AKLIMIZ: HEM BİZİ İNSAN YAPAN HEM DE EN İLKEL YARATIKTAN DAHA BETER HALLLERE SOKAN AYRICALIĞIMIZ!

Düşünen bir beyne sahip olmamız, bizleri insan yapan ayrıcalığımızdır. Bu gerçek, biyolojik görüntünün ötesine insan gerçeğini tanımlarken geçmeye başladığımızda ilk vardığımız duraktır.
Ama çoğunlukla bunun ötesine geçen ve cevabı derinleştiren pek azımız vardır. Hatta düşünme eylemi nedir? Bizlere nasıl yetenekler kazandırır? Bu ürünleri,edinmek ve her geçen gün daha ileri götürmek nasıl mümkündür?
Bunlar anlaşılmadan insanı anlamak ve tarif etmek mümkün değildir.
Bütün bu soruların doğru cevabı: İnsanı her şeyden önce, sürekli birikim sağlayan, sürekli gelişen ve değişen bir varlık olarak görmek ve anlamaktan geçer.
Bu değişimin ve gelişimin ana kaynağı ise emektir. Yani hem kafa hem de kol emeğidir. Ve insan kol emeği ile de kafa emeği ile de sürekli bir şeyleri yıkar, ve inşaa eder. Biriktirir ve gelecek kuşaklara aktarır. Bu nedenle insan olmanın ayrıcalığı olan beynimiz sadece mevcudu düşünmekle kalan bir organ değildir. Geçmiş birikimleri alan, kavrayan ve sürekli üzerine yeni şeyler inşaa edendir.
Aklın bu birikimine, kültür adı verilir.
Yani insanı tarif ederken ilk bakacağımız şey kültürüdür. Kültürü dışında bir insandan söz edilemez.
Bu kültürün unsurlarına baktığımızda: İdeolojidir, felsefedir, ahlaktır, siyasetten ekonomiye, teknikten en üst soyutlamaya, bilimsel kanıt ve verilerden teoriler kurmamıza, hedefler belirlemelerleme ve onlara ulaşmak için gereken iradeye sahip olmamıza ve hatta hayallerimize kadar uzanan son derece geniş bir saha açılır önümüze.
İşte insanı doğadaki bütün varlıklardan ayıran temel özekllikleri aklıdır derken işte biz bütün bunlardan söz etmiş oluyoruz aynı zamanda.
O halde insandan söz ederken biyolojik yapsından değil esasen bir kültürden söz ediyoruz demektir. Bu kültür insanı insan da yapabilir, insanı insanlıktan da çıkarabilir.
Söz gelimi sömürücü sınıfların mensupları, ve onların emrindekiler, insandan sayılamaz. Böye bir toplumda biz insandan söz ederken en geri noktada halktan söz ediyoruz demektir. Halkın ötesinde insan aramak ancak bu sistemi ve sömürücü sınıfların bütün alçaklıklarını benimsemek veya en azından uzlaşmayı esas almakla mümkündür. Bu nokta tam da sömürücü sınıfların bizim insanlığımızı elimizden almak için aklımıza giriş yaptığı noktadır. Ve halkı giderek öyle bir noktaya getirirler ki, her şeyi ters yüz ederek benimsetirler. Kendilerini gururla savunuan, köleliğini onur sanan, tanrısal görev sanan, aklını tamamen devre dışı bırakan bir halk gerçeği yaratırlar. Bugünkü çürümüşlükte olduğu gibi, insan kavramına denk düşen birilerini mumla arar hale getirirler herkesi.
İşte böyle bir toplumda insan olmak, sadece ve sadece devrimcilerin başarabildiği bir şeydir. Bunun için halkın binlerce yıldır gelenekleştirdiği bazı kültür öğelerine yaslanarak, onların üzerinde yepyeni bir kültür şekillendirir devrimciler. Ve bu mücadele içinde sosyalist insan kişiliğine ulaşmaya çalışırlar. Bunu çok çarpıcı bir cümleyle özetlersek: Sosyalist insan, esasında insanlığımızı yok etmek için her şeyi yapan sömürücülerin elinden insanlığımızı kurtarıp yeniden kazanandır. Bu, tek tek devrimcilerin en büyük kazanımıdır. O nedenle bu mücadelede ‚ bazı sohbetlerde karşılaşılan saçma “Kazanamazsınız, ne kazandınız ki” sorusuna çok büyük bir gururla‚”İnsanlığımızı Kazandık” demek yeterli ve yerinde olacaktır. Devrimcinin kaybettiği tarih boyunca görülmemiştir bu anlamda. Devrimci mücadeleye giren herkes kendini, insanlığını kazanmıştır.
Dolayısıyla bizleri, Köleleştiren ve özgürleştiren; zalimleştiren ve insanlaştıran; sömürü ve zulme boyun eğdiren ve isyan ettiren; bizleri yenilmez irade sahibi yapan ve inançsızlaştırıp zavallı birer acizler haline getiren; bilgeleştiren ve en geri cahiller haline getiren ayrıcalığımız aklımızdır.

