(Halk Okulu 124. sayısından alınmıştır).
Bugün Rusya’nın Ukrayna’ya askeri harekât düzenlemesi dünyanın gündemine oturdu.
Ukrayna şu anda tarihsel gelişimiyle birlikte nasıl bir yer?
Orası kendi içinde faşistlerin ve anti-faşistlerin hep çatıştığı bir yer.
Ve faşistlerin arkasında emperyalizm var.
Ve antifaşistler orada varlığını sürdürmek istiyor.
Orada Rus halkıda var ve onlarda baskı altında. Ukrayna’daki faşist, Neo-Nazi denilen, emperyalist
destekli yapılanma, Zelenski denilen soytarıyı başa getirerek tezgâhlanan bir darbeydi.
Şimdi Rusya geldi, Ukrayna’yı işgal etti, Ukrayna kendisini savunuyor demek doğru değil.
Başçelişki emperyalizm ve dünya halkları arasındadır. Oradan bakmak lazım.
Biz tabiki Donbas’daki anti-faşist güçleri destekliyoruz.
Asıl olarak emperyalizmin sömürü, talan ve işgal politikası olduğunu görmek lazım.
Halka neler yapılıyor? Ki bunun da Nazi Almanya’sına kadar dayanan faşist kökleri de var.
Neler yaşandı, neler oldu?
Ukrayna’da emperyalizmin bin bir oyunu tezgâhlandı.
Bizler anti-emperyalistler olarak asıl anti-faşist mücadeleyi ve Kırım ve Donbas’da olduğu gibi, halkların
kendi kaderinin tayin hakkını savunuyoruz.
Daha öncesinden emperyalizmin Suriye, Afganistan, İrak’a askeri olarak saldırmasına, ne uluslararası hukuk, ne de insan haklarını ağzına almayanlar, bugün Ukrayna için kıyametleri koparıyorlar.
Onlar kendi sınıf karakterlerine uygun olarak riyakâr ve ikiyüzlüler.
Bu Noktaya Nasıl Gelindi? Daha Öncesinden Ne Oldu?
Donbas’da 8 Yıldır Neler Yaşanıyor? Birazda olayın köklerine inip, Maydan’daki darbeden bugüne kadar yaşananları aktaracağız.
O dönem Avrupa Birliği eski Doğu Blok ülkelerini
Avrupa Birliğine dâhil etmek için müzakereler sürdürüyordu, Ukrayna bu ülkelerden birisiydi.
JANOKOVİÇ’E KARŞI DARBE
Kasım 2013 yılında, o dönemin Başbakanı Janokoviç Ukrayna’ya AB tarafından dayatılan şartları pek uygun bulmadı.
Bir daha üzerine düşünmekistediğini söyledi.
AB UKRAYNA’DAN ÜYELİK İÇİN NEYİ ŞART KOŞUYORDU?
Rusya ile ticari ilişkilerini kesmesini. Bu da ticaret hacminin yüzde 50’sini, yani yarısını ortadan kaldıracağı
anlamına geliyordu.
Emperyalizm Ukrayna üzerinde özel olarak duruyordu.
Soros, “turuncu devrim” adı altında, işbirlikçi bir iktidar kurmaya çalıştı.
Turuncu devrimin baş kahramanlarından biri olan
“Timoçenko” diye bir kadındı. Soros’un gözbebeği Timoçenko “maalesef” yolsuzluk yapmış ve yargılanmıştı.
Bundan dolayı hapis cezasına çarptırılmıştı.
Ancak Avrupa Birliği müzakerelerde bunu öne sürüyordu. “Zavallı Timoçenko’ya eziyet ediliyor,
insan haklarına uyulmuyor, beli rahatsız ama ameliyat için Almanya’ya gönderilmiyor”… acaba hangi tutsak
“ameliyat” veya “tedavi” olmak için yurt dışına gönderiliyor, böyle bir şey nerede görülmüş?
Ancak bunlar AB’ye üyelik müzakerelerinde bahane olarak gösterildi. Riga’da, Merkel, Baruso gibi devlet
başkanları başta olmak üzere Ukrayna’nın üyeliğini çok onaylamadığını söylediler.
