onun cesaretli, onurlu duruşunun yanında olmak istedim. Zaten o yüzden gittim katıldım. Gitmeseydim ayıp olurdu; çünkü tanıdığım bir insan. Nitekim bu zor koşullara rağmen katıldığım en iyi cenazelerden biriydi. Zor koşullar altında birçok insanın gelip sahiplendiğini gördüm. Buda aslında Ebru’nun insanlara verdiği sevgiyi gösteriyor. Ebru’nun bende bir emeğinin olduğunu düşünerek o gün orada olmak istedim.
Haydar D.: Ebru’nun onurlu duruşu ve mücadelesi bizim için hep farklı bir yerdeydi. Çünkü adaletsizliğe karşı çok net bir duruşu vardı. Ben daha öncede Ebru’yla açlık grevine girmiştim Okmeydanı’nda. Berkin (Elvan) için bir çadır açmıştık, adaletsizliğe karşı. O zamandan beri isyandaydı. Ebru’yu sahiplenmek her insanın hakkıdır; çünkü halk için mücadele etti.Kendi bedenini halk için ölüme yatırdı. Bizim de yani halk olarak cenazesine gitmek Ebru’ya borcumuzdu. Bu duygularla cenazeye katıldım ve tarifi yoktur.
M.K.: Kendi insanımız,kendi canımız adalet arayan bir insan o halde 238 gün açlığa dayanmış, direnmiş; ama sonunda cenazesinin Gazi’ye gelmesi bize acı verdi. Normal sıradan bir vatandaş, kim olsa sahiplenmesi lazım. Dersimli Alevi bir ailenin çocuğu ve avukat. Haksız hukuksuz adaletsiz bir sisteme karşı direnmiş ve sonuçta herkesin onu sahiplenmesi lazım.
Halk Okulu: Cenazenin olduğu gün ve önceki gün birçok sorun yaşandı. Önce cenaze Adli Tıp Kurumu’na kaçırıldı, daha sonra ise anma yapmak için İstanbul Barosu önüne gönderilmedi ve Adli Tıp Kurumu’ndan kaçırıldı. Bu kaçırma esnasında cenazeye sahip çıkmak isteyen avukatlara, ailelere ve halka saldırı oldu. Aynı şekilde cenaze cemevine getirildiğinde, içeri giriş “pandemi” bahanesiyle engellenmeye çalışıldı, GBT dayatması yapıldı. Cenazenin mezarlığa götürülmesi esnasında ve mezarlık çıkışında “kaldırımda da yürüyün” bahanesiyle halka gaz, plastik mermilerle saldırıp gözaltı yaptılar. Devletin cenazeye bile saygısının olmayışı ve tüm bu yaşananlar hakkında siz ne düşünüyorsunuz?
S…: Bunu kötü bir şey olarak görüyorum tabi ki. Kendileriyle çelişiyorlar. Hani müslümanlıkta denilir ya “bir karıncayı ezmek günahtır”“ölene saygı duymak, örf-adetlerine göre defnedilmesi gerekir”diyorlar ya biz bu ülkede bunu yapamıyoruz. Nitekim İbrahim ve Helin’in cenazesinde de bu yaşandı. Helin’in cenazesinde mezarlığa bile giremedik, iki kişi bir araya gelemedik. Çok kötü koşullarda defnedildi, öyle olmaması gerekiyordu. Ne yazık ki faşizmin bu noktada acıma duygusu yok, kesinlikle merhameti yok, en çirkin hareketleriyle saldırıyorlar cenazelerimize. Dedikleri şeyle, Kur’an’da yazana, inandıkları şeyleri bile uygulamıyorlar, ben böyle düşünüyorum. O gün de bayağı baskı vardı, herkese GBT yaptılar.Herkesi laf söyleye söyleye içeriye aldılar. Kitlenin bir araya toplanmasına, sahiplenmesine kesinlikle tahammülleri yok. Hani bu cenaze olsa da olmasada bu şekilde saldırıyorlar ama cenazede bile bu duyarlılığı göstermiyorlar.
