FOTOĞRAFIN DİLİ

Gökhan Yıldırım

Tarih, fotoğraf makinesi gibidir. Yaşananlar karşısında yaptıklarımızı, yapmadıklarımızı ve
yapamadığımız her anı *kaleydoskopundan bakarak çekim yapar. Her bir anımızı tarihin hafızasına
kaydeder ve her bir anımız ölümsüzleşir.
Tarih karşısındaki her tutumumuz her pozumuz ve
kullandığımız her metafor bir sonuçtur. Bizi bu sonuçlara götüren şey bizim tercihlerimizdir.
Fotoğrafların dili vardır ve ona bakana bir şeyler fısıldar. Fotoğrafçılık, sanatın önemli dallarından biridir.
19.yy’da başlayan bu sanat dalı, tıpkı diğer sanat dallarında olduğu gibi bir amaca bir hedefe sahiptir.
Fotoğraf karelerinin içinde sembol, metafor, simge, obje ile mesaj verilir.
Metafor, edebiyata ait bir kavramdır. Bir objeyi, onunla doğrudan ilişkisi veya benzerliği olmayan başka bir objeye benzetme, karşılaştırma ya da atfetme anlamına gelir.

İnsan zihni sembolleştirir. Öğrenme sırasında olaylar, nesneler, durumlar arasında kurulan bağlantılar
belleğimizde sembollerle kodlanır. Sembol haline gelen bir nesne ise artık hem herkes için farklı, hem de bir
grup insan için aynı anlamları üzerinde taşıyabilecektir.

Örneğin; başta Hollywood olmak üzere emperyalizmin hakim olduğu sinema filmlerinde sıkça
rastladığımız “kleş silahı” metaforu bir örnektir.
Filmlerde kleş silahını kullananlar, her zaman “terörist’’, “düşman”dır ve tabii ki yok edilmesi
gerekmektedir. Çünkü bu silahı kullananlar ABD’nin düşmanıdır.
Yine eski Vahşi Batı filmlerinde siyah şapka takan kovboylar hep kötüdür ve filmin sonunda beyaz şapkalı
kovboy tarafından öldürülür. Çünkü “siyah” kötüdür, “beyaz” iyidir.
“Beyaz’’ın zihinlerimizdeki karşılığı hiç kuşkusuz şöyledir: “Barışı”, “iyiliği” temsil etmesidir. Karşılıklı
savaşan iki cepheden biri eline beyaz bayrak aldığında ne anlama gelir?

Savaşı bıraktığı, teslim olacağı, yenilgiyi kabul ettiği, karşı tarafın tüm şartlarını kabul edeceği anlamına gelir.
Bu metafor, tüm dünyada böyle algılanır. Çünkü zihinlerimizde böyle kodlanmıştır.
Fotoğrafın diline dair bu girizgâhtan sonra asıl konumuz olan iki fotoğrafa dair konuşabiliriz. Bu iki
fotoğrafla ne anlatılmak istendiğine ve nedenlerine ilişkin yazacağız.

Fotoğraflardan biri, 2 Mayıs 2023 tarihinde Küba’nın başkenti Havana’da çekilmiştir. Fotoğraf karesinde üç
kişi vardır. Bunlardan biri Küba Devlet Başkanı Miguel Diaz Canel, diğeri Kolombiya Devlet Başkanı Gustavo
Petro, bir diğeri de Kolimbiya Ulusal Kurtuluş Ordusu(ELN)’nun üst düzey liderlerinden Antonio
Garcia’dır.

Gustavo Petro ve Antonio Garcia, Küba Devlet Başkanı M. Diaz Canel’in alkışları eşliğinde el sıkışmaktalar ve yüzleri gülmektedir. ELN liderinin diğer elinde ise-muhtemelen el sıkışmadan az önce karşılıklı
tarafların imza attıkları dosya var. Fotoğraf karesine bakıldığında el sıkışan iki tarafın da ev sahipliği yapan
M. Diaz’ın da yüzü gülmekte ve memnuniyet içinde oldukları görülmektedir.

