Önümde Hannah Arendt’in “Formasyon, Sürgün, Totalitarizm Anlama Denemeleri”, ben de anlama denemeleri için biraz felsefeye, biraz da edebiyata sarılıyorum. Kötülük üzerine düşününce Arendt olmazsa olmazlarımdan. Kant da aradan başını uzatıyor kaçınılmaz biçimde. “Öyle bir şekilde davran ki eylemini belirleyen ilke evrensel bir yasa olabilsin.”, bir eyleme biçimi olarak ilk gençlik yıllarımdan beri benimsediğim, Kant’dan gelen bir buyruk. Oysa Arendt tam burada bu katı ahlakın duygudaşlığı ve mizacı göz ardı ettiği uyarısı yapar. Evrensel yasaların neyin doğru neyin yanlış olduğunu hiçbir zaman belirleyemediği kişisel alanda bile insanların eylemlerinin bütünüyle keyfi olmadığını, kişisel alanda vakaların sınıflandırılabileceği yasalarla değil, fakat bağlılık, onur, erdem, inanç gibi planlı olarak belli yönlerde gelişen ilkelerle hareket ettiğini ekler. Arendt’den okuyunca Kant’ın buyruğunu farklı anladığımı gördüm. Hem de tam tersinden. Belki adına devlet denilen organizasyon ile ilişkim nedeniyle ters yüz edip, buyruğu eylemlerimi yönlendiren ilkelerimin evrensel bir değer taşıması üzerine kurdum. Yasalar değil değerler önemli oldu kişisel hayatımda. Fark etmeden Arendt ile buluştuğum bir ters yüz etme…
Totalitarizmi anlama üzerine yazdığı makalesinde, anlamaya ilişkin zorluklardan söz ediyor Arendt: “Doğru malumata ve bilimsel bilgiye sahip olmaktan kesinkes ayrılan anlama etkinliği, hiçbir zaman sarih sonuçlar doğurmayan karmaşık bir süreçtir. Sonu gelmeyen, sürekli değişim ve varyasyon içerisindeki bu etkinlik sayesinde gerçeklikle uzlaşır, yani dünyayı bize yabancı bir yer olmaktan çıkarmaya çalışırız.” Yalnız dünyayı değil elbette. Bu sonsuz anlama etkinliği dünyayı paylaştığımız tüm canlıları da kapsıyor.
İnsan hakları ihlallerine karşı mücadele için de totalitarizmle mücadelede anlamayı beklemenin tehlikelerine işaret eden Arendt’i düşünerek hak ihlallerini anlamayı beklemeden, ne için mücadele ettiğimizi anlamaya çalışmaktan söz ediyorum. Anlama etkinliğinin bilgiye dayalı olduğu, bilginin ise bir ön anlama etkinliği olmaksızın ilerleyemeyeceğini totalitarizm yerine insan hakları ihlallerini koyarak yorumlayacak olursak, ön anlama etkinliğimizde insan hakları ihlallerini insanlık değerlerine yönelik yıkıcı etkileriyle anladığımızda ne için mücadele ettiğimiz sorusunun yanıtı da bir bilgi olarak ortaya çıkıyor. İnsanlık değerleri için insan hakları ihlallerine karşı mücadele ederken, ayrımsız her insanın birbirine denk değeri ve çok yönlü değerler bütünü bilgisinin serpilip geliştiği bir dünyanın bize yabancı bir yer olmaktan çıkmasını umut ediyoruz.
Naçizane düşünceme göre epeydir meşruiyeti tümüyle ortadan kaldırılmış bir parlamentoda milletvekilliklerin düşürülmüş olması değil, o vekillerin insan olarak her birinin birbirine denk olduğunun ve aynı değerle anılmaları gerektiğinin unutulmuş olması yabancı bir yer olmaktan çıkmasını umduğumuz dünyayı alabildiğine yabancı kılıyor oysa bir anda. Ön anlama etkinliğinde toplumsal adalet duygusunu tuzla buz eden bu tutuma karşı adalet için mücadele ettiğimiz bilgisinde ortaklaşabildiğimiz ölçüde o yabancılık halini azaltacak olan anlama etkinliği de gerçeklikle uzlaşmamızı sağlayabilir.
Yabancı kılınan bir dünyada alabildiğine bir nefret dilinin hâkim olduğunu gözlüyorum üzülerek. İnsanların birbirini denk bir değer olarak görüp, bu gerçeklikle uzlaştığı koşullarda birbirimizden nefret etmeye de yer olmayacağını düşünüyorum. Burada Jane Hirshfield’in “Spell to be said against hatred (Nefrete karşı büyü) *” şiirinden iki dizeyi anmalıyım. Şiirin ilk dizesi “Her soluk onlar, şunlar, onları reddedene dek” diye başlar ve “Hiddet ve aşağılama işe yaramaz bir masanın yanabilir ayakları olduğunu bilinceye dek” diye devam eder. Ancak onlar yerine biz diyebildiğimiz bir ortaklaşma birbirimize hiddetle bakmaktan, birbirimizi aşağılamaktan alıkoyabilir hepimizi. Şiddetin olduğu yerde konuşmanın bittiğini söylüyor ya Arendt, nefretin dilimize yerleştiği koşullarda dildeki şiddetin konuşmayı ortadan kaldırdığını unutmamalı!
*Şiirin Türkçe çevirisini bulamadığım için çevirme girişiminde bulundum. Tüm şiir çevirisi alanına emek verenlerden özür diliyorum.