Sol’da, Rusya’nın emperyalist olup olmadığı tartışması Sovyetler dönemine kadar uzanan bir tartışmadır. Sovyetler döneminde yapılan tartışmaların bilimsel sosyalizmle, sınıfsallıkla bir ilgisi yoktur. Dünyanın dört bir yanında ulusal sosyal kuruluş savaşları en üst seviyede sürerken dünya solu, temelinde revizyonist politikaların olduğu SSCB ve Çin arasındaki çatışmaya yedeklenmiş ve ideolojik olarak çatışmaların etkisi altında kalmışlardır. Çin, emperyalist kampın başını çeken ABD ile ilişki geliştirip, “Sosyal Emperyalist” diyerek SSCB’yi düşman ilan etti.
SSCB’nin Kuruşçev’le başlayan revizyonist politikaları Marksist -Leninistlerin önemli bir eleştiri konusudur. Ancak “sosyal emperyalizm” tezlerinin arkasında ABD emperyalizminin ideolojik savaşı vardır.
Yani, dünyanın dört bir yanında emperyalizme karşı ulusal, sosyal kurtuluş mücadelesi veren devrimci hareketlere, “bizde emperyalist diyorsunuz ama sizin kurmak istediğiniz sosyalizmin ana vatanı SSCB de “sosyal emperyalist” denilerek ideolojik bulanıklık yaratılmıştır. Bu ideolojik bulanıklık içinde dünya sol hareketleri büyük oranda SSCB’nin yada Çin’in revizyonist politikalarına yedeklenmişlerdir. Soldaki bu kamplaşma sosyalizmin sorunlarının ML bir temelde tartışılmasının ve ideolojik mücadele yürütülmesinin de önünde engel olmuştur.
2000’lerden sonra Rusya’nın kendini ekonomik olarak kısmen toparladıktan sonra sol yine Rusya’nın emperyalist olup olmadığını tartışmaya başladı. Bu tartışma esas olarak da emperyalizmle işbirliği içinde olan solun “ABD de emperyalist, Rusya da” diyerek işbirlikçiliğini meşrulaştırmak için söylenen sözlerdir.
Diğer taraftan Rusya’nın petrol, doğalgaz gibi zengin doğal kaynaklara sahip olması ve bunların ihracatından önemli bir gelir elde etmesi, yine dünya silah ihracatındaki payı, birçok kesim tarafından Rusya’nın “emperyalist” olduğu tespitlerine gerekçe yapılmaktadır.
Rusya emperyalist mi değil mi sorusu ile ilgili somut veriler üzerinden tespit yapmak gerekir.
Rusya’yı önceki bölümde ekonomik, siyasi, coğrafi, kültürel birçok yönleriyle incelemiştik.
Rusya, eski Sovyetler Birliği’nin en büyük ekonomisi, dünyanın yüzölçümü olarak en geniş ülkesidir. Buna karşın ABD, Çin hatta Hindistan ile boy ölçüşecek “büyük güç” potansiyeline sahip değildir.
Rusya’nın ekonomik egemenlik alanı oldukça dardır.
2014’te kurulan Avrasya Ekonomik Birliği, Rusya dışında Kazakistan, Belarus, Ermenistan ve Kırgızistan’ı kapsıyor.
Söz konusu ülkeler en son 1578 milyar dolarlık GSMH`ye sahip Rusya’nın ancak toplam %15’i kadar üretimi bulunan, potansiyeli sınırlı ekonomilerdir.
Yani Sovyetler yıkılmadan önceki Karşılıklı Ekonomik Yardımlaşma Konseyi Comecon’un* gölgesi bile sayılamazlar. 1991’de kapanan Comecon bugünkü rakamlarla 3.5-4 trilyon dolarlık bir ekonomik yapıya denk geliyordu.
Rusya’nın Ekonomik Gücünün Temelini Hammadde İhracatı Oluşturmaktadır.
Rusya bilindiği gibi ABD ve Suudi Arabistan’ın ardından dünyanın üçüncü büyük petrol üreticisidir. Petrol ihracatında ise, birinci sırada yer alıyor. Dünyanın en zengin doğalgaz rezervlerine sahip, aynı zamanda en büyük ihracatçısıdır.
