Örneğin yayımlanan bir bildiri nedeniyle tutuklanan akademisyenler için açıklama yapan müvekkillerimiz örgüt üyesi suçlamasıyla tutuklandı. Akademisyenler beraat ederken, müvekkillerimiz ceza aldı.
Siyasi dava avukatları zamanlarının çoğunu hapishanelerde, siyasi şubelerde, karakollarda geçirir. Müvekkilleri “tehlikeli” olduğundan siyasi polisin yakın takibi altındadırlar.
Bülbüller, kanaryalar hakkında açıklama yapmak istediklerinde dahi engellerle karşılaşır. Pek çok kesimin yaptığı açıklamaları yaptıklarında “terör suçu”, “terör örgütü propagandası” gerekçesiyle gözaltına alınırlar. Örneğin yayımlanan bir bildiri nedeniyle tutuklanan akademisyenler için açıklama yapan müvekkillerimiz örgüt üyesi suçlamasıyla tutuklandı. Akademisyenler beraat ederken, müvekkillerimiz ceza aldı. İşte siyasi dava avukatları –devrimci avukatlar- hukuk kitaplarından yazılmayan / yazılmayacak gerçekleri değiştirmek için çabalayanlardır. Kitaplara göre suç ve cezada eşitlik vardır. Gerçek bunu reddeder, suçun kişisel olduğu görülür. Birileri için hak olan bir başkası için yasaktır ya da suçtur. Hakkını kullanırken ağır bedellerle karşılaşan isimleri aklımızdan geçirebiliriz. Gaz fişekleri ile hayatı çalınan onlarca genç, bıçkın yürekli insan gelir geçer zihnimizden.
Ben şu an Ferhat Gerçek’ i hatırlıyorum. 17 yaşında “doğrudan ve duraksamadan ateş etme hakkı” genişletilen bir polis tarafından sakat bırakıldı. Devrimci yayını, pazarın içinde neşeyle dağıtırken kurşun arkadan omuriliğine saplandı. Sırtında kalan o kurşun ile organlarını kullanamaz durumda. Kurşun ayakları ile birlikte hayallerini de sakatladı. Engin Çeber, Ferhat için adalet istedi. Bir basın açıklaması sonrası işkenceyle gözaltına alındı. Gözaltında alındığı andan itibaren işkence gördü. Karakolda, hapishane girişinde, müşahadede, koğuşta. Son tokat beyin kanamasına neden oldu ve hayatını kaybetti. İşte böyle devrimcilerin adalet talebi ölümle sonuçlanıyor. Aklımıza gelen bu örnekte istisna uygulamalar, münferit olaylar değildir. İşkence her gözaltının ayrılmaz parçasıdır. İnsanlık suçu olan işkence, kâh intikam duygusuyla, kâh delil elde etmek amacıyla, kâh göz korkutmak ıslah etmek amacıyla uygulanır. Soruşturma usulü bunun üzerine kuruludur. Usul buralarda yeni bir biçim alır. Bu nedenle hapishaneler ve siyasi şubeler, karakollar hak ihlallerinin en çok yaşandığı yerler olmasıyla avukatların mücadele alanlarıdır.
Hukuk kitaplarında, yasalarda yazılanın uygulanması için mahkemelerde verilen mücadelenin on katı oralarda verilir. Ve avukatın hak kazanımı devletin karnesine işlenir. O karneye bir çentik atılır. Çentikler arttıkça dosyası büyür. Onun için de “terör dosyası” hazırlanır. Ülkede hak mücadelesinin yasası budur. Devrimci avukatlar bunu bile bile polisle, idareyle, yöneticilerle çatışır. Keyfiliğe, yanlışa, hukuksuzluğa karşı mutlaka yapacak bir şey vardır diye düşünürler. Sonuç almak için sıkılmadan, yılmadan, yine mi demeden, tehditler karşısında geri adım atmadan mücadele ederler. Kimi zaman saatlerce tartışmak, kimi zaman gün boyu beklemek gerekebilir sonuç almak için. Sonuç almak için bilginin gücünü kullanmak, onu etkili sunmak yetmez. Sakinlik, kararlılık, inatçılık, sabır, her zaman en başa dönme riskini alma sahip olunması ya da edinilmesi gereken meziyetlerdir.
Ebru bu meziyetleri ve daha birçoğunu kendinde toplamış bir arkadaşımızdı. En karmaşık olayı basit bir derinlikle ilgi çekici bir biçimde anlattığına pek çok arkadaşımız tanık olmuştur. Onunla en çok çatıştığımız mekânlar da karakollar ve hapishaneler olurdu. Kötü polis iyi polise dönüştüğünde onun riyakârlığını, sahtekârlığını umursamadan yapılan hukuksuzluğun sonuçlarını, hukuka uygunluğun ne olduğunu uzun uzun anlatabilirdi. Hakkın ne olduğunu sıradan halktan birine nasıl anlatıyorsa, bir hakime nasıl anlatıyorsa herkesi ikna edebilirim güveniyle anlatırdı. Hileyi, sahtekârlığı mesleğin bir meziyeti gören, yalanı serinkanlılıkla anlatmayı bilenlere meseleyi uzun uzun anlatmayı zaman kaybı, boş bir uğraş olarak görürdüm.
Boş bir uğraş mıdır?
Ebru’nun en sık tekrar ettiği nasihatlerden “en zor koşullarda, karşı çıkamıyor, direnemiyorsan, içinden beddua et” sözünü hatırladım. Direniş; kararlılığın inancın eyleme dönmüş halidir. Özel bir biçimi yoktur. İnancını ve kararlılığını haksızlığı yaratana uzun uzun anlatmak da bir direniştir özünde. Sonuç alınabilir ya da alınamaz. Ama biliriz sonuç almaya giden yol bu kararlılık ve inanç içindedir zaten. Ebru, dün konuşarak, çatışarak, dilekçeleriyle yaptığını bugün eriyen bedeni ile yapıyor; halkın haklarını, geçmişini mirasını, yaratılan değerleri korumaya çalışıyor.
Av. Oya Aslan
Silivri Kapalı Hapishanesi