Haydar D.: Ebru’nun halk üzerinde emeği çoktur, büyük mücadeleleri vardı. Devletin Ebru’ya karşı çaresizliği vardı., Mücadelesi, direnişi karşısında tamamen çaresizdi. Çaresizliği şuradan başladı cenazesini hastaneden kaçırması, baronun önünde yapılacağı anmayı engellemeleri, doğrudan Gazi Cemevi’ne kaçırmaları…Cenazeye bizde gittik,ancak GBT yapılıyordu giremedik, bizi içeriyealmadılar. Aslında avukatlara “saldırı olmayacak,” dediler ama ben kendi anonslarında duydum “saldırın, cenazeyi çıkarın götürün” diye, biz bunu duyduk. Onun için cenaze cemevinden çıktığı anda akrepler cemevi etrafını sardılar. Biz büyük bir kalabalıktık, bin kişi üzerinde bir kalabalık bir anda sokağa çıktı. Halk bir anda geldi. Ebru’yu sahiplenmek için gelmişti. Normal bir şekilde yürüyorduk bir şey yoktu, sonra bir 15-20 metre gidildiğinde ben tazyikli su yedim ve direkt duvara çarptım. Saldırdılar, ondan sonra insanlara gene müdahale ettiler. Çünkü cenazeye saygıları yoktu, bu onların acizliğiydi. Ama biz gene Gazi halkı olarak ve oraya giden tüm halklar olarak Ebru’yu istediğimiz gibi götürüp şehidimizi defnettik. Düşman bunu engellemek istedi ama biz düşmanın saldırısını direnişle kırdık, Ebru’muza yakışır bir şekilde götürüp defnettik.
M.K.: Zamanı geldiğinde iktidar, polis “Biz Müslüman’ız”derler, ama onun gerekliliğini bile yerine getirmeyen sistem, bir ölüye saygısı olmayan yapı ve güruh neyi düşünerek bunu yapıyor anlamıyorum. “Ben Müslüman’ım, peygamberim bir Yahudi’nin cenazesi geçerken ayağa kalkar.” diyorsan, sende bugün onun gibi davranmayı üstlenmişsindir, ama onu yerine getirmiyorsun. İktidarlar normal vatandaşını düşman gibi görüyor artık. O gözle baktığı içinde saldırıyor. Cenazeyi kaldırtmamak için elinden geleni yaptı. Cenazenin hem önünde hem arkasında halkın sahiplenmesini gördü o yüzden biraz geri adım attı. Yoksa o cenazeyi kaldırtmayacaktı halkla beraber. Kimseyi mezarlığa da bırakmazdı. Orada sistem kendini güçlü göstermek için vardı.Sahiplenme olduğu için bir de direniş vardı, baktı ki bir şey yapamıyor o yüzden bıraktı.
Halk Okulu: Ebru Timtik ve Aytaç Ünsal “hapishanede kalamaz” raporuna rağmen 37.Ağır Ceza Mahkemesi’nin verdiği kararla zorla hastaneye kaçı-rıldılar ve zorla müdahale tehdidi altında 1 ay boyunca hastane koşullarından daha kötü koşullarda tutuldular sağlıksız ortamda bekletildiler. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
S…: Dediğim gibi hukuksuzluk diz boyu. Verdiği kararlarla zaten kendileri çelişiyor. Şehit düşen bir avukattı yani insanları savunan, hukuka inanan bu ülkede adaleti savunan bir insan bu koşullara maruz kaldı. Ebru tanınan birisiydi, katledilmesine özellikle göz yumdular, bile bile yaptılar bunu. Ebru hapishanede şehit düşmedi, devletin ağzıyla “Hastaneye götürdük bu insanları, kendi kendilerine bunu yapıyorlar” diyerek insanların gözünde haksız göstermeye çalıştılar. Dedik ya hukuksuzluk, onların verdiği kararlar bir gün, bir gece de veya bir saat sonra değişebiliyor. Bu ülkede hiçbir insanın garantisi yok, hiçbir şeyin garantisi yok nitekim Ebrular ilk mahkemede tahliye oldular, 12 saat sonra yakalanma kararı çıkardılar. Şuan bu süreci yaşıyoruz. Bu yüzden ver-
dikleri hiçbir kararın doğru olmadığını ve adaletsiz olduğunu düşünüyorum.
