Ayten Öztürk’ten Mektup: “Adaletsizlik can damarlarımızın kesilmesidir.”

Faşizmin hukuk terörüyle tutuklanan Direnç Çiçeği Ayten Öztürk’ün son mektubu 14 Ağustos’ta; tutuklanmadan önce kullandığı şahsi sosyal medyası X (Twitter) sayfasında yayınlandı.
Hakkında verilen 2 ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını ve bu nedenle yaşadığı adaletsizlikleri teşhir eden Ayten Öztürk tüm halkımıza, hukuk savunucularına, gazetecilere, aydınlara, sanatçılara, yazarlara, tüm demokratik kesimlere adalet için mücadele çağrısı yaptı.

Direnç Çiçeği Ayten Öztürk’ün mektubu:

Temmuz ayında hakkımda 2 ağırlaştırılmış hapis cezası onaylandı.

2008 yılında yaşanan bir linç olayıyla ilgili bir iftiracının “Linç olayını kaldırımdan izliyordu” iddiasına dayanılarak verilen bu cezanın ne hukukta ne de insanlıkta yeri yoktur.

Hakkımda yalan beyanda bulunan şahıs; linç olayında yer alan sanıklardan biridir. Kendini kurtarmak için aleyhimde ifade verdiği açıktır. Üstelik sırf hakkımda verdiği yalan ifade nedeniyle ödüllendirilmiş ve kendisine ceza indirimi yapılmıştır.

Bu haksız, hukuksuz karar sürecine nasıl gelindiği tüm hukuk camiası ve adaletsizliğe uğrayan herkes için ibretliktir.

Ben 8 Mart 2018 yılında, Lübnan Refik Hariri Havalimanı’ndan pasaportumdaki sorun nedeniyle gözaltına alındım. Lübnan’da 6 gün gözaltında kaldıktan sonra, Türkiyeli yetkililer tarafından gayrı resmi ve gayrı meşru bir şekilde, ellerim arkadan kelepçelenip gözlerim bağlanarak ve kafama çuval geçirilerek özel bir uçakla zorla Türkiye’ye getirildim.

Lübnan’la yapılan gizli anlaşmalar sonucu Türkiye’ye getirilmem tamamıyla gizli tutuldu. Ailem, sevdiklerim, tanıdıklarım ve kaybedildiğimi duyan, tanımadıklarım beni altı ay boyunca her yerde aradı. Buna dayanamayan babam benim yaşadığımı öğrenemeden acılar içinde hayata veda etti.

Nasıl bir yerde olduğumu aylar boyunca anlamaya çalıştım. Uçaktan indirilirken ağzım bantlandığı için sesimi kimse duymadı, zorla sokulduğum yerde bana ilk yapılan şey; beni zorla çırılçıplak soymaktı!

Ben bu gizli işkence merkezinde tam altı ay boyunca küçücük bir hücrede tutuldum. Günler, aylar süren psikolojik işkencenin yanı sıra fiziki işkenceye maruz kaldım, elektrik, elektroşok, taciz, tecavüz girişimi, suda boğmaya çalışma, tabutlukta bekletme, işkence gören insanların sesini dinletme… gibi her türlü işkence sonucu 25 kilo verdim. Bedenimde 898 yara izi oluştu. Altı ay boyunca; temiz hava, güneş ışığı ve insan yüzünden yoksun kaldım. Orada insanlığa dair tek bir şey yoktu!

Ailemi ve benim devrimci-sosyalist düşüncelere sahip olduğumu biliyorlardı. Altı ay boyunca benden, düşüncelerimden vazgeçip, tanımadığım insanlar hakkında yalan beyanlarda bulunmamı istediler.

Ablam, abim ve yengemi devrimci mücadele içinde kaybetmiş olmam, benim de demokratik mücadele içerisinde yaşadığım tutsaklıklar, işkencecilerin gözünde ‘potansiyel hedef’ olarak görülmem için yetiyordu.