Tahıl konusunda ise Rusya, Çin ve Hindistan’dan sonra dünyanın üçüncü büyük buğday üreticisi ve en büyük ihracatçısı.
Ukrayna ile birlikte dünya buğday ihracatının yaklaşık dörtte birini gerçekleştiriyorlar. Rusya arpa, çavdar, mısır, soya üretiminde de ön sıralarda yer alıyor. Rusya ile Ukrayna, bir numaralı alıcıları Türkiye olmak üzere ayçiçeği yağı ihracatının da başını çekiyorlar.
Rusya ayrıca bakır, nikel, alüminyum gibi maden üretiminde de iddialı. Nitekim Ukrayna savaşı ile birlikte tüm bu hammaddelerin fiyatları yükseldi.
Araba üretiminde önem taşıyan paladyum, yonga imalatında kullanılan neon gazı gibi bazı daha az bilenen emtialarda da (ticareti yapılabilen tüm mal ve ürünlerin genel adı) Rusya en stratejik üretici konumunda.
Rusya-Brezilya Benzerliği
Tüm olguları sıraladıktan sonra, sorarsak: Bir çok hayati emtianın dünya fiyatlarını etkiler konumda üreticisi olmak, Rusya’yı emperyalist yapmaya yeter mi?
Rusya`nın ABD öncülüğündeki emperyalist kampla -askeri gücü bir yana bırakılırsa- rekabet edebilecek gücü yoktur. Petrol ve doğalgaz ağırlıklı doğal kaynaklarını emperyalist pazara pazarlamak dışında, emperyalist sayılmak için gereken ekonomik birikim ve sömürü mekanizmaları kurmayı başaramamıştır.
Bu yönüyle Rusya; ABD ile ekonomisi entegre Meksika’ya değil de daha çok hammadde zengini Brezilya’ya benzetilebilir. Ukrayna ve Gürcistan’a yaptığı askeri müdahaleler buraları ekonomik olarak sömürmek amaçlı değil siyasi ve jeopolitik amaçlıdır.
ABD ve AB emperyalistleri Rusya’nın sınır komşusu ülkelerden işbirlikçi yöneticiler yaratarak Rusya’yı kuşatmak istiyor. Daha önce de belirttik, emperyalistlerin asıl hedefi Rusya’dır. Rusya’nın hem karşılarında rakip olarak büyümesini istemiyorlar, hem de Rusya emperyalistler için sömürülecek çok büyük bir pazardır. Ancak Rusya, öyle kolay yenilip tutulacak bir lokma da değildir. Rusya yeni sömürgeleştirilemediği sürece ABD-AB emperyalistleri için tehdit olarak görülecektir. Ayrıca Rusya’nın ABD-AB emperyalistleri tarafından sömürgeleştirilememesi emperyalizmin özüne aykırıdır.
Bu nedenle Rusya’nın Gürcistan ve Ukrayna’ya müdahaleleri oraları sömürme amaçlı değil, ABD ve AB emperyalistlerinin Gürcistan ve Ukrayna da yarattıkları işbirlikçi iktidarlar aracılığıyla kendisine yönelik kuşatmayı kırmaya yöneliktir.
Gürcistan da, Ukrayna da SSCB yıkıldıktan sonra Rusya’nın kendi sorularıyla boğuşurken ABD-AB emperyalistleri tarafından yeni-sömürgecilik ilişkileriyle bağımlı hale getirilmiş ve Rusya’nın askeri olarak da kuşatılması için NATO’ya katılmak istenen iki ülkedir.
Rusya’nın Gürcistan’a, Ukrayna’ya müdahalesi, Sovyetler Birliği’nden dağılan Kazakistan, Kırgızistan, Türkmenistan, Özbekistan, Tacikistan, Azerbaycan, Ermenistan gibi ülkelerle tekrar geliştirdiği ekonomik, askeri, siyasi ilişkiler özellikle sol tarafından “Rusya da emperyalist” tespitlerinin yapılmasında etkili olmaktadır.