Rusya yanlısı olarak bilenen Janokoviç kendisini bu kıskaçdan kurtarmak istedi.
Hem AB, hem de Rusya ile ilişkilerini zedelemeyecek bir formül bulmaya çalıştı.
AB emperyalizmi kendisine tam anlamıyla biat edilmesini istiyordu. Janokoviç’in bir dediklerini iki
etmemesi siyasi olarak onun ölüm fermanıydı.
Çığırtkan medyayı da yanına alarak, “Janokoviç anlaşmayı bozdu” diye anti propaganda yapmaya
başladılar. Emperyalizm artık düğmeye basmıştı. Diğer yandan 22 Kasım 2013 yılından itibaren
Kiev’deki “bağımsızlık meydanında”, Maydan’da, sözümona “sivil toplumcular”, Janokoviç’e karşı gösteri yapmaya başladı.
Bu gösterileri ABD-Hollanda’lı bir internet haber portali tarafından 7/24 canlı yayınlanıyordu.
Bu sivil toplumcular gittikçe milliyetçi, hatta Neo-Nazi yapılanmaya büründü.
Naziler işi iyice abartıp, polisin gözünün önünde askeri eğitim yapıyorlardı.
Polis kararsız davrandı, Nazileri dağıtamadı. Devletin de kararsızlığından cesaretlenerek, Şubat
ayında artık “iç savaş” havası esiyordu. Faşistler ve anti-faşistler birbirleriyle çatışıyordu.
MAYDAN OLAYLARI
Darbe adım adım hazırlanıyordu. 19/20 Şubat 2014 yılında Almanya, Polonya ve
Fransa Dışişleri Bakanları Janokoviç ve “muhalefet” ile masaya oturup “sorunu çözmek için”, toplantı yaptılar.
21 Şubat’da anlaşmaya vardılar, Janokoviç aslında direnmedi, teslim oldu.
Şu kararlar alındı: Anayasa “reformu”, yeniden seçim… hepsine tamam dedi, imzalar atıldı.
Ondan sonra olup bitenler için, “Janokoviç apar topar kaçtı” diye yalan haberler çıkartıldı.
Oysa Janokoviç Harkov kentinde uzun süre önce planlanan bir parti kurultayı için yola çıkmıştı.
MAYDAN’DAKİ ÇATIŞMALAR ve ÖLÜLER
Ortada bir anlaşmazlık, sorun vs yoktu.
Janokoviç kendi aleyhinde olan imzayı neden atmıştı? Çünkü 20 Şubat’da Maydan’da çatışmalar ve
ölüler vardı.
Çatışmayı kim başlattı? Maydan’ı işgal eden Naziler. Silahlanıp, Ukrayna’nın askerlerine ve polislerine
ateş açtılar. Bunun üzerine devletin kolluk kuvvetleri karşılık verdi ve ölüler meydana geldi. 100 gösterici hayatını kaybetti.
Bu çatışmalardan Janokoviç’i sorumlu tuttular ve ağır baskı yaptılar.
Tabi bu gerçekten böyle mi? Adli Tıp raporları kurşunların ve çıkan yangının bir kısmının, ABD’nin
tuttuğu faşist silahlı güçlerin çıkarttığını kanıtlıyor.
Onların işgal ettiği “Ukraina” otelinden ateş ettiğini ağaçların ve yapraklarının üzerindeki izlerden belli
oluyordu.
Ukrayna devleti ağaçları keserek, bu delilleri yok etti.
Emperyalizme asla güven olmaz.
Bir yandan imzalar atarlar, diğer yandan arkadan iş çevirirler.
Daha imzalar kurumadan, “Maydan’daki muhalefet”, iktidar binasını bastı ve Janokoviç’i devirdi.
Devlet ciddiyeti ve ilkelere bağlılık gereği bu anlaşmaya imza atan garantör ülkelerin mevcut
iktidarının devrilmesine karşı çıkmaları, yeni iktidarı tanımamaları gerekirdi. Ancak suskunluklarıyla
onaylamış oldular.
Sustular, çünkü ABD o kadar beklemek istemiyordu.