Nedir Bunun Sebebi?
Kolombiya’da 50 yıldan fazla silahlı mücadele veren Ulusal Kurtuluş Ordusu (ELN)’nun Kolombiya devletine
“artık savaşmak istemediklerini, barışmak istediklerini’’ söyleyerek ateşkes çağrısı yapması söz
konusudur. Bu çağrıya karşılık veren -kendisi de eski bir gerilla olan- Kolombiya Cumhurbaşkanı Gustavo Petro,
ELN ile görüşmeye başlamıştır.

2 Mayıs’ta Havana’da yapılmaya başlayan üçüncü tur görüşmelerinin sonunda yapılan açıklamada “altı
aylık geçici ateşkes ilanı kararı alındığı söylenmiştir. Altı ayın sonunda ise G.Petro, “Mayıs 2025’te ELN ile
devlet arasında on yıllardır süren savaş tamamen sona erecek.” demiştir.

İşte bu anlaşmanın ardından basının karşısına geçip, giymiş oldukları beyaz gömlekleriyle, yüzlerinde
gülücüklerle poz vererek tarihin vizöründen görüntüler verdiler.

Aynı pozu çok kısa bir süre önce FARC (Kolombiya Devrimci Silahlı Kuvvetleri) da vermişti. Beyaz
gömleklerini giyip, savaşı bitirdiklerini ilan edip, silahlarını eritip kalem yaptıktan sonra birçok FARC
kadrosu, sokak ortasında ya “kaza” kurşunuyla ya da suikastlerle öldürülmüş ve bugün hala öldürülmeye
devam edilmektir.
Bu sondan ELN’liler kurtulabilecekler midir?
Elbette hayır!
Giymiş oldukları beyaz gömleklerle “temiz bir sayfa”, “yeni bir başlangıç” yapacaklarını anlatmak istemişlerse de; emperyalizmin dünü, bugünü, yarını kirli ve kanlıdır. Temiz bir sayfa, temiz bir gelecek ancak emperyalizm yeryüzünden silindiğinde olacaktır. Fakat ELN’liler de tıpkı FARC’lılar gibi onlarca yıllık mücadele tarihlerini yok saymış;


HALKLARIN TEMİZ BİR GELECEĞE DEĞİL, KARANLIĞA GİTMESİ İÇİN BARIŞ MASASINA
OTURMUŞ VE EL SIKIŞMIŞLARDIR.
Bu fotoğrafın çekilmesini isteyen, fotoğraf sergisinin küratörlüğünü yapan emperyalizmdir.
Emperyalizm, “Yeni Dünya Düzeni Projesi’’ programındaki hedefini; dünyanın her yerinde
demokrasicilik oyunu oynayıp varlığını sürdürerek, diktatörlüklerle ülkeyi yönetenleri tasfiye ederek,
yerine “demokrasiler’’ kurarak, ulusal ve sosyal kurtuluş mücadelesi veren güçleri “ehlileştirerek”
hayata geçirmiştir. Bu program çerçevesinde; devrimci örgütlere, tek tek devrimcilere, ilerici güçlere ve antiemperyalistlere ideolojik ve politik saldırısını
sürdürmüştür.
Emperyalizm, işgallerle, katliamlarla, saldırılarla “barış havariliğine’’ soyunarak, “barış’’ adı altında
halklara teslimiyet dayatmaktadır. Latin Amerika’daki gerilla hareketlerinin teslim alınması buna örnektir.
FMLN, FSLN, URNG, FARC gibi, ETA gibi ELN’nin de tasfiye edilmesi söz konusudur.
Emperyalistler, bu amacına ulaşmak için Gustavo Petro gibi eski gerillaların da iktidarda olmasına karşı
çıkmazlar. Yeri geldiğinde çıkarı için Petro gibi “eski solcuları” kullanır. Ve işte kendi istediği pozu
yakaladığında da deklanşöre basarak amacına ulaşır. Emperyalizm sinsidir. İstediğini almak için her yolu
dener.
Vazgeçmez.