Rusya, Emperyalist Midir? Bunu Emperyalizmin Beş Temel Özelliğiyle İnceleyelim:
Lenin’de Emperyalizmin 5 Özelliği
1- Üretimin ve sermayenin yoğunlaşması, tekellerin ortaya çıkması:
2- Bankaların yeni rolleri ve mali oligarşi
3- Meta ihracından öte sermaye ihracının önem kazanması;
4- Dünya pazarının tekelci kapitalist birlikler tarafından paylaşılması
5- Büyük kapitalist güçler arasında dünya topraklarının paylaşılmasının tamamlanması
Bu beş temel özellik üzerinden Rusya’ya bakalım:
1) Uluslararası kapitalist tekeller arasında Rusya’nın gücü nedir?
Forbes dergisinin 2021 sıralamasında ilk 100’de 39 ABD, 16 Çin, 8 Japon, 5 Alman firmasına karşın 2 Rus firması (Sberbank 51’inci, Rosneft 99’uncu sırada) bulunuyor.
Emek üretkenliğine ilişkin 62 ülke arasında yapılan sıralamada Norveç 1’inci, ABD 3’üncü, Almanya 6’ncı sırada yer alırken, Rusya 40’ıncı sıradaki Türkiye’nin arkasında, 42’inci sırada. Diğer bir ifadeyle, Rusya’da emek üretkenliği ABD’nin %30 civarında seyrediyor (World Population Review, Most Productive Countries 2022).
– Dünya imalat sanayi üretiminde Çin, ABD, Japonya ve Almanya ilk 4 sırayı alırken, Rusya 11’inci sırada.
Çin’in 3 trilyon 868 milyar dolar, ABD’nin 2 trilyon 308 milyar dolar üretimine karşın, Rusya’nın 212 milyar dolarlık imalatı vardı (Macro Trends, Manufacturing Output by Country).
2) Rusya’nın hammadde ve yüksek teknolojili mal ihracatı:
2020 yılında küresel ihracatta Çin 2 trilyon 591 milyar dolar, ABD 1 trilyon 431 milyar dolar, Almanya 1 trilyon 380 milyar dolar ile ilk 3 sırayı alırken, Rusya 331 milyar dolarla 16’ncı sırada. (Statista.com’dan alınmıştır).
Yüksek teknolojili mallar ihracatına; Çin 654 milyar dolarla zirvede bulunurken, onu 210 milyar dolarla Almanya, 193 milyar dolarla Kore izliyor, ABD 156 milyar dolarla dördüncü sıranın ötesine geçemiyordu. Rusya ise 10.2 milyar dolarlık ihracatla, İsrail ve Brezilya’nın altında ancak 29’uncu sırada yer alıyor (indexmundi.com’dan alınmıştır).
3) Rusya’nın Emperyalist Finans Sistemi İçindeki Yeri ve Rus Bankaları
Dünyanın en büyük 100 bankası sıralamasında 21 Çin, 12 ABD, 9 Japon, 6 İngiliz bankası bulunuyor. Rusya’nın sadece bir bankası ilk 100 içinde yer alıyor, (Sberbank) o da 67’nci sırada. Çin’de finans sisteminin bankacılık ağırlıklı olması, buna karşın ABD’de sermaye piyasalarının yani borsa ve tahvil piyasalarının gelişkinliği bu tabloyu ortaya çıkarıyor. Ancak her halükarda Rusya’nın dünya bankacılık sektöründe büyük bir ağırlığı bulunmamaktadır. (advaratings.com sitesinden alınmıştır.)
Doğrudan Yabancı Sermaye Yatırımları ve Rusya
Sermaye ihracı ile ithalinin önemli bir göstergesi olarak bir ülkenin yurtdışındaki toplam Doğrudan Yabancı Sermaye (DYS) yatırımlarının ve o ülkeye yapılan DYS’leri ölçü alabiliriz.
Rusya’ya yapılan DYS’lerin toplam stoku 2000 yılında 20.7 milyar dolar iken, 2010 yılında 464.2 milyar dolara yükselmiş, 2020’de 446.7 milyar dolara gerilemiş. Buna karşın Rusya’nın yurtdışına DYS’leri 2000’de 19.2 milyar dolar, 2010’da 336.4 milyar dolar, 2020’de 379.6 milyar dolar şeklinde gerçekleşmiş.
