Haftalardır ana haber bültenleri ve gazetelerde F-35’lerle ilgili haberler yayınlanıyor. Bir yandan ABD, F-35’leri Türkiye’ye teslim etmek için şartlar ileri sürüp tehditler savururken; öte yandan da AKP güya “meydan okuyor”
“ABD’den satın alacağımız F-35’lere mahkum değiliz, Rusya’dan S-400 alırız” deniyor. Ve bu da sanki emperyalizme karşı ulusal bir karşı koyuşmuş, des- teklenmesi gereken bir tavırmış gibi gösteriliyor.
Konuyu kavramak ve doğru tavır belirlemek için bazı köşetaşlarını yerli yerine oturtmalıyız.
Öncelikle ülkemiz, emperyalizmin yeni-sömürgesidir. İktidardakiler, işbirlikçi tekelci burjuvazinin kuklasıdır.
Devlet halkın değil, emperyalizmin işbirlikçisi tekellerin devletidir.
Bu gerçek ışığında yaşananlara tekrar bakalım. ABD, Türkiye’ye F-35 uçaklarının teslimini kesin olarak durdurdu. Gerekçe, Türkiye’nin Rusya’dan S- 400 hava savunma sistemlerini alma kararıydı.
Tayyip Erdoğan, Soçi’deki Suriye zirvesi dönüşü 14 Şubat’ta yaptığı açıklamada Rusya’nın Soçi ken- tindeki Suriye zirvesinden dönüş yolunda uçakta ga- zetecilere yaptığı açıklamada, “S-400 anlaşmasını Rusya ile yaptık, dolayısıyla geri adım atmamız söz konusu değil. Bu iş bitti.” deyip şöyle devam etmişti:
“Patriotlar konusuna gelince… Biz Patriot alımına açığız. Ancak bu alımın ülkemizin çıkarlarına hizmet etmesi gerekir. Bunun için ortak üretim, kredi ve erken teslimat konuları önem arz ediyor. ABD yönetimi erken teslimat konusuna olumlu yaklaşıyor olsa da ortak üretim ve kredi konularına bir şey diyemiyorlar. Biz Temmuz ayında S-400’ün teslimatı ile ilgili verilmiş söz üzerinden çalışmalarımızı yürütüyoruz.”
“Amerikan ordusuna yakın kaynaklarıyla tanınan Military Times sitesine konuşan bir yetkili ise ABD’nin Türkiye’ye ‘S-400 almaktan vazgeçme niyetini belli etmesi için 15 Şubat’a kadar mühlet verdiğini öne sürdü. Yetkili, Türkiye’nin bunu reddetmesi halinde Washington’ın Patriot satışını durduracağını söyleyerek, “Türkiye ile açık konuştuk. Eğer S-400’leri satın alırlarsa Patriotları alamayacaklar” dedi.
ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence, “NATO müttefikleri düşmanlarımızdan silah alırken sessizce oturmayacağız” çıkışı yaptı. Pence Münih Güvenlik Konferası’nda yaptığı konuşmada,“Eğer müttefiklerimiz Doğu’da bağımlı hale gelirse, Batı’nın güvenliğini garanti edemeyiz” ifadelerini kullandı.” (Gazete Duvar, 17.02.2019)
Mike Pence, ABD işbirlikçisi bir ülkenin başka yerden silah almasından neden endişeli? Sonuçta Türkiye nereden silah alırsa alsın müttefikleri için tehdit oluşturmuyor. Aslında Rusya, düşmanının müt- tefiki olan Türkiye’ye en modern savunma sistemini satmaktan endişelenmesi gerekiyor.
Bu durumda ABD’nin tutumu somut kanıttır, onlar “müttefiklerinin” güçlü ve bağımsız olmasını istemiyorlar. Türkiye’nin onlar için sadece Amerikan çıkarları için kan dökecek bir uydu devlet olduğunu gösterdiler. Böyle bir uyduya silah satmak, yalnızca ABD’ye askeri-sanayi alanında büyük kazançlar sağlamakla kalmıyor, aynı zamanda silah alıcısının en üst seviyede bağımlılığını da arttırıyor. Buna en somut örneği, Türkiye’ye F-35 uçak satışı anlaşmasıdır.
F-35 Müşterek Taarruz Uçağı (JSF)
Nedir?
Hangi Ülkeler Tarafından Üretiliyor?
Ortak bir savaş uçağı üretme projesi ABD’ye ait. Tam adı F35A Lightning II olan yeni savaş uçağı, Lockheed Martin çatısı altında kendini gösteren 5. nesil bir savaş jeti olarak biliniyor.
