Ebru Timtik, tutuklandığında 90 kiloydu. 208 günlük açlığının sonunda şu anda 35 kiloya düşmüş durumda.
90-35 = 55
55 kilo, Ebru’nun bedeninden gidendir.
55, Ebru’nun ömründen gidendir.
55, adaletsizliğe boyun eğmemedir.
55, adalet için ortaya konulan cüret ve fedakarlığın rakamıdır.
Ölüm oruçlarının gerçeğidir;
direnenlerin bedenleri küçüldükçe büyür direniş.
Direnenlerin bedenleri hafifledikçe, direnişçilerin toplumsal, siyasal, ideolojik, politik ağırlıkları artar.
Öylesine artar ki, faşist rejimler, bu yükü kaldıramaz hale gelirler.
Bu yükün ağırlığı altında verebilecekleri iki karar vardır:
Ya, hücre hücre eriyerek küçülmüş bedenlerin katline karar verip, küçülmüş bedenlerin katili olarak damgalanmayı göze alacaklardır;
ya da, hücre hücre eriyen o irade ve kararlılık anıtlarına zaferi sunacaklardır.
Faşizm, direnişçilerin taleplerini kabul etmenin onların zaferi olduğunu bilir. Bunun kitlelere haklar ve özgürlükler için, adalet için mücadele konusunda yol gösterici olacağını bilir. Fakat bazen o zaferi vermek-tanımak zorunda kalır.
Ölüm orucu eylemlerinin “ya zafer, ya ölüm” çizgisinde sürmesinin tarihsel ve siyasal zemini budur.
Son olarak İbrahim Gökçek söylemişti bu sözü: “ya zafer, ya ölüm”.
Şimdi Ebru ve Aytaç da, Didem ve Özgür de aynı çizgide yürüyorlar.
35 kilo kalmış bedeniyle, böyle haykırıyor Ebru Timtik.
AKP iktidarı, hücre hücre erimiş bu direnişçi karşısında onu öldürmenin veya onun talebini kabul etmenin arasında karar verecek.