20 yılda çok büyük sıçramalar gözlenmesine karşın, Rusya’nın emperyalist dünya sistemi içindeki DYS’nin ancak %1.07’sini çektiğini, %0.97’sini ise başka ülkelere yatırdığını görüyoruz.
ABD’de 10.8, Çin’de Hong Kong’la birlikte 3.8, Hollanda’da 2.9, İngiltere’de 2.2 trilyon dolarlık DYS yatırımı var. Buna karşın yurtdışına ABD’nin 8.1, Çin’in 4.3, Hollanda’nın 3.8, İngiltere’nin 2.1 trilyon dolarlık DYS yatırımı söz konusu. Bu rakamlarla karşılaştırıldığında DYS yatırımı konusunda da Rusya’nın kayda değer bir güç olduğu söylenemez (UNCTAD, World Investment Report 2021).
Tekeller Sıralamasında Rusya
Dünyanın piyasa değerine göre en büyük 100 çok uluslu şirketi içinde ABD’nin 59, Çin’in 14, İsviçre, Hollanda ve Japonya’nın 3 şirketi var. Bu listede Rusya’nın hiçbir şirketi yok. Rusya’nın en büyük şirketleri 67 milyar dolarla Gazprom ve 40 milyar dolarla Lukoil’dir.
Buna karşılık dünyanın 100. büyük şirketi Belçikalı Anheuser Busch’un piyasa değeri 128 milyar dolar. Rusya’nın bu kategoride de büyük bir ağırlığının bulunmadığını görmekteyiz. Tüm bu veriler Ukrayna savaşı öncesine ait verilerdir. (visualcapitalist.com Temmuz 2021).
Emperyalist Dünyanın Servet Birikimi ve Rusya’nın Durumu
İsviçre bankası Credit Suisse’nin yayımladığı 2021 yılı Küresel Zenginlik Raporu’na göre hisse senetleri, tahviller, yatırım fonları, banka hesaplarını içeren ülkelerin kişi başına serveti İsviçre’de 674, ABD’de 505, Avustralya’da 484, Fransa’da 299, Japonya’da 257, Çin de 68 bin dolar. Rusya’da ise 27 bin dolar dolaylarında. ABD dünyadaki toplam servetin yüzde 30.20’si, Çin yüzde 17.90’ına sahipken, Ruslar ancak yüzde 0.73’ünü ellerinde tutuyor.
Lenin’in “emperyalizm, sermaye ihracının büyük anlam kazandığı finans kapital ve tekeller çağıdır” önermesinden hareket edersek, Rusya’nın sermaye ihracı temelinde ağırlığının olmadığını görmekteyiz.
4) Rusya’nın Askeri Ağırlığı
Rusya’nın gücünü açıkça hissettirdiği alanların başında silahlanma geliyor. 1949’dan beri nükleer silahlara sahip bulunan Rusya, Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü 2021 Yıllığı’na göre, dünyada en fazla savaş başlığına sahip ülke.
ABD’nin üslere yerleştirilmiş ve ateşlenmeye hazır 1800, Rusya’nın 1625 savaş başlığı bulunurken depolanmışlar da dahil savaş başlığı stoku ABD’de 5550, Rusya’da 6255. Hemen arkalarından gelen Çin’in o da aktif olmayan sadece 350 savaş başlığı var.
Silah satışlarında da ABD ile Rusya büyük farkla ilk iki sırayı alıyor.
ABD dünya silah satışlarında 2011-15 aralığındaki yüzde 32’lik ağırlığını 2016-20 döneminde yüzde 37’ye çıkarırken; Rusya’nın aynı dönemlerde, yüzde 26 olan ağırlığı yüzde 20’ye gerilemiş. Rusya’nın en önemli pazarları yüzde 2`yle Hindistan, yüzde 18’le Çin ve yüzde 15’le Cezayir.
