Almanya’nın Düsseldorf şehrinde görülmekte olan 129ab davası 27 Eylül günü devam etti. Mahkeme 40 dakikalık gecikme ile başladı. Özgül Emre, İhsan Cibelik ve Serkan Küpeli’nin salona girişini duruşmayı izlemeye gelen 25 kişilik kitle alkışlarla karşıladı…
Özgül Emre yaptığı kısa bir konuşmada ile Yılmaz Güney üzerinden sürdürülen halk sanatına olan düşmanlığa değindi.
Özgül Emre yaptığı konuşmada; “nasıl ki, Sosyalizme olan düşmanlık Stalin üzerinden yürütülmekteyse, bugün Yılmaz Güney üzerinden halkın sanatına saldırılıyor. Halkın sanatçılarını susturamayacaklar” dedi.
Daha sonra Serkan Küpeli’nin avukatının sunduğu dilekçede heyetin savunmayı engelleme çabalarına değinildi. Özetle “heyet savunmayı engellemeye çalışıyor. Serkan Küpeli’ye halen bilgisayar verilmedi. Gerekçe olarak bilgisayarın denetlenemeyeceğini ileri sunan savcılık Serkan Küpeli’de bilgisayar olduğunu biliyor. Sadece yazabilmesi için gerekli program gerekiyor, bunun da bir tehlikesi yok” dendi.
Her türlü kontrol edilebilecek bir bilgisayarın denetlenemeyeceğini ileri süren savcılık üzerinde her türlü değişiklik, oynama, silme ekleme yapılabilecek digital deliller ile devrimcileri suçlayabiliyor!
120b YASALARI KORUDUĞU ÜLKENİN NİTELİĞİNE BAKMAZ!
129b yasası Almanya dışındaki ülkelerin güvenliğini(!) koruma yasası olarak biliniyor. Faşizme karşı mücadelenin yargılanamayacağını, faşizme karşı mücadelenin her zeminde meşru olduğunu savunan devrimcilere karşı savcı “129b koruduğu ülkenin niteliğini şart koşmuyor” diyerek faşizmi koruduklarını itiraf etti.
Bundan önceki mahkemelerde Türkiye’de bazı anti-demokratik uygulamalar olsa da buna faşizm denmeyeceğini savunan savcılık, baskı zulüm, işkence, katliam, sansür, dolu hapishaneler, aydınların sanatçıların yazarların hapishanelere doldurulması gibi özellikleri ile tüm dünyada teşhir olan Türkiye faşizmini inkar etmekten vazgeçip savunmaya geçti. Savcıya göre faşizme karşı mücadele edilemez. Bir devlet her türlü işkenceyi yapsa da, çoluk çocuk demeden katletse de, bir gecede yüzbinlerce emekçiyi işsiz bıraksa da, her türlü demokratik hakları gasbetse de… yani faşizmin en açık ve en vahşi bir şekilde uygulayan bir devlet olsa da, eğer Alman devletinin işbirlikçisiyse bu devlete karşı mücadele edilemez. Alman devletini temsil eden savcı “Mücadele eden olursa 129b yasası ile hiç bir evrensel hukuk kuralını dikkate almadan hapsederim!” diyor.
Kısa süren dilekçelerin sunulmasının ardından heyet 1998’de DHKP-C’nin yasaklandığı belgeyi okumaya geçti. Yaklaşık 1 buçuk saat boyunca konuyla hiç bir ilgisi olmayan yasaklama belgesinin okunmasının ardından mahkeme 18 Ekim’e yani 21 gün sonrasına ertelendi.
Mahkeme heyeti şu an sürmekte olan açlık grevini biliyor.
Açlık grevinin 200. günlerine ulaştığından ve direnişçilerin sağlığının gün geçtikçe kötüye gittiğinden haberdar olmamaları mümkün değil. Ancak buna rağmen mahkemeyi 21 gün gibi bir uzatmaya gidebiliyor. 200. günlere ulaşıldığında açlık direnişindekiler için 1 günün bile hayati önemi varken 21 gün uzatılması direnişi yok sayan bir yaklaşım. Direnişi yok sayarak Almanya devletinin hukuksuzluğunu gizlemek artık mümkün değildir. Alman devletinin 129ab yasaları ile ve devrimcilere karşı hukuk kurallarını hiçe sayması, Eda Deniz Haydaroğlu, Ilgın Güler ve Sevil Sevimli’nin sürdürdüğü açlık direnişi etrafında yürütülen kampanya ile teşhir oldu. Mahkeme heyeti belli ki zamana yayarak gündemden düşmesini hedefliyor. Ancak 129ab kampanyası sürdükçe bu mümkün görünmüyor.