Konumuz, fotoğrafın dilidir. Afrika’da bir akbabanın, bir çocuğun başında beklediği o fotoğraf hala
hafızalardadır. O fotoğrafçı, sırf o görüntüyü “yakalayabilmek’’ için saatlerce beklemiştir.
O fotoğraf, elbette sorgulanmayı hak eder. Afrikalı, bir deri bir kemik kalmış çocuk; tüm ezilen, sömürülen,
yağmalanan Afrika’yı temsil ederken; başında ölmesini bekleyen akbaba ise işgalci, yağmacı, kan emici
emperyalizmi temsil eder.
Yazar Joy Prosser, “Fotoğrafın Krizi: Vahşeti Fotoğraflamak” adlı kitabının girişinde; vahşeti
fotoğraflamanın her zaman temsile dair etik bir kriz içerdiğini söylüyor ve soruyor:
“Vahşeti fotoğraflamak iyi midir kötü müdür? Bir işe yarıyor mu, yoksa daha fazla zarar mı
veriyor?’’
Bu soruya yazar yine kendisi cevap veriyor:
“Fotoğraf ve vahşet, çözmemiz gereken bir düğüm. Vahşet fotoğraflarının bizden cevap beklediği açıktır.”
Evet, fotoğraflar sorgulatır, cevap bekler. Verilen her pozun bir neden sonuç ilişkisi vardır.
Ne yazık ki ülkemizde de kimi sol hareketler, aynı pozu vermekten kaçınmamışlardır. Belki “beyaz
gömleği” giymemişlerdir, ama yaptıkları, söyledikleri ile aynı sonu yaşamışlardır.
Ve şimdi ikinci fotoğrafa, fotoğrafın mesajına bakabiliriz.

Fotoğrafta üç erkek, bir kadın yer almaktadır.
Dördünün de yüzü gülmektedir. Dördünün de üzerinde haki yeşil gömlekleri vardır. Erkeklerin bileklerinde kırmızı
renkte bant, kadının saçlarında kırmızı bandaj vardır.
Haki ve kızıl renk neyi sembolize eder?
Direnişi, mücadeleyi, vazgeçmemeyi, zafere olan sonsuz inancı sembolize eder.
Haki: Askeri bir renktir ve savaşçılığı simgeler.
Kızıl: Uzlaşmazlığın, zaferin, şehitliğin rengidir.

21.yy’da barış masaları kurulup, beyaz gömlekler giyilerek teslimiyetçiliğin kanıksatılmaya çalışıldığı bir
dönemde; zafer masaları kurulup, haki gömlekleri ile emperyalizme ve işbirlikçilerine karşı savaşmaya ve
zaferler kazanmaya devam edileceğinin ilanı yapılmıştır.
Bu fotoğrafın, kurulan masanın küratörlüğünü halk yapmaktadır. Tarihin karşısında verilen bu pozun
nedeni, halk ve vatan sevgisidir. Zafere duyulan sonsuz bağlılık ve inançtır. Yarınların kurtulacağına inançtır,
güvendir.

Fotoğraflar önemlidir. Vereceğimiz her poz tarihe geçmektedir. Pozlar, yarınlara bugünü anlatmanın
duruşudur.
Tarihe doğru fotoğrafı vermenin yolu vardır. Doğru pozu vermek için doğru yerde durmak gerekmektedir.
Bunun için de Marksizm-Leninizm ideolojisine sıkı sıkıya bağlı kalmak, Marksizm-Leninizm’in gereklerini yerine
getirmek yeterlidir. Bu gereklilikler yerine getirildiğinde; tarih, kendi kaleydoskopundan
baktığında göreceği şey DİRENENLER OLACAKTIR ve deklanşöre basıldığında fotoğraf karesine DİRENENLER


girecektir.
Bu iki fotoğrafa iyi bakılmalıdır!
İki fotoğraf, iki çağrı yapmaktadır:
Teslimiyet mi, Direniş mi?
Barış mı, Savaş mı?
Umutsuzluk mu, Umut mu?
Ölüm mü, Yaşam mı?
Emperyalizmin Düzeni mi, Devrim ve Sosyalizm mi?
16.06.2023
Gökhan Yıldırım

*Kaleydoskop: Bir ucu buzlu camla kapatılan, metal
veya mukavadan bir boru içine yerleştirilmiş aynaların
aracılığıyla, boru içine konulmuş renkli küçük çizimlerin
ve görüntülerin oluşturduğu çeşitli biçimleri gösteren
araç;çiçek dürbünü.

Sosyal ağlarda paylaşın