AKIL VE DEVRİM 2

AKLIMIZI YENİDEN KAZANMA KAPISINI ARALAMAK İÇİN SORU SORMAYI BİLMEK GEREK…

Aklımız ve Devrim üzerine başlattığımız tartışmanın ilk yazısında, aklımızı ve insanlığımızı kazanmak için girmemiz gereken ilk kapının TERCİH kapısı olduğunu vurguladık. Ve Ancak doğru tercih yapanlar, İnsanlığını Yeniden Kazanma Yolumda zafere ulaşabilirler dedik.

Doğru tercih, DEVRİM TERCİHİDİR.

Bugünkü sömürü ve zulüm düzeninden yana tercih yapanlar, köleliği ve akılsızlığı içselleştirmekten başka şansları olmayanlardır. Ve bunlar Ernesto Che Guevera’ nın dediği gibi, “Özgürlüğün en büyük düşmanıdırlar.” Kendisi için çalışanları ve hatta kendisini insan olma yoluna çağıranları dahi katledecek kadar akılsızlık sınırında dolaşan kişiliklerdir bunlar. Yeni Mankurt gibi, kafa derisini yüzen efendisinin ‘’O senin kafa derini yüzmeye geldi’’ sözüne inanarak, gözünü kırpmadan, annesini dahi öldürebilecek kadar kölelik ruhu içine işlemiş kişiliklerdir.
Her sömürü düzeni esasen bunlar üzerinden varlığını sürdürür. İşkence gibi, katliamlar gibi, soy kırımlar gibi en alçakça işlerini, en acımasız gaddarlıklarını bunlara yaptırır.
Bu nedene devrim tercihi yapmayan hiç kimsenin, aklını kazanma ve kölelikten kurtulma şansı yoktur. Kuşkusuz ki köleliği tercih edenlerin hepsi bu kadar alçakça işlerde kullanılmaz. Ama ila nihayet bütün bunları yapan efendilerinin onlara reva gördüğü akılsızlık sınırlarının dışına çıkma şansları yoktur. İçlerinde en insancıl geçinenlerin, insanlık ve İnsan Hakları adına akıl satanların dahi akılsızlık sınırlarının dışına çıkmaları mümkün değildir.Hele de içlerindeki BEN tanrısının esiri olanların bu esaretten kurtulmaya karar vermedikleri sürece akıl yoluna girme şansları hemen hemen hiç yoktur.
Bizi akılsızlık sınırında tutmak için sömürü düzenlerinin binbir türlü yalanlarını, oyunlarını, akıllılık adına empoze ettikleri akılsızlıkları nasıl anlayacak ve nasıl baş edeceğiz? Veya daha da önemlisi bu sınırları nasıl aşacak ve aklımızı yeniden kazanma yoluna nasıl gireceğiz?
İşte burada geçmemiz gereken ilk kapı: TERCİH kapısıdır… Yani düzeni cepheden karşımıza alacak DEVRİM TERCİHİ yapmadan akıl yoluna girmememiz imkansızdır.
Ve tabiidir ki, girdiğimiz tercih kapısının da yolun sonu değil başlangıcı olduğunu bilmemiz gerekir. Bu kapıdan girdiğimiz yolda ilerledikçe, yani düzene karşı mücadele ettikçe, tercihimiz pekişecek, netleşecek ve bizim yaşam felsefemize dönüşecektir. Bu çok zorlu ve zahmetli bir mücadeleyi göze almadan mümkün değildir. Büyük fedakarlıklarla süren bu mücadele, aynı zamanda büyük mutluluğumuzun da tek kaynağıdır.


SORU SORMAK AKLIMIZI GERİ KAZANMANIN ANAHTARIDIR
Peki doğru tercih kapısını nasıl bulacak ve nasıl aralayacağız? İşte bunu da soru sorarak başarabiliriz. Bu nedenle sömürücü egemenler, hemen daima halkın kendisine sorular sormasından son derece rahatsız olurlar. Daha önce ifade ettiğimiz gibi Sokrates’ i bu yüzden katletmişlerdir. Halka empoze ettikleri ve egemen hale getirdikleri kütürün esası da hemen daima değiştirilemez ve sorgulanamaz ‘’kutsal dogmalar’’ olmaktadır. Bunları da esasen, soru sorma bilincinin hiç olmadığı ve verilen her şeyi bütün yaşamını belirleyen birer kalıp olarak alan 4-5 yaşına kadar hemen hemen herkese empoze ederler.
Adeta aklımızı bir zindana hapsetmek olan bu dogmalardan kurtulmak için tek çıkış kapısı SORU SORMAKTIR. Soru sormayı bile unutanların o kapıyı bulmaları da, o kapıyı aralamaları da mümkün değildir.

