Nedeni Güvensizlik Ve Umutsuzluktur
KÜRT HALKININ SEÇİM TAVRI, UZLAŞMACI, TESLİMİYETÇİ, TASFİYECİ ÇİZGİNİN
MAHKUM EDİLMESİDİR
31 Mart 2024 seçimlerinde, seçimlere katılım oranı tüm Türkiye genelinde düştü. 2019 yerel seçimlerinde %84,66 olan, 2023 milletvekili seçimlerinde %88,92 olan oy kullanma oranları, 2024 yerel seçiminde %78,55’e düştü.
Bu tablo açık olarak halkın bu düzenden beklentilerindeki düşüşü, düzenden kopuşu gösteriyor. Halk düzenden ve düzen politikacılarından umudunu kesiyor. Bu kopuş artarak sürüyor. Faşizm, bu kopuşu engellemek için yıpranan AKP’nin yerine CHP’yi hazırlıyor. Bu oyun bir ölçüde tutsa da, seçimlere katılım oranındaki düşüş, halkın artık bu kukla oyununu daha fazla gördüğünü gösteriyor. Malum beyaz perdede birbiriyle atışıyor gibi görünen kuklaları perde arkasında oynatan aynı kişinin sağ veya sol elleridir.
Düzenin seçim oyunu bir yana, 2024 seçimlerinde ayrıca değerlendirilmesi gereken diğer konu, Kürt halkının seçimlere katılım oranındaki çok daha büyük düşüş ve Dem-Parti’ye oy verenlerin sayısındaki ciddi azalmadır.
Diyarbakır’da katılım oranı 2019’a göre yüzde 78,60’tan yüzde 67,34’e, yani yüzde 11,26 oranında, Van’da yüzde 78,36’dan yüzde 67,38’e, yaklaşık yüzde 11 oranında,
Mardin’de yüzde 80,61’den, yüzde 73,09’a yani yüzde 7,52 oranında düştü.
Batman, Bitlis, Şanlıurfa, Hakkari’de de katılım oranları %70-%75 arasında, yani Türkiye ortalamasının altında gerçekleşiyor.
Bu Kürt Milliyetçi Hareketten uzaklaşmanın büyüklüğünü gösteriyor. Bu çarpıcı tablo gazeteci Sedat Ergin’in de dikkatini çekiyor ve “EN SERT DÜŞÜŞ ORANI GÜNEYDOĞU’DA” değerlendirmesi yapıyor.
Kürt halkının seçimlere katılım oranı düştüğü gibi Dem-Parti oylarında da büyük bir düşüş yaşanıyor.
Örneğin Diyarbakır’da 2023 milletvekili seçimlerinde Dem-Parti oyları 561.272’den,
445.365’e geriliyor. Oylardaki düşme, 115.907’dir. Oysa, seçmen sayısı 147.014’den 1.164.129’a yükselmiştir. 2023’e göre katılım oranı ise %81,72’den %67,01’e düşmüştür.
Katılım oranının düşmesi Dem-Parti’nin oyları çarpıcı şekilde etkilerken, Ak Parti/Hüda-Par ortaklığında oransal artış yaşanıyor.
Dem-Parti oy oranı %62,60’dan %62,57’ye 0,3 gerilerken, Ak Parti/Hüda-Par toplam oy oranları %22,45’ten %24,82’ye yükseliyor. Dem-Parti 115.907 oy kaybı yaşarken, AKP/ Hüda-Par’da toplam oy kaybı 24.607 oluyor.
Batman’da ise rakamlar şöyle;
Kayıtlı seçmen sayısı 400.078’den 411. 011’e yükseldiği halde, katılım oranı %84,96’dan %72.23’e düşüyor.
Dem-Parti oyları ise 193.029’dan 154.003’e geriliyor. Oransal olarak %59,28’den %55,97’e düşüyor.
Batman’da AKP-Hüda Par oyları 93.173’den 83.060’a geriliyor. Oy oranları ise %28,61’den yüzde 30,19’ yükselmiş oluyor.