Farklı bir sınıflandırmayla Rusya; yüzde 49’la Hindistan, yüzde 41’le Mısır, yüzde 77 ile Çin, yüzde 69’la Cezayir, yüzde 66’yla Vietnam, yüzde 89’la Kazakistan ve yüzde 99’la Belarus’un ana silah tedarikçisi. (SIPRI Fact Sheet Mart 2021, Trends in International Arms Transfers 2020).
ABD’nin 70’in üzerinde ülkede 800’ü aşkın askeri üssü bulunuyor. Rusya’nın ise 10 ülkede 21 askeri üssü var. Suriye Tartus’taki deniz üssü stratejik bir öneme sahip. Eski Sovyetler Birliği üyesi ülkeler dışında da Sudan ve Eritre’de askeri tesisler bulunduruyor.
Rusya silahlanma bütçesi açısından da dünyada üçüncü sırada yer alıyor. Yıllık 61.7 milyar dolarlık askeri harcamaları, en büyük müttefiki Çin’in 252 milyar doları ile toplanınca 314 milyar doları buluyor. Ancak bu rakam bile ABD’nin 778 milyar dolarlık bütçesinin yarısına bile ulaşamıyor. Rusya’nın hemen arkasında 45-60 milyar dolar harcama aralığında İngiltere, Suudi Arabistan, Almanya, Fransa, Japonya, G.Kore tam 6 ülke yer alıyor.
Rusya’nın yakın tarihte hinterlandında (etki alanının art bölgesi) kabul ettiği Gürcistan, Ukrayna, Moldova ve Yugoslavya’ya askeri müdahalelerde bulundu. Ancak bu müdahaleler bu ülkelerin yeraltı-yerüstü zenginliklerini ele geçirip, ekonomik sömürü mekanizmaları kurmak amaçlı değil, bu ülkelerin kendini kuşatmak isteyen ABD-AB emperyalistlerinin politikalarını bozmak için jeostratejik amaçlı operasyonlardır.
Sonuç Olarak;
1-Rusya devlet başkanı Vladimir Putin’in yaptığı çeşitli açıklamalarında yayılmacı özlemleri olsa da, bu Rusya’nın emperyalist olduğu anlamına gelmez.
2- Bugünkü Rusya askeri gücü dışında, rakamların ortaya koyduğu gibi emperyalist tekellerin ve finans kapitalin rekabet sistemi içerisinde söz sahibi olacak bir güce sahip değil.
3-Etki alanındaki ülkelere de, sermaye ihraç ederek, kar ve sömürü mekanizmaları kuracak bir noktaya da gelememiştir.
4-Rusya, sadece petrol ve doğalgaz piyasasında önemli güçlerden biri olarak dengeleri etkileyen ülkeler arasındadır.
5-Tüm bu nedenlerle niyetinden bağımsız, bugün Rusya’yı emperyalist diye niteleyerek, ABD-AB-Japonya’nın başını çektiği emperyalist kanka aynı kefeye koymak doğru değildir.
6- Rusya elbette kapitalist sistem içinde, kapitalist ekonomiye sahip bir ülkedir. Ancak bu sistem içinde emperyalist kampta değil, emperyalistler için kurtlar sofrasındaki “kuzu” misali, yeni-sömürgeleştirilmek istenen devasa bir pazardır.
7-Emperyalistler, 17 milyon 400 bin kilometre kare olan bu toprakları tamamen denetimleri altına alamadıkları sürece krizleri derinleşecek ve dünya hakimiyetlerini kuramayacaklardır.
8- Rusya, 2000’lerin başından itibaren ekonomik olarak hızla toparlanmış ve bunu da başka ülkeleri sömürerek değil, birincisi; ABD-AB emperyalistlerine olan bağımlılığını adım adım keserek, ikincisi; SSCB döneminden kalma ağır sanayi ve her türlü teknik, bilgi birikimine sahip olmaları, üçüncüsü; çok zengin doğal kaynaklara sahip olmaları ve bunları kendi olanaklarıyla çıkartıp hammadde olarak ihracıyla sağlamıştır. Rusya, halen sahip olduğu hammaddeleri işleyerek ihraç edebilecek olanaklara sahip değildir.