O işkencehanede sağlığımı yitirmeme rağmen, onların istediklerini, tanımadığım insanlar hakkında yalan beyanda bulunmayı kabul etmedim. Tüm onur kırıcı işkencelere, acılara, yaratılmaya çalışılan yalnızlık ve hiçlik ortamına, tüm hücrelerimle dayanmaya, direnmeye çalıştım.

İşte, benim ‘suçum’ buydu! Evet, bedenimde ve ruhumda açılan yaralara rağmen direndim. Beynimi, bilincimi kaybetmemek için yoğun uğraş verdim.

29 Ağustos 2018’de, akşam saatlerinde, işkenceciler beni Ankara’daki açık bir araziye gizlice terk ettiklerinde sağlığımı yitirmiş haldeydim. Beni hiç bilmediğim o araziye bırakıp, hızla uzaklaşan işkencecilerin hemen ardından, Ankara Siyasi Şube polisleri tarafından, sözde bir ihbar üzerine gözaltına alındım. Üç gün gözaltında kaldıktan sonra savcı ve hâkim karşısına çıktığımda, yaşadığım işkenceleri anlatmama ve bedenimdeki bariz yaralara rağmen, yüzüme bakmadılar bile! O araziye nasıl geldiğim, neden geldiğim, neredeyse insanlıktan çıkmış halimle ilgili soru sorulmadan, kim olduğu, ne olduğu belirsiz bir ihbara dayanılarak tutuklandım. “Tutuklanmama kılıf olabilecek bir ihbar kurgusu oldu” demek daha doğru olur.

Tutukluyken 2008’deki bir linç olayıyla ilgili SEGBİS’e çıkarıldım. İstanbul’un bir mahallesinde bir tecavüzcünün linç olayını izlediğime dair, iftiracının beyanı üzerine yargılanıyordum. İftiracının yalan ve soyut beyanı dışında somuz tek bir delile dayanmayan bu yargılama ile ilgili katıldığım bu ilk mahkemede, hakkımda “serbest bırakılma” kararı verildi.

Ancak, Ankara’daki araziye işkencecilerin beni bırakması sonrası açılan ‘düzmece’ dosyadan tutukluydum. Uzun zamana yayılan bir sürecin sonrasında, iki dosya birleştirildi. Yargılanmam, İstanbul’daki linç dosyası üzerinden devam etti. Ankara iddianamesi, yani arazide bulunmamla ilgili iddianame yok sayıldı. Böylece, benim, oraya işkenceciler tarafından getirilmem ve hayatımdan çalınan 6 aylık süreç de yok sayılmış oldu. Yaklaşık 3,5 yıl tutuklu kaldım. Bu süre zarfında tüm mahkemelerimde sözlü olarak, suç duyurularımda yazılı olarak işkenceyi anlattım. Buna rağmen, işkence soruşturulmadı, “kovuşturmaya yer yok” kararı verildi. Tutukluluğumun sürmesi için tek bir sebep yokken, işkenceciler yerine ben cezalandırıldım.

İstanbul’da yargılandığım, yaklaşık 20 kişilik ‘linç’ dosyasından tutuklu tek kişi bendim. 3,5 yıl tutsaklıktan sonra Haziran 2021’de 2 ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilerek “konutu terk etmeme” kararıyla tahliye edildim. Bana iki ağırlaştırılmış hapis cezası veren heyet bile bu cezanın adil olmadığını biliyordu. Kaç kişi, iki ağırlaştırılmış hapis cezası aldığı duruşmadan tahliye olur?