Bu soruların en önemlileri, 5N 1K şeklinde formüle edilen sorulardır. Yani: Ne, Nerede, Nasıl, Ne Zaman, Neden ve Kim sorularıdır. Bu soruları sormadan hayatın en basit gerçeklerini dahi anlamamız mümkün değildir. Özellikle belirtmeliyiz ki; bunlar arasında bizi esas akıl yoluna sokan ve soruların şahı olan NEDEN sorusudur.

Alaşılacağı gibi bunun dışında kalan diğer 5 sorunun da cevabı algılarımızla ilgilidir. Yani gördüklerimiz, duyduklarımız vs ile ilgilidir. Bu yetenek en ilkel insanda dahi var olan yetenektir. Bu anlamıyla ilk insanlar dahi bizim gibi bunarı algılama yeteneğine sahiptir. Ancak NEDEN sorusu bizi görünenin arkasındaki gerçeğe götüren sorudur. Bir başka deyişle aklımızı devreye sokan sorudur.
Görünenden öze, zahiri olandan batıni olana, maddeden manaya götüren soru
Görünenden öze, zahiri olandan batıni olana, maddeden manaya götüren sorudur yani. Bu sorunun doğru cevabını bulmanın tek yolu ise bilim yoludur. En başta da bilimsel bir felsefeye sahip olmaktır. İçinde bulunduğumuz süreçte isanoğlunun vardığı en ileri ve en bilimsel tek felsefe DİYALEKTİK MATERYALİST FELSEFEDİR!

Bu felsefede dile getirilen MATERYALİST kavramının dilimizdeki karşılığı GERÇEKTİR. Yani mataryalist felsefeyi benimseyenlerin başlangıç noktası gerçeği olduğu gibi ele almaktır. Gerçeği kendince değiştirmemek, subjektif düşünce ve duygularını, hayallerini gerçek yerine koymamaktır. Gerçeği kendi çıkarlarımız veya dşüncelerimizle değiştirmeden, bozmadan çarpıtmadan olduğu gibi ele almaktır. Var olan gerçek neyse oradan hareket etmektir.
Sonra DİYALEKTİĞİN SORULARI gelir. Bu sorular ise bizi gerçeğin özüne, aslına, görünenin arkasındaki derya denize götüren sorulardır. Yani işte burada tam anlamıyla akıl devreye girer. Ve devreye giren aklımız başlar sormaya:
1- Bu gördüğümüz, işittiğimiz veya diğer duyu organlarımızla algıladığımız şeyin, diğer şeylerle bağı nedir, nasıl bir birlik içindedir?
2- Bu şey, nerden gelir nereye gider. Yani nasıl bir değişim içindedir.
3- Bu değişim içindeki şey, hangi zaman ve mekanda nasıl bir hal almıştır ve nasıl bir hal almaya doğru hareket etmektedir? Bir başka deyişle diyalektik bizim aklımızı öylesine bir yetenekle donatır ki, başka hiç kimsenin farketme yeteneğinde olmadığı NİCELİK değişim denen ve görünmez haldeki değişiklikleri görür hale geliriz. Görünür hale gelen her değişimin geçmişten o güne kadar gelen sayısız görünmeyen değişimerin bir sonucu olduğunu anlama yeteneği kazandırır. Bir şey görünür hale geldikten sonra onu en ilkel bilince sahip insan bile görme yeteneğine sahiptir. O nedenle bilimsel marifetle bunun hiç bir ilgisi yoktur. Bilimsel marifet odur ki, bu değişimi çok önceden farketmek, görmek, doğrultusunu tespit etmek ve ona göre bir tutum ve tavır içine görmektir. Örneğin Marks, sosyalizmin kaçınılmaz gelecek olduğunu tam bir kesinlikle bu yöntemle belirlemiştir.
4- Ve geldik diyalektik metotta da soruların şahına BU DEĞİŞİMİN NEDENİ NEDİR? Bir başka deyişle doğada ve toplumdaki cümle değişimleri yaratan nedir? Biz bu değişimlerin yönünü, gelişimini,varlığını ve geleceğini anlamak için nereye bakacağız? Bu da bizi DOĞADA VE TOPLUMDA kaçınılmaz bir şekilde her şeyin içinde var olan İÇ ÇELİŞKİLERİ görmeye ve anlamaya götürür. Diyalektiğin bu saptaması onun en ileri düzeydeki gelişimidir. Yani soruların şahı bizi diyalektiğin de şahına götürür. Veyahutta, görünenin ardındaki asıl gerçeğe, maddedeki manaya götürür. Ve bu noktada boylu boyunca işlev gören sadece aklımızdır.
Ve böylece artık kapı bulunmuş ve aralanmış olur. Geriye kalan sadece o kapıdan geçip başka bir dünyaya açılma tercihidir! Yani insan olma dünyasına boylu boyunca dalmaktır. Hayallerin, dogmaların, hurafelerin, bunaltıcılığından gerçek denen o müthiş sadeliğe ve rahatlığa ulaşmaktır… Değerlerin en haslarına kavuşmak. Vicdanla akıl arasındaki bağı yenden kurmak, adalet-eşitlik ve özgürlük dünyasının o müthiş mutluluğuna ermektir. Bu yolda yürümenin kıymetini, insan olmanın onurunu her gün daha çok hissetmektir.
Hatta Marksın deyimi ile, Bizi birer hayvandan bile beter hale getiren kölelik zincirlerinden kurtulmak… Sadece kendi postunu düşünmek yerine, tüm insanlığı, doğayı ve evreni düşünen büyük insanlık ailesine katılmaktır!..


