
Hücremizin üst katındayım, masa başında bir şeyler okuyup yazıyorum. Arkadaşlar alt kattan TV’deki altyazıyı okuyorlar: “ÇHD’nin onursal genel başkanı Selçuk Kozağaçlı tahliye edildi.” “ne,ne” diye heyecanla soruyorum. Daha bir gün önce voltada Selçuk Bey Abi’nin şu kadarı kalmıştır, Ümit Abi’nin şu kadarı kalmıştır diye konuşuyorduk. Hızla aşağıya iniyorum. Arkadaşları kucaklıyorum. Sarılıyoruz birbirimize, ‘’İşte bu güzel haber, çok güzel haber” diyorum. Sonra hem konuşup, hem de ekrana kilitleniyoruz. Tekrar, tekrar altyazıyı okuyoruz. Bir Ali Cengiz Oyunu yapmasınlar, çıkmadan geri almasınlar diye de aklımızdan geçiyor. Yaşanmayan, yapmadıkları şeyler değil sonuçta. Nihayet ekranda görüyoruz Bey Abi’yi. “Bey Abi” çakı gibi. “Vay vay” diyorum. Boy pos yerinde, saçlar simsiyah, “Vallaha da hapis yatmamış.” Hapishane kapısında onu çevreleyen dostlarımızı, avukatlarımızı, arkadaşlarımızı görüyoruz. Biz de o sevinci birbirimize sarılarak yaşıyoruz. Arkadaşlar bana takılıyorlar: “Artık bunu kutlarız” “Kutlarız tabi ya!” diyorum. “Yazın kantine çikolataları, tüm hapishaneye dağıtalım.”
Bir yandan da ekranda gözümüz, kulağımız. Kucağında “emanet çiçeğiyle” Bey Abi’yi dinliyoruz. Ben Selçuk Abi’ye bazı bazı böyle seslenirim. O da alıştı artık. Onu “az” tanıdığım zamanlarda benim için Selçuk Bey’di. Sonra biraz daha “çok” tanıdım, “Selçuk abi” oldu; sonra aynı büroda çalışmaya başlayınca da iki hitabı birleştirdim ve “Bey Abi” dedim. “Selçuk Bey Abi.”
Kucağında “emanet çiçeğiyle” coşkulu, umutlu ve de her zamanki içten sesiyle konuşuyor, “Yılmadık, Mücadeleye Devam” diyor. Şimdi bir parçamız daha dışarıda. Eğilmeyen başa selam olsun. Sonra başka konuşmalar, başka kucaklaşmalar, alkışlar, ıslıklar, sloganlar, hoşgeldinler…
Hepimiz oradaydık, bizi de gördünüz mü? Halkın avukatları, halkın doktorları, öğretmenleri, halkın sanatçıları… Anne ve oğulduk, babaydık, kardeşlerdik. Ankara’da, Silivri’de, İzmir’de, Çorlu’da, Döşemealtı’nda “Kuyu”lara atılanlardık. Dün F tiplerinde, bugün Kuyu Tiplerinde direnenler olarak oradaydık.
Pekala, “Bey Abi” nezdinde somutlaşan sevginin kaynağı ne? Nedir bu coşkunun kaynağı? Zulme teslim olmamaya, uzlaşmamaya, devrimci mücadelede ısrara olan saygı ve sevginin bir göstergesi değil mi bu karşılama? Devrime ve sosyalizme inançlı yüreklerin bir buluşması değil mi?
“ Umut Biziz” demeye devam ediyor 21.yy’ın devrimcileri.
Burjuvazinin hukuku don lastiği gibidir, nereye çekersen oraya gider. Dün “ak” dediklerine bugün “kara” derler. Kendi yazdıklarını bozarak, kendi tükürdüklerini “silerek” 24 saatte yeniden tutuklattırıyorlar Bey Abi’yi. Oysa gerçekler gün gibi ortada. Hukuksuzluk gizlenemiyor. Yok 37,75 miş, yok geçer notmuş. Bunlar beyhude çabalar. Selçuk Bey Abi sınıflar mücadelesinde hep geçer not aldı. Asıl biz onlara: “Otur, sıfır!” diyoruz. Sizin bozuk teraziniz bizi tartamaz. Yani notmuş, puanmış, sınavmış…Bunlarla açıklanamaz bize yaşatılanlar. Burjuvazinin hukuku, burjuvaziye hizmet eder. Egemenlerin hukuku egemenler içindir.
