Mahirleri Savunduğu İddiasındaki 40 Örgütten Bugüne; “Bu tarih… mücadelenin kanla yazılan tarihidir.”
Kızıldere üzerine, Mahirler üzerine lehte ve aleyhte, olumlu ve olumsuz, iyi ve kötü çok şey söylendi ve kuşkusuz, söylenmeye devam edilecek. Bu da doğaldır; çünkü, 30 Mart dünde kalmış bir tarih, Kızıldere, dünde kalmış bir olay değildir. 30 Mart, Türkiye tarihini bu kadar derinden ve uzun süreli etkileyen ender tarihlerden biridir.
Kimin hangi açıdan baktığına bağlı olarak birçok Kızıldere tasvir edildi.
Karşı-devrim onlar hakkında bugüne kadar ne söyledi?
Onları kötülemeye, halktan kopuk bir avuç maceracı olarak, amaçsız “teröristler” olarak göstermeye çalıştı. Onları önce katledip, sonra tarihe gömmeye çalıştı. UNUTTURMAYA çalıştı.
Faşizmin, Mahirler ve Kızıldere konusundaki politikaları tam bir başarısızlıktır. Amaçladıklarının hiçbirini başaramadılar. Burjuvazi, belli kesimlerde “terörizm” demagojisini hakim kılmayı başardı belki; fakat Türkiye halkları nezdinde Mahirler’i mahkum etmeyi başaramadı.
Cahil veya okumuş, Türkiye halkları nezdinde Mahirler, bu vatan için canlarını vermiş yiğitlerdir. Mahirler’in siyasi düşüncelerini doğru veya yanlış bulmalarından bağımsız olarak böyledir bu.
THKP-C KÖKENLİ VEYA O İDDİAYA SAHİP 40 ÖRGÜT!
Solda da Mahirler üzerine çok şey söylendi.
Mahirlerin devrinin geçtiğini söyleyenler, Mahirleri savunanlar, savunduğu iddiasında olanlar, Mahirler’e yönelik sempatiyi kendi saflarına çekmek üzere faydacı tavır belirleyenler…
Dursun Karataş şöyle demişti; “Asla unutmayın. Bu bir tarih yazımıdır. Yaşamayanların, masa başında oturanların, rant elde etmek isteyenlerin tarih yazımı değil; mücadelenin kanla yazılan tarihidir. Asla unutmayın!”
1974-2020 arasında, siyasi arenada, Türkiye’de THKP-C kökeninden gelen veya THKP-C kökenli olduğu iddiasına sahip 40 örgüt yer aldı.
Bunların bazıları şunlardır:
Kurtuluş Grubu; 1974… Militan Gençlik; 1975–76… Devrimci Gençlik; 1975–76… Kurtuluş; 1975–76… Acilciler; 1975–76… Halkın Devrimci Öncüleri; 1976… Halkın Yolu; 1978… Eylem Birliği; 1978–79… MLSPB; 1979… Devrimci Yol; 1977… Devrimci Sol; 1978… Çayan Sempatizanları; 1978… Devrimci Savaş; 1978… Direniş Hareketi; 1978… Devrimci Hareket; 1990’lar… (DHKP-C) Devrimci Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi; 1994… ÖDP; 1996… Halkevleri… EHP; 2004…
Bu 40 örgüt, THKP-C ile şöyle veya böyle bir bağı olduğunu, Mahirler’in devamı olduğunu iddia etti.
İşte burada, Dursun Karataş’ın yukarıda aktardığımız sözündeki “rant elde etmek isteyenlerin tarih yazımı” karşımıza çıkıyor.
Stratejik olarak, çalışma tarzı olarak, fiziken ve ruhen THKP-C ile hiçbir ilgisi olmayan veya bir dönem olmuşsa da sonrasında hiçbir ilgisi kalmayan bir çok kesim, kendisini THKP-C’nin devamcısı gibi göstermek istemiştir.
Çünkü Mahirler, bu topraklarda büyük bir sempati yaratmışlardı. O sempatiden kendine pay kapmak isteyenler, gerçekte Mahirlerin stratejik çizgisiyle, değerleriyle, gelenekleriyle hiç ilgisi olmadıkları halde, savunuyormuş gibi yaptılar.
Ama tarih ve halklar, bunları bir bir ayıkladı.
Yukarıda sözünü ettiğimiz bir kısmının adını, oldukları dönemde bile çok duyan olmadı. Kimileri kısmi gelişmeler gösterseler de, kısa sürede tasfiyecilikleri, inkarcılıkları açığa çıktı.