O dönem basına sızan ABD Büyükelçisi Jeffrey Pyatt ve Victoria Nuland arasında geçen bir telefon
görüşmesi bunu kanıtlıyor.
Ocak ayından itibaren “Batı’lı” siyasetçiler zaman zaman Maydan meydanına gidip, “muhaliflere”
desteklerini sundular. Polonya’lı eski Bakan, Alman Dışişleri Bakanı, ABD Dışişleri Bakanlığı için çalışan
Victoria Nuland gibi.
Maydan’da barikatlar kurulmuştu ve barikatın arkasında Batı Ukrayna’dan getirilen, günde 20 Dolar
maaş alan, silahlı faşistlerdi.
Janokoviç’in devrilmesi o dönemin kanunlarına göre de darbeydi.
Hukuk, uluslararası hukuk ve insan haklarını hiç dillerinden düşürmeyen ikiyüzlü emperyalizmin
temsilcileri ve borazan medyası, bunu hiç gündeme getirmedi.
Neden darbe? Çünkü o dönemin Ukrayna yasalarına göre bir başkanı görevinden almak için, mahkeme
kararıyla yargılanması, hasta olması veya ölmesi gerekirdi.
Janokoviç’in bu darbeden sonra Donbas’a gidip, Rusya’ya kaçtığı tahmin ediliyor.
UKRAYNA HEP ÇIBAN BAŞIYDI
UKRAYNA’NIN FAŞİZM İLE ÖZEL BAĞI
20 Şubat 2014 yılında Naziler kullandığı silahları nereden buldular?
Ordunun silahlarını kullandılar. Ukrayna’da ordu ve polis yerel iktidar tarafından yönetiliyordu. Kiev ve
genel olarak Batı Ukranya’da bunlar faşistlere yakın yapılanmalardı.
Ukrayna Sovyet döneminde de faşistlere yakınlığı ve işbirliği ile çıbanbaşıydı. 1939 yılında Sovyetlere dahil
olmasıyla birlikte, 1939-1950’e kadar faşist Nazi yapılanmalar ile iç savaş sürdü.
Faşistler çok açık bir şekilde Nazi Almanya’sıyla işbirliği yaptılar. Yani Sovyetler bir yandan Leningrad,
Moskova meydanlarında Hitler’in katil sürüsüne karşı vatan savunması yaparken, koynundaki yılan olan
Ukrayna’da da çatışmak zorunda kaldılar.
Ukrayna’daki kolluk kuvvetlerin yerel yapılanması, Doğu Ukrayna’da da Rusya yanlısı ve anti-faşist bir
örgütlenmenin gelişmesini sağladı.
1950’den sonra Ukrayna Sovyetlerin en zengin ve en fazla desteklenen devletlerinden biriydi.
Sovyetlerin çöküşünden sonra ilk iş olarak bu ruhsal birliğe son verdi işbirlikçi iktidar.
Halkı milliyetçilik ve din üzerinden kışkırtıp, bölüp parçaladı emperyalizm.
Bugünkü Ukrayna’da, emperyalizmin kuklası olan, Nazi Zelenksi iktidarda.
Bunun ne boyutlarda olduğunu göstermek için, daha 02 Ocak 2019 “Sol” isimli bir haber portalında çıkan
haberden alıntı yapıyoruz:
Bandera’nın doğum günü ulusal bayram ilan ediliyor:
“İkinci Dünya Savaşı döneminde ülkeyi işgal eden Nazi Almanyası ile işbirliği yapıldığı bilinen Ukrayna
milliyetçi hareketinin lideri Stepan Bandera’nın Ukrayna yönetimince resmi bayram ilan edilen doğum
günü ülke genelinde yönetim tarafından düzenlenen etkinliklerde kutlandı.
Kiev’in merkezinde düzenlenen yürüyüşte binlerce kişi, ellerinde meşalelerle Ukrayna bayrakları taşıdı ve
Bandera yanlısı sloganlar attı.
Ülkenin batısındaki Lviv kentinde de Kiev’dekine benzer bir kutlama etkinliği gerçekleştirildi.