F-35 projesi için ayrıca “dünyanın en büyük savunma sanayii projesi” deniyor. En ayırt edici özelliği olarak da, radar sistemlerinde fark edilmiyor olması gösteriliyor.
F-35’lerin üretici firması ABD’li Lockheed Martin, dünya çapında 118 bin çalışanı olan bir güvenlik ve havacılık şirketi; yani F-35’lerin sahibi ABD emperyalizmidir demek yanlış olmaz.
ABD dışında, F-35 projesine “müşterek” ülkeler ise şunlar: İngiltere, Kanada, İtalya, Hollanda, Avustralya, Norveç, Danimarka ve Türkiye.
Yani uçağın yapımının finanse edilmesinde en baştan beri Türkiye yer almasına rağmen, kilit önemdeki diğer teknolojilere erişim izni verilmiyor. Türkiye’nin uçağın yönetiminin yazılımına ulaşımının reddedildiği de açıklandı.
Uçağın yönetimine ulaşamamak, savaş amacıyla kullanımının tamamen ABD’nin iradesine bağlı olacağı anlamına geliyor. Bir ülkenin savunma alanındaki bağımlılığı, doğrudan o ülkenin siyasi ve ekonomik bağımlılığını da ifade eder. Bu nedenle Türkiye’nin bir “düşman”dan silah satın alması, Washington için cezalandırılması gereken tehlikeli bir itaatsizlik olarak gösterilir.
….
F-35’LERİN 1 SAATLİK UÇUŞ MALİYETİ 40 BİN DOLAR!
BU KADAR UÇAK, SİLAHLANMA, AKITILAN MİLYON DOLARLARIN ANLAMI, DAHA ÇOK YOKSULLAŞMAMIZ ve KATLEDİLMEMİZ DEMEKTİR!
Ekonominin askerileştirilmesi; silahlanma, silah sanayiinin geliştirilmesi de daha çok savaş demektir, savaşların körüklenmesi demektir.
Emperyalistler için açık ya da gizli, işgallerle veya işbirlikçileri aracılığıyla olması fark etmeden, her yerde silahların tüketilmesi ve yeni pazarların ele geçirilmesidir önemli olan. Öncelikli hedef emperyalist- kapitalist kamp dışında kalan pazarlardır.
Sosyalist blokun dağılması, sosyalist ülkelerin birer birer yıkılmasıyla emperyalizm daha da vahşileşmiş, pervasızlaşmış, katliamcı, sömürücü yüzü tümüyle açığa çıkmıştı.
Dünyanın hemen her köşesi emperyalizm için savaş alanıdır. Emperyalistler hem silahlarını satmak hem de pazarlarına yeni pazarlar katmak için ülkelere açıktan müdahale etmekten iç karışıklıklar çıkarmaya, halkları birbirine düşürmekten darbeler tezgahlamaya kadar her yöntemle halklara saldırdılar.
“Temel yasası daha çok kâr olan tekelci burjuvazi silah sanayiinin sürekli pazar niteliği, yüksek teknolojinin sağladığı tekelcilik hakimiyeti, kâr oranının yüksekliği gibi nedenlerle elindeki sermaye fazlasını, ekonomisini askerileştirerek eritmeye çalışıyordu.” (Haklıyız Kazanacağız, Cilt 1, syf. 160)
Emperyalist ekonominin askerileştirilmesi 2. Paylaşım savaşı sonrası öne çıkan bir durumdur. Ve emperyalist tekeller bu sayede karlarını büyütürken dünyayı da bunalıma, yok oluşa sürüklüyorlar.
“BM verilerine göre, 1980’de dünya askeri harcamaları, Afrika ile Latin Amerika’nın o yılki toplam brüt ülke içi ürününe ve bütün dünya ürün ve hizmet üretiminin %6’sına eşit oldu.” (‘Dünya Bunalımı’, syf. 213)
Türkiye; F-35’leri, S400’leri Neden Almak İstiyor? Hangi Amaçla Kullanacak?
Üretilen F-35’ler bugüne kadar yalnızca, ABD ve onun jandarması İsrail siyonizmi tarafından kullanıldı. Türkiye, ön ödemeyi yapmış olmasına rağmen ne uçakları alabildi ne de yaptığı ödemeyi geri alabileceğinin bir garantisi var.
Türkiye Savaş Uçaklarına Neden Bu Kadar İhtiyaç Duyuyor?
Türkiye, askeri olarak bir işgal ya da savaş durumunda değil. Türkiye oligarşisi, başta Anadolu halkları olmak üzere, tüm Ortadoğu ve Afrika halkları için savaş demektir.