Bunun sonucudur ki, bu 40 örgütlük listeye bakıldığında görülüyor ki; bugün THKP-C çizgisini savunan tek bir örgüt kalmıştır geriye. 1994 yılının 30 Martında kurulan DHKP-C, bu çizginin bugünkü devamcısı olarak hala mücadele arenasındadır.
KIZILDERE, AYDINLIK VE KARANLIĞIN, YENİLGİYLE ZAFERİN İÇİÇE GEÇTİĞİ BİR TARİHTİR.
Kızıldere, nereden bakıldığına ve hangi yanını esas aldığınıza göre, bir çok anlamı ve bir çok yönü içinde taşır.
Kızıldere katliam ve direniştir;
Kızıldere bir KATLİAM’dır. Faşizmin devrimcileri imha politikasının en üst düzeyde kararlaştırılıp uygulandığı bir katliamdır. Açık bir savaş düzeninde, devrimin ordusuyla karşı-devrimin ordusu karşı karşıya gelmiş ve karış-devrim tamamen katletme amacıyla hareket etmiştir. 10 devrimci, bombalarla, kurşunlarla katledilmiştir.
Ve fakat Kızıldere aynı zamanda bir DİRENİŞTİR. Katliam tehdidine, ölüm adeta kesin olmasına rağmen, düşmanın teslim ol çağrılarına “Biz buraya dönmeye değil, ölmeye geldik” sözüyle cevap verilmiştir. Bu cevap, “dönen dönsün ben dönmezem yolumdan” diyen tarihsel kahramanlığın devamı olmuştur.
Kızıldere yenilgi ve zaferdir.
Kızıldere BİR YENİLGİDİR. THKP-C’nin önder yönetici kadroları Kızıldere’de katledilmiştir. Bu katliamla, THKP-C’nin fiziki, örgütsel varlığı dağılmıştır. Parti, bir yenilgi almıştır.
Kızıldere SİYASİ BİR ZAFERDİR. Bu zafer, daha o anda kazanılmıştır. Mahir ve yoldaşları, ölümü seçerek, tarihsel olarak yaşamışlardır. Ölümü seçerek, “kurtuluşa kadar savaş” şiarının altını canlarıyla, kanlarıyla imzalamışlardır. Ölebildikleri için yaşamışlardır. Fiziki yenilgiyi daha o andan siyasi bir zafere çevirmişlerdir. Oligarşinin ordusu, onları teslim alamamıştır.
Kızıldere “bitirdik” ilanı ve “yeniden doğuşun” manifestosudur.
Kızıldere “YOKETTİK, BİTİRDİK” propagandasına malzeme yapılmıştır. 12 mart cuntası yönetimi, Kızıldere katliamından sonra, devrimci hareketi bitirdiklerini ilan etmişlerdir. Ama yanıldıklarının görülmesi için aradan sadece iki yılın geçmesi yetmiştir.
Çünkü, Kızıldere BİR MANİFESTODUR. Orada yazılan manifesto, kısa sürede halka, en başta da gençliğe ulaşmış ve 1974’den başlayarak, katliamın üzerinden sadece iki yıl geçmiş olmasına rağmen, Çayanların yolunda yürüyen yüzbinler ortaya çıkmıştır. Genç parti-cepheliler, Parti-Cephe’nin yeniden inşası için yola koyulmuşlardır.
KIZILDERE SADECE BİR “KAHRAMANLIK” DEĞİL, BİR ÇİZGİ VE BİR GELENEKTİR
Kızıldere’ye “tek yönlü” bakmak, Kızıldere’ye ve Mahirlere yapılabilecek en büyük haksızlık ve en büyük yanlıştır.
Katliamı görüp, direniş yanını görmemek… tek yanlılıktır.
Kahramanlığı görüp, o kahramanlığın kaynağı olan siyasi çizgiyi görmemek.. tek yanlılıktır.
Ve Kızıldere sadece bir “Çizgi” de değildir.
Kızıldere’ye baktığımızda, sadece “PASS (Politikleşmiş Askeri Savaş Stratejisi” adı verilen bir stratejiyi görmek de… tek yanlılıktır.
Kızıldere, 50 yıllık revizyonist geleneği kırıp atarken, yeni değerler yaratmış, yeni geleneklerin tohumlarını atmıştır. O tohumlar büyümüş, serpilmiş ve Türkiye devrimci hareketinin kalıcı geleneklerine dönüşmüştür. Bu anlamdadır ki; Kızıldere, bir devrimcilik tarzı, bir yaşam tarzı, değerler ve gelenekler toplamı, bir ruh halidir.
Ve yine bu nedenledir ki, 30 Mart’tan, Kızıldere’den sözederken aslında, devam eden bir çizgiden, devam eden bir gelenekten, ve devam eden bir kavgadan sözediyoruz.