Selçuk Bey Abi yeniden tutuklandı. Şimdi eski hücresinde, eski yerinde. Giderken dağıttığı elbiselerini yeniden toplamış olmalı. Ve dışardaki “bizler” ona “özgürlük” istiyorlar. Bir pankartta gördüm. “Selçuk Kozağaçlı’ya Özgürlük” diyordu. Bakırköy Adliyesi önüydü. Sonra bir dil bilgisi hassasiyeti tuttu ki beni sormayın! Selçuk Kozağaçlı’na mı? ; yoksa Selçuk Kozağaçlı’ya mı “Özgürlük” denmeli.
Gramatik açıdan hangisi daha doğru? Eski kitap-dergilere bakıyorum, arkadaşlara soruyorum, örneklemeler yapıyorum işin içinden bir türlü çıkamıyorum.
Hücremizde toplamda üç kişiyiz. Bir Dersimli, diğeri Japonca dahil beş dil bilen turist rehberi arkadaşımız ve ben. Ama “Türkçe” konusunda anlaşamıyoruz. Atilla Aşut Hoca da yok ki soralım yanımızda. “Google” desen hak getire.
En iyi bildiğimiz şeyi yapmaya devam. Düşünüyoruz. “Gökoğlu’na Özgürlük” derken “n” ile ; “Vangölü’ne Özgürlük” derken de “n” ile o halde Kozağaçlı’na da “Özgürlük” “n” ile olmalı diyorum. Dur bir örnek daha vereyim derken işler karışıyor: “Behiç Aşçı’ya Özgürlük” deyince “y” ile oluyor. Behiç Abi’ye özgürlük istemesem mi acaba diyorum? Yok canım! O da vicdansızlık olur. Bu düşünceden hemen uzaklaşıyorum. Bizim soyadlarımız birleşik isim, onunki değil, sıkıntı oradan çıkıyor galiba diyorum ve tüm siyasi tutsaklara özgürlük istiyorum. Düşünmeye devam! Burada mevzu bahis “Kozağaçlı’nın özgürlüğü” olduğundan özgürlüğü de Kozağaçlı’na istemeliyiz diyorum bir kez daha. Ama fonetik olarak okurken bir türlü kulağıma tam oturmuyor. Ben bunları düşünürken bir avukat arkadaşımız çıkageliyor ziyaretimize. Ona da soruyorum ama pek ilgisini çekmiyor takıldığım ayrıntı. Özetle bana “Yav abi ha Hasan kel, ha Kel Hasan” ne fark eder mealinde bir cevap veriyor. Ben mevzuyu kurcalamaya devam ediyorum. Sonra kaynaştırma harfleri yeniden geliyor aklıma: “y,ş,s,n” – “yaşasın”
“y” mi “n” mi? “y” mi “n” mi?
“Yaşasın!” Belki de iki kullanım da doğrudur. Ama en doğrusunu buluyorum. “Bey Abi’ye Özgürlük” , Bey Abi’ye özgürlük!…”
Bey Abi tahliyesiyle hepimizi kaynaştırmadı mı, coşturmadı mı, ee o zaman tüm kaynaştırma harfleri var onda: y,ş,s,n.
Yaşasın Mücadelemiz! Ona ve tüm halkımıza özgürlük ve adalet istemeye devam o zaman. Türkçe’nin tüm kaynaştırma harfleri birleşin, Kahrolsun Faşizm Y,Ş,S,N Mücadelemiz!
Av. Engin GÖKOĞLU – Tekirdağ 1 Nolu F Tipi Hapishanesi