19 ARALIK TESLİM OLMAMAKTIR! BAŞEĞMEZLİĞİN RENGİ KÖMÜR KARASIDIR…

Bölüm 3 –

Gazetede gördüğüm şu resim, şu kömür parçasına dönüşmüş bedenler… Nasıl inanabilir ki insan? Bu topacık parçanın Şefinur, Nilüfer, Gülseren, Seyhan, Özlem ya da Gülser olduğuna nasıl inanabilir?

Mitinglerde birlikte yürüdüğümüz, birlikte bildiriler dağıtıp saldırılarda kolkola girdiğimiz, hapishanelerde aynı koğuşlarda yattığımız, atılan bombaları beraber söndürüp geri düşmana fırlattığımız, gazın etkisinden korunmak için aynı havluyla yüzümüzü koruduğumuz yoldaşlarımızın kömür parçasına dönmüş bedenleriydi gözümüzün önündeki.

Demek yakıldığında, hem de kimyasal gazlarla yakıldığında insan böyle küçücük bir kömür parçasına dönüyordu. Bu vahşeti insan olan yapabilir miydi? Hayatının baharında altı genç kızı yakmak, hem de kavurup bir top kömüre çevirmek hangi kitapta yazardı? Aslında bir değil, onlarca kitap hatırlıyorum bunları yazan; “Böyle Buyrun Gaza”ydı mesela onlardan birinin adı. Bir milyon Yahudi’nin ve komünistin fırınlarda yakılarak yokedildiği Auschwitz Toplama Kampı’nı anlatıyordu bu kitap. Aynı bizim gibi ama insanlıkla hiçbir ilgisi olmayan Naziler de anlatılıyordu kitapta.

Bayrampaşa Hapishanesi’nde, kadınlar koğuşunda altı kadını diri diri yakarken çatıdan kahkahalar atanlar, onlar olmasın sakın. Evet evet, onlardı. Ve onlara emir verenleri anlatan başka kitaplar da vardı. Hitler, onun bakanları ve generalleri, Göringler, Goebbelsler, Rommeller, Röhmler, Rudolf Hessler… Auschwitz’in siyasi, askeri sorumluları onlardı.

Peki Bayrampaşa’nınkiler? Onlar o anda Bayrampaşa Hapishanesi’nin çatısında değillerdi elbette, onlar Ankara’daydı. Hapishanelere operasyon yapacak birliklerin onbinlerce gaz bombasıyla, alev makinalarıyla silahlanmasını emrederken, “şu kadar zaiyat normaldir” diye katliamın yolunu açarken, Şefinur, Nilüfer, Yazgülü, Seyhan, Özlem ve Gülser’in gazla boğulup, kimyasallarla tutuşturulup “kömür karasına” çevrilmesinin kararını da vermişlerdi. Şefinur, Nilüfer, Yazgülü, Seyhan, Özlem ve Gülser, daha bir gece önce, bir coşku yumağıydılar ko

ğuşlarında. Katillerin kahkahalarından bir saat önce, bir inanç topuydular ateş altında. Ve yakmışlardı onları. Yüzlerindeki gülüşleri, gözlerinin karası mavisi, her şey silinmişti ama onlardı işte. Kömür karasına kesmiş altı beden onlarındı. Fakat seçemiyorum işte yüzlerini. Ateş altında, aylardır el emeği, göz nuru ile hazırladığı “insan hakları dosyaları”nı o hakların düşmanlarının eline geçmesin diyerek tek tek yakmaya çalışan Nilüfer, hangisiydi peki?.. Kuşatma altında koğuşun bir o başına, bir bu başına koşup duran, yoldaşlarına sarılan karakız,

Özlem, şimdi bu kömür parçası mıydı? O karanlık gecede alnındaki bant ışıl ışıl yanan Yazgülü, hangisiydi? Hangi parçasından bu Seyhan, bu Şefinur, bu da Gülser diyelim?

Bu fotoğraf karesindeki beden mi baş mı olduğu belirsiz görüntüleri hangi yoldaşımıza benzetelim?  Elleri, gözleri yoktu. Ayakları yoktu. Saçları, bakışları, gülüşleri yoktu.

Nasıl tanıyalım!