AŞIRI SAĞCI PARTİLER DESTEKLİYOR
Sputnik’in haberine göre İkinci Dünya Savaşı’ndaki Alman işgali sırasında Nazilerle işbirliği yapan Ukrayna
Kurtuluş Ordusu lideri Stepan Bandera’nın doğum günü, özellikle Sağ Sektör ve aşırı sağcı Svoboda partisi
sempatizanları tarafından kutlanıyor.
Aralık ayında Ukrayna parlamentosu Yüksek Rada’da 2019’da yapılacak resmi kutlamaları için kabul edilen
kararnamede döneminin Ukraynalı faşist Stepan Bandera’nın 110. doğum günü de yer almıştı.”
KIRIM’IN UKRAYNA’DAN KOPUŞU
2014 yılında Ukrayna ve Rus halkın arasını açmak için, emperyalizm Kırım’ı kullanmak istedi.
Ancak evdeki hesap çarşıya uymadı. Dimyat’a pirince giderken, evdeki bulgurdan oldu.
Ukrayna ve Rus halkının arasında düşmanlığı körüklemek için başa gelen işbirlikçi faşist iktidar, 2010
yılında çıkartılan, “Rusça’yı ve Ukraynaca’yı” eşitlendiren yasayı kaldırdı.
Yeni Parlamento’nun bir diğer hamlesi ise, Rusya’nın Kırım’da inşa ettiği ve 2042 yılına kadar süresi olan
Karadeniz filosunu dağıtmak istedi.
O döneme kadar Putin, Rusya olaylara seyirci kalmıştı, fazla müdahale etmedi.
En fazla yaptığı, Janokoviç iktidarına parasal destek vermekti.
Ancak halkın yaklaşık yüzde 80’ı Rus olan ve bu Nazi yapılanmayı onaylamayan Kırım’lılar kendileri harekete geçti.
Neo-Nazi, Rus düşmanı, emperyalizm ile işbirlikçi Ukrayna devletinin daha fazla bir parçası olmak
istemiyordu. Bunun için hemen Mart ayında 2 tane önemli referandum yaptı.
Birincisi Ukrayna’dan kopuşunu, ikincisi Rusya Federasyona katılışını içeriyordu.
İkisi de çok büyük bir hızla gerçekleşti. Kırım böylece Rusya Federasyona bağlandı.
Kırım böyle bir referandumu ilk defa yapmıyordu.
Aynısını 90’lı yıllarda, benzeri bir sonuçla yaptı.
Sadece bunu kimse dikkate almamıştı.
Teorik olarak ikinci referandum uluslararası hukuka uygun değildi.
Ancak Janukoviç yerine Poroşenko’nun iktidara getirilmesi de pek uluslararası hukuka uygun olmadı.
Kendileri yaptığında iyi, Kırım yaptığında yanlış gibi bir çifte standart kabul edilemez tabi ki.
Emperyalizmin borazanlığını yapan medya, Ukrayna’nın doğusunda ve güneyinde anti-Maydan
hareketinin varlığından hiç bahsetmedi.
Maydan’da tezgahlanan faşist darbeye karşı çıkan, silahlı “savunma ekiplerin” kurulduğunu hiç haber
yapmadı.
O ana kadar pasif kalan Rusya palas pandaras Kırım’ın kendi ülkesine dâhil olmasını kabul etti. Kabul
etmeseydi, Karadeniz’de hegemonyasını kaybedecekti. Kuşkusuz Ukrayna’ya kalsaydı, Rusya’yı çıkartıp, oraya NATO’yu yerleştirirdi. Bu da NATO’nun Rusya’nın burnunun dibine kadar gelmesi anlamına gelirdi. Bunlar ABD emperyalizmin bütün planlarını alt üst etti. Kırım’daki Rus filosunu kovup, kendi askeri üssünü
kurmak istiyordu. Bununla ilgili NATO planları ortaya çıktı. Kırım’ın Rusya Federasyona dahil olmasıyla,
hesapları bozuldu. Donbas’daki gelişmeler daha da bozacaktı.
ULUSLARARASI HUKUK
Emperyalizm elbette feryadı figan, “uluslararası hukuka” sarılıyor.