Bütün bunları ispatı için bugünkü kapitalist-emperyalist sistemde hangi tarafa dönsek karşılaştığımız BEN kültürü veya BENCİLLİK felsefesini anlamaya çalışmamız zorunluluktur.
Sömürücü sınıflar aklımızın bu zaafını çok iyi bildikleri içindir ki, sürekli aklımızla oynarlar. Bunun için olağanüstü güçlü ve yaygın araçlar yaratırlar. Sayısız yöntem edinirler. Ve bizlere öyle bir kültürü benimsetirler ki; her şeyi alt üst etmelerine, tüm kavramları tersine çevirmelerine bile inanır hale gelinir. İnsanı asıl can düşmanlarını savunur hale getirir.
Sömürücü sınıfların egemenliği altında geçen üç toplumsal süreçte de binlerce yıldır bunu yapıyorlar ve bu sayede bu kadar insanlık dışı sistemlerini en aşağı bin yıl yaşatmayı başarıyorlar.
Biz devrimciler için özellikle kavranması gereken konulardandır bu. Yoksa, davası için canımızı bile ortaya koyduğumuz ve mutlak surette örgütlemek zorunda olduğumuz halkımızı bile somut gerçekliği içinde kavramamız mümkün olmaz….
Halkı kavrayamazsak ikna gücümüzü büyük oranda yitiririz. Dolayısıyla örgtleyemeyiz. Sömürücü ve zalimleri yenemez ve zafere erişemeyiz. Bugün hepimiz görüyoruz; dünyamızda milyarlarca insan BEN diye diye dolanıyor, BEN’i kutsuyor. Bilerek veya bilmeyerek kendini eşi ve benzeri bulunmaz BİRİCİK sanıyor.

Yukarıda sıraladığımız özelliklerin hepsini de benimsemiş kişiler olarak cehalet çizgisinden kurtulamıyor. Kendi dar deneylerini bütün insanlığın hatta bütün insanlık tarihinin birikimlerinden üstün sanıyor.
Halkı efendilerine canını verecek kadar tapmış, sömürücüyü ekmek teknesi görecek kadar kendini şaşırmış, gaspçıyı dünyanın en meşru ve en haklı işini yaptığına inanacak kadar kendi emeğine yabancılaşmış, köleliği ise özgürlük sanacak kadar traji-komik durumlara düşürülmüş hale getirebiliyor. Bizleri katleden, işkence eden, zindanlarda bekçiliğimizi yapanların hepsi de aslında halktan insanlardır. Aralarında bir tek sömürücü bulunmaz.
Aklımız ve kültürümüz bizim en büyük gücümüzdür. Ama aynı zamanda en büyük acizliğimizdir. İnsan gerçeğin bilgisi ve bilincine ulaştığında köleliği kabullenmesi mümkün değildir. Ve öylesine yenilmez bir güç kazanır ki, en güçlü silahlar bile önünde secdeye gelir. Halkımız insanlık için insan olma gerçeğinin sırrına ve bilincine erdiğinde bütün o silahar ve o silahların namluları sömürücülerin alın çatına dayanacaktır. Tarih bunun örnekleri ile doludur.
Bu konuyu her toplumsal süreçte ayrı ayrı ele almak başka yazılara konu olacak öneme sahip.

DAVAMIZA VE YOLDAŞLARIMIZA SAYGIYLA SEVDAYLA!..

Sosyal ağlarda paylaşın