Haydar D.: Biz hastaneye ilk gittiğimizde basın açıklamasından sonra polisler içeriye girmişler, dayısı içeriye girmiş gelmiş. Ebru’yu sabaha kadar uyutmamışlar, ışıkları söndürmemişler, klimayı soğuk açmışlar. Amaç orada baskı yapıp direnişi kırdırmaktı, ama hesaba katmadıkları bir şey vardı, devrimci avukatların onurlu direnişleri vardı, bunun karşısında aciz kaldılar. Bir amaçları da Ebru’yu katletmekti. Bunu kendi açıklamalarında da dediler. Soysuz’un “ölürlerse ölsünler” diye böyle bir tabiri vardı. Ebru düşman karşısında çok büyük bir adalet mücadelesi veriyordu, Ebru’dan korkuyorlardı. Soma, Ermenek örnekleri var bunların içinde. Ebru’dan korktukları için amaçları Ebru’yu katletmekti ve bunu yaptılar. Ebru’nun ve Aytaç’ın direnişi, Grup Yorum ve Mustafa’nın da direnişi aynıydı. Ama bu daha farklıydı, bu tüm devrimci kitleleri birleştirdi. Yani devrimci dayanışma oldu, halk dayanışması oldu. Çok büyük bir sahiplenmeydi. İnsanlar her şeyi orada verebilirdi. Biz Ebru’yu sahiplemek için her şeyi verebiliriz. Bir insan çıkıyor ve diyor ki “Ebru tahliye edilmezse ben çıkar kendimi burada yakarım”diyor. Bu kadar büyük bir sahiplenme vardı, ama karşımızda avukatlara inat etmiş bir devlet adamı vardı. Onun adaletsizce bir hıncı, bir öfkesi kendi iktidarlarını ayakta tutmak için terörize etmekti ve bunu bu şekilde sonuçlandırdılar. Az önce bahsettiğim gibi, amaç Ebru’yu katletmekti ve bunu yaptılar. Sonrasında ise Aytaç’ı tahliye ettiler. Eğer tahliye kararı 1 hafta önce çıksaydı Ebru bugün yaşıyor olacaktı, O’nu kaybetmeyecektik. Düşmanda biliyordu, karşısında onurlu bir güç vardı bunu kaybetti ve biz de çok büyük bir avukatı kaybettik.
M.K.: Adalet yok, zaten adalet olsaydı ne Ebru’nun cenazesi olurdu ne de Aytaç hastanede olurdu. Adalet olmadığı için direniş var. Emrivaki adaletle, yani emir verip iş yaptırdıkları için sorun yaşanıyor.Yani üstten emir geliyor, hakimsavcı o emri uyguluyor.
Halk Okulu: Son olarak söylemek istediğiniz bir şey varmı?
S…: Ebru bizi çok sevdiğini söylüyor ya, bizde O’nu gerçekten çok seviyoruz. İyi ki tanışmışız, iyi ki hayatımızda olmuş, iyi ki bize emek vermiş. O’nun gerçekten elinin değdiği herkesin hakkı kesinlikle O’na helaldir. Ve herkes O’nu o güler yüzlü son halini hatırlar.
Haydar D.: Bu direniş tüm dünyaya örnek bir direnişti herkesin bundan sonrası için yapması gereken şey; Ebru’nun mücadelesini sahiplenmek, O’nun bıraktığı yolda devam etmektir. Ebru’nun avukatlara mirasıdır;”adaletsizliğe son vermek için direnmek lazım”. Ben bizim Selçuk (Kozağaçlı) abinin bir sözünü söylemek istiyorum, diyordu ki; “Korkmayın! Direnmekten korkmayın, en fazla yiyeceğiniz bir coptur-iki coptur.”. Diyeceğim o ki; adaletsizliğe karşı direnmek gerekiyor, bu adaletsizliği kırmanın tek çözümü direnmektir, onu da kıracağız.
M.K.: Ebru candır, daha önceden de tanırım kendisini, iyi bir insan böyle üzdü bizi Aytaç’ın yaşaması bizi sevindirdi, ama tabi ki giden daha acı.