9-Rusya, petrol, doğalgaz, bakır, nikel, alüminyum ve birçok tahıl ürünü gibi dünya için stratejik öneme sahip ürünlerin dünyadaki en önemli üreticisi ve ihracatçısıdır. Bu yanıyla bütün dünya pazarlarını etkileyecek bir güce sahiptir. Rusya’nın bu gücü Ukrayna müdahalesinden sonra çok daha iyi görülmüştür. Rusya’yı yaptırımlarla köşeye sıkıştırmaya çalışan emperyalistler kendileri çok daha büyük zarar görmektedirler.
10-Bu yanıyla Rusya, ABD’nin başını çektiği emperyalist kamp tarafından mutlaka dize getirilmesi gereken bir güçtür. Nitekim Joe Biden ABD başkanı seçildikten sonra Rusya’yı “baş düşman” ilan ederek birinci sıradaki hedefine koymuştur.
11-Ukrayna Savaşı’nın altında yatan asıl neden budur. ABD, işbirlikçi Ukrayna yönetimini bir maşa gibi kullanarak Rusya’yı bu amacı doğrultusunda askeri ve ekonomik olarak yaptırımlarla dize getirmek istemiştir. Ukrayna burada ABD’nin bu amacına ulaşmak için kullandığı bir piyondan ibarettir.
12- Rusya’nın Ukrayna’ya müdahalesi, Rusya’nın emperyalist etmelerinin sonucu değil, ABD’nin bu saldırısını engelleme amaçlıdır.
Kimi yorumcular “ABD Rusya’yı tuzağa çekti” şeklinde yorumlar yapıyor. Bu yorumlar, yüzde 95 ABD’nin tekelinde olan emperyalist medyanın ideolojik etkisinde kalınarak yapılan yorumlardır.
Rusya, Ukrayna’ya müdahalesiyle ABD emperyalizminin planlarını bozmuştur.
13- ABD, Dünya imparatorluğunun yıkılmasını önlemek için tüm gücüyle Ukrayna üzerinden Rusya’ya saldırısını dürdürecek ve Rusya’yı dize getirmeye çalışacaktır. Ayrıca ABD sadece Ukrayna üzerinden değil, Rusya’nın sınır komşusu tüm ülkelerden Rusya’yı kapatmak için fırsatını buldukça saldırılarını sürdürecektir. İsveç’in, Finlandiya’nın NATO’ya üye yapılmak istenmesi bu saldırıların parçasıdır.
14- ABD’nin dünya imparatorluğu 2005 yılında Irak ve Afganistan direnişleriyle sarsılmış, Suriye ve Yemen direnişleriyle yıkılmıştır. Bu süreç içinde ABD-AB emperyalist bloğunun karşısında ekonomik, siyasi, askeri olarak başta Çin, Rusya olmak üzere yeni güçler belirmiştir.
ABD ekonomik olarak da dünya liderliğini Çin’e kaptırmak üzeredir. ABD hegemonyasındaki emperyalist sistem, ABD’nin bu hegemonyayı yitirme sürecinde yeni bir kamplaşma sürecine girmiştir.
Ukrayna savaşı bu sürecin başlangıcıdır.
Bu savaşın ortaya çıkarttığı çelişkiler halklar nezdinde nereye evrilir şimdiden bir şeyler söylemek yanlış olur. Ancak şunu söyleyebiliriz; halklarla egemenler arasındaki çelişkiler daha da derinleşecektir.
Emperyalist-kapitalist sistemin Dünya halkları için açlık, yoksulluk, sefalet, savaşlar, ölüm ve çok büyük bir yıkım olduğu bir kez daha kanıtlanmıştır.
Halkların tek kurtuluş yolu sosyalizmdir. Dünya barışını sağlayacak olan da sosyalizmdir.
*COMECON, karşılıklı yardımlaşma konseyi anlamı taşımaktadır. Aralarında Sovyet Rusya’nın ilk sırada bulunduğu Polonya, Macaristan, Romanya, Bulgaristan’ın bulunduğu bir konseydir. 25.01.1949 tarihinde Sosyalist ülkeler arasında kurulan bir Ekonomik Destek işbirliğidir.