Mağdur kelimesini “Kendisine haksızlık edilmiş, hakkı elinden alınmış” olarak tanımlıyor TDK.
6 mayısta İstanbul seçimleri iptal edildi.
Elinden mazbatası alınan haykırıyor: mağdurum!
Diğer aday bağırıyor: Asıl mağdur benim. Mağdurum da mağdurum.
Sonra “kim daha fazla mağdur” tartışması başlatılıyor medya marifeti ile.
Birbiri üzerine kimin asıl mağdur olduğunu araştıran anketler yayınlanmaya başladı. Bilmem ne anket şirketi Ekremi mağdur gösterirken bir diğeri Binali’nin asıl mağdur olduğunu gösteriyordu.
İki tarafta mağdurun kendisi olduğunu ispat etmek için seferberlik halinde.
Bi inandırsa mağdurun kendisi olduğuna “oldu bu iş” diye düşünüyor her iki tarafta.
Çünkü halkımızın mağdurun yanında olacağını bilir. Mağduru yalnız bırakmaz. Mağdura içi acır. Kahreder. Mağdur edenden nefret eder.
O yüzden düzen siyasetinde, mağdur edebiyatını en iyi yapan, halkın temiz duygularını en iyi sömüren en “başarılıdır”.
AKP iktidarı boyunca hep yapmıştır bunu. Kendi yaptığını kendisine yapılmış gibi gösterip mağdur edebiyatı yapmak, diyebiliriz ki en iyi yaptığı iştir.
Aç işsiz bırakan kendisidir ama aç işsiz bırakanlar başkalarıymış gibi yırtınır.
İşsizliği yaratan kendisidir ama işsizliğin sorumlularına beddua eder.
Mahkemelere direk müdahale eder, ama yargıya müdahale edildiğini en çok kendi dillendirir.
Çalar ama kendinden başka neredeyse herkes hırsızdır.
Ülkeyi ABD ye teslim eden de ey Amerika deyip höyküren de kendisidir.
Ülkeyi 18 yıldır kendi yönetir ama ülkenin geldiği durum konusunda vergi memurundan daha az sorumludur. AKP dışında herkes suçludur.
Peki bu seçimlerin mağduru kim gerçekten? İmamoğlu mu, Binali mi?
Tüm ülke görüyor ne olup bittiğini.
Gerçek mağdurun kim olduğu sorusunun cevabı asıl mağduriyetin ne olduğunda.
İşsizlik almış başını gitmiş, milyonlar işsiz. Açlık sınırı 2200 TL, asgari ücret 2020 TL. Yani milyonlarca insan aç.
İş cinayetlerinde dünya birincisi ülkemiz. Hemen her gün ortalama 4 işçi katlediliyor.
Köylü üretemiyor, hayvancılık bitmiş.
Çiftçilik yok edilmiş, samanı bile ihraç eder hale gelmişiz.
Yeraltı zenginliklerimiz yabancı şirketler tarafından talan ediliyor.
Doğa güzellikleri talan ediliyor. Güzelim memlekette yeşile hasret bırakılmışız…
Bir de üstüne yetmez gibi bu gerçeklere karşı çıkanlara her türlü baskı, gözaltı, hapishane…
301 madencinin ölümünden sorumlu şahsiyete tahliye, madencinin avukatlarına 159 yıl hapis.
Gayrı yeter deyip haziran ayaklanmasına katılanlardan 11 kişi katledildi, onlarcası sakat bırakıldı, yüzlercesi polis işkencesine maruz kaldı. Bir tek polis bir tek gün hapis yatmazken onlarca kişi haziran ayaklanmasına katıldığı için hapse atıldı, cezalar aldı.
Yani bir adaletsizlik yaşanıyor elbette memleketimizde. Her dakika her saniye süren bir adaletsizlik. Bir mağduriyet var ki hiç bitmiyor. Her dakika mağdur ediliyor bir halk.
Seçimde kimin mağdur edildiğinin cevabı vardır elbette. Hayatlarının her anında adaletsizliğe maruz bırakılan bir halka Ekrem mi mağdur, Binali mi diye sormak, “boşver sen kendi mağduriyetini” demekten başka ne anlam ifade eder?
Bunca acı, sıkıntı, adaletsizlikleri yaşayan yaşatılan halkız. Evet bir mağdur var. O da biziz.