* Tanıyacaksın gülüm, tanıyacaksın yoldaşım, tanırsın, iyi

bak! İyi bak kömür karasına. Kömür karası en aleni işarettir onların onlar olduğuna. Zalimin zulmü altında kömüre dönmüşse bir beden, bileceksin ki, o başeğmeyendir. Yakılarak yokedilmek istenmesinden tanıyacaksın ki, o zalimin korkusu, halkının dostu bir direnendir.  Varsın yüzü seçilmiyor olsun; yüreğini seçeceksin. Varsın gözleri görünmüyor olsun, her kıvrımında devrimin iradesinin dolaştığı beynini göreceksin. Onları gördüğünde

kömür karasından yayılan ışığı, kömürleşmiş bir elin verdiği müjdeyi fark edeceksin. * Tanıyacaksın gülüm, tanıyacaksın yoldaşım, tanırsın, iyi bak! İyi bak kömür karasına. Vahşetin tanığıdır onların resimleri. Gözlerinizi alamazsınız bu görüntüden. İnanamazsınız onların yoldaşlarınızdan kalan son parça olduğuna? Onların soğuk bedenlerini son bir kez olsun alıp bağrınıza basamazsınız. Bu ölüm başka ölüm. Dört duvar arasında kurşunlar, bombalar ve kimyasal gazlarla gelen ölüm. Küle dönmüş ölüm. Kömüre dönmüş ölüm. Gözdağının doruğuydu bu ölüm. Zulmün zirvesiydi diri diri yakma. Kömürleşmiş bedenleri gören gözler körolsun, kömür karasına değen eller tutulsun, beyinler kararsın istemişlerdi. Biliyor musunuz, Seyhan Doğan’ın cenazesini yıkayamamışlardı. O kadar çok yanmıştı ki, bir kömür parçasını nasıl yıkayacaktınız? Ama biliyor musunuz, o kömür parçasının parmakları hala zafer işareti yapar haldeydi. Birazdan kömürleşecek bedeninde yenilmezliklerini, boyun eğmediklerini anlatan bir işaret olsun istemişti. Alevlerin içinde kömürleşirken o anında, son anında zaferi müjdelemişti bize. Tanırız gülüm, tanırız yoldaşım. Gözlerini, gülüşlerini yoketseler de, yine de tanırız onları. İşte bu Seyhan’dır, işte bu Şefinur’dur, işte bu Nilüfer’dir, işte bu Yazgülü’dür, işte bu Özlem’dir, işte bu da Gülser’dir; çünkü onlardan başka kim gösterebilir bu iradeyi! Özgür tutsaklardan başka, Cepheli kadınlardan başka kim ateş altında, alevler içinde yanarken eliyle, yüreğiyle zafere durabilir!

Ey ülkem, seviyoruz seni, lakin bu halinle değil;

çünkü gecende yangın var, kokunda insan eti.

Kokunda Şefinur’un, Nilüfer’in, Yazgülü’nün, Seyhan’ın, Özlem’in ve Gülser’in kömürleşmiş bedenlerinin kokusu var.

Gecende katillerin kahkahaları var.

Gündüzünde yalan, dolan, riyakarlık, zorbalık.

Sevemem seni bu halinle. Sevemem yoldaşlarımın kömürleşmiş cesetleri gözlerimin önündeyken. Bunlarsız sevdiğimden seni, bunlara karşı ölümüne bir kavgadayım.

Biliyorum, vurulup düşmek var bu kavgada. Biliyorum, Seyhan gibi kömür olmak da var. Olsun diyorum, olsun, ülkemin ufuklarını kara bulutlar kaplayacağına, halkımın bahtı kararacağına benim cesedim kömür olsun. Kömür de bir ışık kaynağı değil mi? Kömür közün özü değil mi?

Varsın kömürleşsin bedenim, kömürleşirken saçtığım ışık yeter, kömürleşirken çıkan kıvılcımlarımdan tutuşur her yer. Tutuşsun büyük kavganın ateşi. Biliyorum ki, birgün, mutlaka birgün, tutuşturacak bir kıvılcım bozkırı. O kıvılcım belki Gülser olacak, belki Seyhan, belki ben, belki de bu satırları okuyan sen.

Ey ülkem, dağların, bozkırların, ovaların ve şehirlerin ülkesi; uyan uykularından. Bak neler oluyor gecende. Onları duysan, uykundan utanırsın.  Bak neyin kokusu var soluduğun havada; bilsen aldığın nefesten utanırsın.

Bayrampaşa namlı şehrinden analara yas taşıyan resimlere bak. Bayrampaşa namlı şehrinden alevlerin içinden direnin, direnin, asla ve asla boyun eğmeyin diye haykırana bak. Bak kömürleşen evlatlarına.

Bak da gör, nasıl bir kavga bu, gör de bil, neyin kavgası. Bak diyor ki, başeğmezliğimin kanıtıdır gövdemdeki kömür karası.

Bak diyor ki, kara bahtın değişsin diye yandım karardım, değişsin diye kaderin ellerimi zafere ayarladım…

Bitti

Sosyal ağlarda paylaşın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.