İster Kırım, ister Donbas’da buna sarılıyor. Tabi bunu yaparken emperyalizm özü gereği ikiyüzlü
ve çifte standartçı davranıyor. Maydan’daki, Suriye’deki, İrak’daki, Libya’daki,
Afganistan’daki uluslararası hukukun çok açık ihlalı asla mevzu bahis edilmezken, burada akıllarına geliyor.
Kırım’ın veya Donbas’ın Ukrayna’dan kopup, bağımsızlığını ilan etmesi, hatta Rusya’ya dâhil olması
uluslararası hukuku ihlal ediyor mu?
2011 yılında Uluslararası Adalet Divanının “Kosova” kararı var ki, bunun sayesinde fazlasıyla kapsıyor.
O zamanlar emperyalistlerin çıkarına uygun olduğu için, Kosova’nun Yugoslavya’dan ayrılmasını
uluslararası hukukun ihlali olarak görmediler. 08 Ekim 2008 yılında bu konu Lahey’deki
Uluslararası Adalet Divanına taşındı. 22 Haziran 2010 yılında Lahey’deki mahkeme, Kosova’nun bağımsızlık
ilanı uluslararası hukuku ihlal etmiyor” şeklinde kararverdi. Kosova için geçerli olan, her yerde, yani Kırım ve Donbas içinde geçerlidir.
DONBAS
Faşist darbeye karşı duruş Lugansk ve Donesk Cumhuriyetlerinden ibaret olan Donbas denilen yerde
de gerçekleşti. Donbas’daki anti-faşist muhalefete karşı, işbirlikçi
faşist Ukrayna iktidarı Nisan 2014’de “anti terör” operasyonu yapmak için orduyu gönderdi.
Ancak hiç beklemediği bir şey oldu. “Kardeş kanı dökmek istemeyen” Ukrayna askerleri, silahlarıyla
birlikte Donbas saflarına geçti.
RUSYA DONBAS’I BAĞIMSIZ DEVLET OLARAK TANIDI
Rusya neden böyle bir adım attı? Buna neden gerek duydu?
Çok basit bir nedeni var: Ukrayna ordusu 8 yıldır Donbas’a irili ufaklı saldırılarda bulundu. Bu saldırılarda
13 bin kişi hayatını kaybetti. Ancak son haftalarda Ukrayna Donbas’ı adeta yaylım
ateşine tuttu, Donbas halkının başına bombalar yağıyordu. Donbas’daki halkın kanının akmasını
durdurmak için, Rusya en sonunda bu adımı atmak zorunda kaldı.
Şunun altını çok kalın bir şekilde çizmek lazım:
Rusya 8 yıl boyunca, Donbas’ın tüm ısrarlı taleplerine rağmen, böyle bir adım atmadı.
Emperyalist medya Rusya’yı “uluslararası hukuku ihlal etmekle suçlarken, Ukrayna’nın Donbas halkını
katlettiğini tek bir kelimeyle ağzına almıyor.
2014 yılında 3 garantör ülkenin teminatıyla Donbas’daki savaşı durdurmak için, Ukrayna ve
Donbas’lılar arasında “Minsk anlaşması” imzalandı. Bu imzayla birlikte anlaşmanın kendisi “BM garantörlüğü altında uluslararası hukukun” bir parçası oldu.
Böyle olmakla birlikte, Rusya dışında kimse Minsk anlaşmasının gereğini yerine getirmedi.
13 maddeden ibaret olan Minsk anlaşması neyi içeriyordu?
En başta ağır silahları Donbas’dan çıkarmayı. Bunu her iki tarafta yapmadı.
Sonra da en başta Donbas’dakileri “muhatap” alıp, sorunu diyalog yoluyla çözmeyi.
Ukrayna bunu 8 yıl boyunca bir kere bile yapmadı. Donbas’daki temsilcileri asla muhatap almadı.
Minsk anlaşmasına göre, Ukrayna anayasasında bir değişiklik yapılıp, Mart 2015’e kadar o bölgenin özerkliğini garantileyecekti.