Geçmiş köleliğin ayak bağlarını her gün daha çok kaldırıp atmaktır…
Mahir’ in deyimi ile ayaklarımızdaki düzen pisliklerini savaş içinde savaşa savaşa atmak, temizlemektir!
Bu nedenle:
Aklımızı ve insanlığımızı yeniden kazanmak için her şeyi sorgulamayı ilke edinelim! Sorgulamayı doğru yapmak için bilim yolundan yürüyelim ve bu yolun kararlı yolcuları olmaktan şaşmayalım! Bizden önce bu yolla yapılan sorgulamalardan elde edilen ilke ve kuralları benimsemek, öğrenmek ve özümsemenin önemini inkar etmeyelim.
AKIL bütün bunların birliği ve harmonisidir. Somut durumların somut tahlilidir akıl. Ama aynı zamanda, geçmiş birikimlerin, değerlerin,ilke ve kuralların benimsenmesidir. Yani, AKIL sadece bir muhakeme yeteneği değildir. Kültürel birikimi almak, çeşitli olgulara, süreçlere damgasını vuran ilke ve kuralları hareket noktası olarak benimsemektir aynı zamanda. Tarih bilgisi, kültür ve ahlak dışında akıl düşünülemez. Bunların hangisini yok sayarsanız, akılsızlık girdabına doğru sürüklenmeye başlarsınız.
Bugün hepimiz görüyoruz: Emperyalizm, faşizm, sömürü düzeni ve bütün bunları anlamamızı sağlayan aklımızın köşe taşları nasıl yok saylıyor… Sosyalistlik adına emperyalistlerin bayrağı altına nasıl giriliyor! Baş sömürücü ve zalim ABD bayrağı altında elde silahlarıyla sosyalist savaşçılık gösterileri yapanlar insan aklıyla nasıl alay ediyor ve nasıl oynuyorlar! LBGTİ savunuculuğu gibi yılda 750 bin kişinin ölümüne yol açan bir yozlaştırma bile nasıl İnsan Hakları ve Devrimcilik adına savunuluyor! İnsanlık adına, Nasıl İnsanlık Düşmanlığı Yapılıyor! İnsan Hakları Adına Nasıl İnsan Kıyımı Yapılıyor! Akıllı Solculuk Adına Solun Can Düşmanlarının Bayrağı Altına nasıl giriliyor! Ve Gerçekçilik Adına Gerçekler Nasıl Yok Ediliyor, Nasıl Ters Yüz Ediliyor!

Gelecek yazılarımızda, bütün bu traji komik durumlara düşmemek, ve bunlara karşı doğru bir tutum takınmak için kavramamız gereken ana noktalara değinmek üzere bu yazımıza burada son verelim. Bir başka deyişle Mahir’ in dediği ayaklarımızdaki düzen pisliklerini savaş içinde temizlemek için esas almamız gereken noktalar üzerinde durmaya alışalım.

GERÇEK NEYSE ONU OLDUĞU GİBİ GÖRMEKTEN KORKMAYAN VE EN KABULLENİLEMEZ GERÇEKLERİ BİLE DEĞİŞTİRMEK UĞRUNA BÜYÜK FEDAKARLIKLARI GÖZA ALMAKTAN KAÇMAYAN CÜMLE YOLDAŞLARA AŞK İLE!

Sosyal ağlarda paylaşın