Dem-Parti’nin büyük oy kaybı yaşadığı yerlerden İstanbul’un rakamlarına bakalım;
İstanbul’da Dem-Parti oyları 2023 seçimlerinde aldığı oyun dörtte birinden de aşağıya düştü.
Örneğin Dem-Parti’nin (Yeşil Sol Parti) 2023 seçimlerinde Sultanbeyli’de 34.717 oy alıyor. Sultanbeyli Dem-Parti’nin İstanbul’da en güçlü olduğu ilçelerden. Öyle ki, 2023 seçimlerinde CHP’den de yüksek oy alarak, AKP’nin ardından ikinci parti olmuştu. Bu seçimlerde Dem-Parti İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı Meral Danış Beştaş’a sadece 8.865 oy çıkıyor. Bu oy oranı dolaylı olarak “Ekrem İmamoğlu’nu destekleme taktiği” ile açıklanamaz.
Yüksek Seçim Kurulu Başkanı Ahmet Yener’in açıklamasına göre, Büyükşehirlerde en düşük katılım yüzde 67,34 ile Diyarbakır’da, tüm iller hesaba katıldığında ise yüzde 59,63 ile Bingöl’de gerçekleşmiştir.
Kürt Milliyetçiliğinin yaşadığı bu sonuç şaşırtıcı değil. Bu tablo özellikle “Hendek direnişleri” süreci sonrasında açık biçimde ortaya çıkmıştı.
Kürt halkı, HDP’lilerin Sur’daki katliamı izlemekle yetindiklerini söylemiş, tepkilerini belirtmişlerdi. Kürt Milliyetçi hareketin en yetkili ağızlarından halkın harekete geçirilemediğini ifade eden açıklamalar yapılmıştı. Bu tablo Kürt Milliyetçi hareketi tarafından da elbette görülüyor, ama nedenleri sorgulanıp, çözüm üretilmiyor. Çünkü, uzlaşmacılık, teslimiyet, tasfiyecilik Kürt Milliyetçi hareketi tümüyle teslim almış durumda.
Direnerek, Savaşarak Geliştirilen Mücadele, Parlamento Koltuklarında Tasfiye Ediliyor Kürt halkı artık Kürt Milliyetçi Hareketin Höylemlerine, Vaatlerine İnanmıyor.
Çünkü Kürt halkına ne söyledilerse tersi gerçekleştiği için, Kürt halkının umutlarını, hayallerini yıktılar. Sorunun kaynağı esasta milliyetçi çizgidir. Yani ideolojiktir, sınıfsaldır. Fakat biz bunun politik
alanda nasıl şekillendiğine bakacağız.
Kürt Milliyetçi hareketteki uzlaşma arayışı, 1990’larda Sosyalist ülkelerde karşı devrimler yaşanmasıyla ortaya çıktı. “Barış” politikası adı altında devrimci çizgi adım adım tasfiye edildi. Kürt halkına dendi ki, “Bağımsız Kürdistan gerçekçi değil, federasyon, otonomi gibi biçimlerde Kürt sorunu çözülecek. Artık çözüm aşamasındayız.”
Bu çerçevede görüşmeler başlatıldı. Defalarca ateşkes ilan edildi, savaş geliştirilmek yerine sınırlandırıldı. Gerilla yaygınlaştırılmak, ordulaştırılmak yerine, Türkiye topraklarından çekildi. Aradan 33 yıl geçti, Kürt sorunu çözülmedi, hayaller yıkıldı, umutlar söndü. Kürt sorunu çözülecekti, ama sosyalizmden de vazgeçilmeliydi. Sosyalizm inkâr edildi. Kürt halkına emperyalist Amerika alkışlatıldı, Amerikan askeri haline gelindi.
Kürt sorunu çözülecekti, bayraktan orak-çekiç çıkarılmalı, milliyetçi çizgiyi simgeleyen bayrak yapılmalıydı. Sosyalizm simgeleri bayraktan çıkarıldı. Kürt sorunu çözülecekti, ama silahlı mücadele mahkum edilmeli, parlamenter-reformist çizginin propagandası yapılmalıydı. Silahlı mücadele tasfiye edilip, reformist-parlamentarist çizgi örgütlenmeliydi.