AGİT gözetiminde 2015’un sonuna kadar yerel seçimlerin yapılmasını sağlayacaktı.
Donbas’daki anti-faşistlerin ceza yaptırım gibi kaygıları olmaması için, Genel Af’da çıkarması gerekiyordu.
Ukrayna altına imzasını attığı Minsk anlaşmasına uysaydı, Donbas’da 2015’den beri barış sağlanmış
olurdu. Ukrayna hiçbir zaman uymadı. Ekim 2021 yılında, garantör ülke olan Almanya ve Fransa, “Ukrayna’nın artık Donbas’lılar ile görüşmesinin bir gereği kalmadığını” söyleyerek Minsk anlaşmasını gömdüler.
Ancak buna rağmen suçlanan taraf hep Rusya olmuştur.
MİNSK ANLAŞMASINI KİM İHLAL ETTİ? ULUSLARARASI HUKUKU KİM İHLAL ETTİ?
Şunu başta belirtelim: Şu anda uluslararası hukuk denilen şey, emperyalizmin hukukudur ve biz anti-
emperyalistleri bağlamaz. Ama yinede olayları bütünlük içinde değerlendirmek
için, konuyu inceleyelim.
Minsk anlaşmasının 13 maddesinin hiç birinde, “Rusya Donbas’ı bağımsız devlet olarak tanımamalı”
diye bir ibre yok. Ki Rusya garantör ülke, anlaşmanın bir parçası değil zaten.
Ancak bundan bağımsız olarak Rusya Donbas’ın bağımsızlığını tanıyarak Minsk anlaşmasını gömdü mü?
Uluslararası hukuku ihlal etti mi?
Bir yerde evet, Donbas’ı tanımakla Minsk anlaşması öldü. Çünkü artık Ukrayna’ya geri verilmesinin zemini
ortadan kalktı. Ama ihlal eden “en son ülke” Rusya oldu…
Peki, uluslararası hukuku ihlal etti mi?
Hem evet, hem hayır.
Uluslararası hukuk iki ilkeyi öngörüyor. Bu iki ilke birbirleriyle çelişiyor.
Birisi ülkenin toprak bütünlüğü. Diğeri Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı.
Donbas neden bağımsızlğını istedi? Çünkü Kiev’de emperyalizmin darbeyle başa getirdiği faşist, neo-nazi
bir iktidar var. Donbas’lılar ise anti-faşist bir kopuşu gerçekleştirdiler.
ODESSA KATLİAMI
Ukrayna’nın Odessa ve Charkiv kentlerinde de benzer bir anti-faşist muhalefet odağı vardı.
Odessa’nın Kulikov Meydanı’nda anti-Maydan gösterileri yapılıyordu.
Ancak Ukrayna, bu iki şehiri de kaybetmeye hiç niyeti yoktu. Her ne pahasına olursa olsun, onların
kopuşunu engelledi. Bunu eli kanlı faşist katil sürüsünü kullanarak yaptı.
Anti-faşist muhalefetin karargahı bir sendika binasıydı.
Tıpkı Sivas katliamında yaptıkları gibi, faşist bir güruh tarafından bina yakıldı.
Tıpkı 19 Aralık katliamında gibi insanlar diri diri yakıldı.
Ne itfaiye, ne belediye… kimse yangını söndürmeye çalışmadı.
48 insan katledildi.
Rusya Ukrayna’ya karşı yaptığı askeri operasyonu bir yanıyla da “Nazilerden arınma” olarak
gerekçelendiriyor.
RUSYA KUŞKUSUZ SOVYETLER DEĞİL VE PUTİN’DE ELBETTE SOSYALİST DEĞİL.
ANCAK UKRAYNA’DAKİ NAZİ VE EMPERYALİZMİN İŞBİRLİKÇİ İKTİDARININ, BAŞTA ABD EMPERYALİZMİN
ve NATO’NUN ÇIKARLARINI SAVUNDUĞU AÇIK.
BİZ ANTİ-EMPERYALİSTLER OLARAK NATO’NUN UKRAYNA’DAN ÇIKMASINI ve FAŞİST GÜÇLERİN
DAĞITILMASINI SAVUNUYORUZ.