Dergimizin 118. sayısının başyazısında anlattığımız, NATO ile yapılan anlaşmalar gereğince, ABD’nin ihtiyaç gördüğü her yerde, katliam ve işgaller için kullanılabilecek.
Diğer yandan ülkemizde sürekli bir milli krizin olması, neredeyse yarım yüzyıldır anti-emperyalist, anti-oligarşik çizgisinden sapmadan savaşan, bedel ödeten bir halk hareketi olarak Parti-Cephe’nin varlığı ve AKP’nin sürekli yeni bir Haziran Ayaklanması kabusu görmesi, onu daha çok silahlanmaya itmektedir.
Yani işin hem siyasi hem de ekonomik boyutu vardır. Oligarşi açısından bir boyutu elde edeceği devasa karlar iken, diğer bir boyutu iktidarının devamıdır.
Bugüne kadar Kürdistan’da halka ve gerillaya karşı kullanılan, 19 Aralık Katliamı’nda, Roboski Katliamı’nda kullanılan Skorskyler, F-16’lar hangi amaçla kullanıldıysa, F-35’ler de aynı amaçla kullanılacaktır.
Yani ülkede ve sınır ötesinde daha çok katliam… Anadolu ve kardeş halklarımızın kanını dökmek dışında bir işlevi olmayacağı kesindir!
…..
F-35’in bazı yedek parçalarının tedarikçileri arasında bulunan Türk şirketlerinin siparişlerini askıya aldı. Yaklaşık 12 milyar dolarlık sipariş söz konusu. Bu durumda üretim yavaşlayacak ve üretilen uçaklar daha pahalıya imal edilecek.
Fakat hepsi bu değil. ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo ve birkaç senatör daha Türkiye’ye daha büyük ekonomik yaptırımlar uygulanacağı konusunda uyardılar.
Washington Times gazetesinde 28 Nisan tarihli “F -35 görünmez ve pahalı silah sistemi” başlıklı Jed Babbin’in yazısında, “Türkiye, S-400’ün teslimini kabul ederse, Türkiye ekonomisi tamamen dursa bile yaptırımlarımız derhal yürürlüğe girmelidir” açıklamasına yer verildi.
Bu, bir “müttefik”e karşı ABD tarafından ciddi bir ekonomik yaptırım demek.
Emperyalizme göbekten bağımlı Türkiye, hem tehdit ediliyor, hem şantaj yapılıyor hem de bir uşak olmanın doğal sonucu olarak aşağılanıyor.
Geçen hafta yayınladığımız NATO ile yapılan anlaşmalar örneğinden de görüldüğü gibi, mevcut düzen ve hükümetler böyle bir bağımsızlık adımı atmazlar. Bunu; ancak halkıyla bağı güçlü, halkıyla bütünlenmiş bir iktidar yapar. Yani Halk İktidarı bağımsız bir politikayla yaptırımların üstesinden gelir. Bunu ancak sosyalist ve halkçı iktidarlar başarabilmiştir.
İki emperyalist paylaşım savaşının gerçekleştiği 20. yüzyıldan beri halkların tarihsel tecrübesi nedir? Askeri alanda en güçlü emperyalist devlet olan Almanya dünya hegamonyalığını zorla dayatmaya çalıştı. Bu, kaçınılmaz olarak tehdit altındaki ülkeleri ona karşı birleştirdi.
2. Emperyalist Paylaşım Savaşı sonrası dünyanın 1/3’ü emperyalist kampın dışına çıktı ve ABD emperyalizmi Vietnam’da hala unutamadığı bir yenilgi yaşadı.
İki dünya savaşı da askeri alanda en güçlü ve en saldırgan emperyalist gücün yenilmesiyle sona erdi. Bugün, 21. yüzyılın başında, Amerika Birleşik Devletleri hegamonyasını dünyanın geri kalanına dayatan en güçlü emperyalist ülkedir.
Dünya halklarının tek kurtuluşu, emperyalist saldırganlığa karşı birleşmektedir. Ortak düşmana karşı ortak direnişten başka yolumuz, birleşmekten başka gücümüz yoktur.
Emperyalistler arasındaki çelişkileri halkların çıkarına çözüme kavuşturacak olan devrimci politikalardır. Lenin’in belirttiği gibi; “Ya devrim savaşa engel olacak ya da savaş devrimle sonuçlanacak.” Her şey halkların örgütlü gücündedir.
Bu yazı Yürüyüş Dergisi 19 Mayıs tarihli 119.sayısından alınmıştır.