Yapıldı.
Kürt sorunu çözülecekti, ama federasyondan
da vazgeçilmeliydi.
Vazgeçildi.
Yerel yönetim talebinden de vazgeçilmeliydi. Vazgeçildi. Kürt kimliğinden de vazgeçilmeliydi. “Türkiyelilik” çerçevesinde vazgeçildi. Anadilde eğitimden de, yerel yönetimlerde Kürtçenin resmi dil olması
talebinden de… tüm taleplerden vazgeçildi. Artık Kürt milliyetçi hareketin varlık nedeni açıklanamaz hale geldi. Parlamenter mücadele kanalı açılsın, gerilla tasfiye edilip, parlamenter mücadeleye entegre edilsin yeterdi. Bu çerçevede, Kandil’de silahları gömme toplantısı yapıldı. Ve görüldü ki, faşizm buna da razı değildi. Bu gerilikteki hayaller bile yıkıldı.
Tüm bunlar yaşanırken belki en önemlisi, Kürt halkının tüm dinamiklerinin öldürülmesiydi. Adeta halkı besleyen damarlar kesildi, hareket ettiren sinir sistemi çökertildi, felç edilip bırakıldı. Roboski katliamı ve Kürt milliyetçiliğinin aldığı tavır yakın tarihimizdeki çarpıcı örneklerdendir.
28 Aralık 2011’de, Şırnak’ın Uludere ilçesinde bulunan Roboski köyünden Irak’a geçen ve yaşamlarını kaçakçılıkla sürdüren köylülerin üzerine TSK hava saldırısı düzenleyip, bombalar yağdırmıştı. 17’si çocuk 34 köylü katledildi, dört kişi sağ kurtulabildi.
Genel Kurmay Başkanlığı açıklamasıyla, katliamın planlı olduğu açıklanmış oldu. Şöyle deniyordu; “28 Aralık 2011 tarihinde saat 18.39’da tespit edilen grubun PKK’nın kullandığı yolları kullandığı sebebiyle vurulmasına karar verildiğini ve operasyonun TSİ 21.37-22.24 arasında gerçekleştiği” belirtiliyordu. Katliam kararı alan, uygulayan belliydi.
Katliamın üzerinden 13 yıl geçti. Katliamın sorumluları yargılanmadı, cezalandırılmadı. Çünkü, sadece AKP faşizmi değil, Kürt milliyetçileri de katliamın üzerini örtmek için çalıştı. Kürt milliyetçiliğinin hedefi katliamın hesabını sormak değil, “Barış masasına” zarar verebileceği kaygısı öne çıkıyordu.Katliamın sorumlularını herkes biliyordu, başta Cumhurbaşkanı, Başbakan, sonra Genel Kurmay Başkanı ve ilgili yetkililer. Katliamda yakınları öldürülen, sonra HDP’den milletvekili yapılan Ferhat Encü “saldırı emrini veren sorumluların dönemin cumhurbaşkanı, Başbakanı ve Genel Kurmay Başkanı olduğunu” söylüyordu. Bu gerçeği herkes görüyordu ama Kürt milliyetçileri ısrarla katliamın baş sorumlusu Recep Tayyip Erdoğan’ı aklamaya çalıştı.
Katliamda yakınları öldürülen aileler bizzat Selahattin Demirtaş tarafından Emine Erdoğan’la buluşmaya ikna edildi. Emine Erdoğan’ı karşılamak için yöresel yemeklerle hazırlık yapıldı. Köy adeta ablukaya alındı Emine Erdoğan köye geldi. Karşılamada asılan pankartların bazılarında şunlar yazılıydı; “Bu işin çözümünü önce yüce Allah’a sonra sayın Başbakanımıza emanet ediyoruz”. Yani işin çözümü katilin kendisine emanet ediliyordu.
“Devletimizi ve milletimizi karşı karşıya getiren katiller bulunsun” “Emine ana geç geldiniz ama hoş ve hoş geldiniz.”
sürecek…