Ev hapsinin ilk dönemi elektronik kelepçesiz geçti. Bir süre sonra, elektronik kelepçe takılarak 2,5 yıl ev hapsinde tutuldum. Ev hapsindeyken ‘denetim’ adı altında psikolojik işkence sürdü. Ayağımdaki elektronik kelepçe, en az 15 kez değiştirildi. Evim beş kez basıldı. Herhangi bir suç unsuruna rastlanmadı. Ankara Elektronik Kelepçe İzleme Merkezi, günün ve gecenin her saatinde beni arayıp ‘kontrol’ etti. Denetimli Serbestlik Bürosu’ndan memurlar, defalarca ‘kontrol-kelepçe değişimi ve imza’ gerekçesiyle evime geldi. Karakol polisi sabahın 5’inde bile kapıma dayandı. Evin önünden geçen zırhlı araçla sürekli taciz edildim.

Hastaneye gidebilmek için bile başta mahkeme izni olmak üzere yukarıda saydığım tüm kurumları bilgilendirmem gerekiyordu. Mahkeme, hastane izni vermediğinde hastaneye gidemiyordum. Ev hapsini bir kere bile ihlal etmememe rağmen, hukuksuzluklar silsilesi bitmedi.

6 Şubat 2024 tarihinde Çağlayan Adliyesi’ndeki olay gerekçe gösterilerek evim basıldı. Gözaltına alınıp, kurulmaya çalışılan bir komplo ile tutuklandım. Yaşadığım sıkı denetimli ev hapsi koşullarında üzerime atılı suçlamaların fiili ve gerçeğe uygun hiçbir koşulu olmadığı halde halen, hukuksuz bir şekilde tutukluyum.

  • 6 ay işkence,
  • 3,5 yıl tutsaklık
  • 2,5 yıl ev hapsi,
  • Uydurma iddialarla tekrar tutuklama,
  • Tutukluluk devam ederken diğerinin onanması…

Ve üstelik, son tutuklandığım dosyadan tahliye olasılığım bu kadar yüksekken, Yargıtay’ın önünde pek çok dosya varken benimkinin öne alınarak hızla onanmasının nedeni açıktır. İşkenceyi, işkence merkezini teşhir ettiğim için, amaçlarına ulaşıp, korkutup, susturamadıkları için beni yok etmek istiyorlar.

Susturamayacaklarını anladılar. Beni öldürmediklerine pişmandırlar.

Tamamen görünmez olmamı istiyorlar. Boşuna çabalıyorlar!

Hukuktan anlamayan biri bile “Linç olayını kaldırımdan izledi” iddiasının karşılığının 2 ağırlaştırılmış müebbet olmayacağını, somut delil gerekeceğini bilir.

Şu çok açıktır ki; bu karar, işkenceyi örtbas etme amaçlı, siyasi bir karardır. Bu kararın hukuki karşılığı yoktur.

İşkence, bedenimdeki yaralar, doktor raporları ve her detayını anlattığım beyanlarla somutken, soyut iddialarla cezalandırılıyorum.

Beni diri diri mezara gömmek istiyorlar!

Beni ömür boyu tek kişilik hücreye mahkûm etmek işkencenin devamıdır.

İşkence insanlık suçudur. İşkencenin affı, zaman aşımı yoktur.

Unutulmasın ki; gerçekler, mezara sığmaz.

Adalet, tüm zorbalıkların mezar kazıcısıdır.

Adaletsizlik can damarlarımızın kesilmesidir.

Tüm hukuk savunucularını, halkımızı, gazeteci, aydın, sanatçı, yazar… tüm demokratik kesimleri bu adaletsizliğe karşı ses olmaya çağırıyorum.

Birliğimizle, adaleti var edeceğiz.

Yanımda yer alan, katkısı olan herkese sevgi ve selamlarımı gönderiyorum.

Beni diri diri mezara gömebilirler, ama sizlerden ayıramazlar…

Adaleti ve özgürlüğü kazanacağımıza olan inançla… Hoşça ve umutla kalın.

(Not: Ulaştığı sürece, mektuplarınızı cevapsız bırakmam.)

Kandıra 1 No’lu F Tipi Hapishanesi / Kocaeli – A 12-34

Ayten ÖZTÜRK

Sosyal ağlarda paylaşın