14 Ocak’ta Yunanistan’da yapılan zafer basın toplantısında yapılan konuşmaların metnini aşağıda yayınlıyoruz:
Halil Demir:
“Bu baskın ABD, Türkiye ve Yunan devletinin bize karşı yürüttükleri bir saldırıydı”
“Öncelikle bugün buraya gelen herkese hoş geldiniz demek istiyorum. Açlık grevi direnişimizle önemli bir zafer kazanarak tahliye olduk. Bu zaferin mutluluğunu sizlerle paylaşmak, sizlerin içinde olmak, yeniden yürüyüşlerde, mitinglerde, mücadelede birarada olabilecek olmak çok güzel. Bunun mutluluğunu yaşayarak hepinize hoş geldiniz diyerek konuşmama başlamak istiyorum.
Hepinizin bildiği gibi 19 Mart 2020 tarihinde Yunan polisinin derneklerimize gerçekleştirdiği bir baskınla 26 kişi gözaltına alındık. Devamında 11 kişi “terör örgütü üyesi olmak” suçlamasıyla tutuklandık. Bu baskın Amerikan emperyalizmi, Türkiye faşizmi ve Yunan devletinin bize karşı yürüttükleri bir saldırıydı aynı zamanda. Bu saldırının amacı anti-emperyalist ve anti-faşist mücadelemizi “terör olarak” adlandırmak ve bizi tecrit etmekti.
İlk mahkeme bu politikaya uygun olarak gerçekleşti. İlk mahkemede hiçbir hukuk kuralı dikkate alınmadan, delilsiz ve hukuksuz yargılamayla toplamda 333 yıl ağır hapis cezalarına çarptırıldık. Biz başından beri bu davanın hukuksuz olduğunu, davada verilen kararların siyasal kararlar olduğunu söyledik, anlattık. Mahkemede yaşananlar bizim bu söylediklerimizi doğruladı. Mahkeme salonunda mahkeme heyetinin kararıyla polisin işkencesine uğradık. Mahkeme boyunca savunmalarımız sürekli engellendi, konuşturulmadık. Bütün taleplerimiz tartışmasız reddedildi. Avukatlarımız dahi konuşturulmadılar. Şahit polis iddialarını kanıtlayan hiçbir delil sunmadı mahkemeye. “Ben polisim, ben ne diyorsam odur, benim söylediklerimi olduğu gibi kabul edin” mantığıyla delile ihtiyaç duymadan bizleri “terörist” ilan etti. Biz ise polisin hakkımızdaki iddiaları çürüten delilleri mahkemeye sunarak polisin yalanlarını kanıtladığımız halde mahkeme heyeti bizim kanıtlarımız yerine polisin yalan iddialarını temel alarak “terör örgütü üyesi” olduğumuza kanaat getirerek her birimize 33’er yıla varan cezalar verdiler.
İlk mahkemede yaşananlar bize Türkiye faşizminin mahkemelerini hatırlattı. Hükümet talimatlarıyla kararlar alan mahkeme heyetlerini hatırlattı.
Bu davada karar hâkimler tarafından değil, hükümet tarafından alındı, savcı tarafından mütaala olarak okundu, bu müteaala sonrasında da tek kelimesi dahi değiştirilmeden heyet kararı olarak okundu.
Biz bunu kabul edemezdik. Tüm bunlardan sonra direnme kararı alıp süresiz açlık grevi direnişine başladık.
Neden açlık grevine başladık?
Çünkü emperyalistlerin devrimci ideolojimize, devrimci yaşamımıza “terör” diyerek saldırdıkları bir yerde direnmekten başka bir yol yoktu bizim için. Bunun dışında bir başka şey düşünemezdik. Tutsaklık koşullarında ise açlık grevi direnişi direnmenin en güçlü biçimidir. Bu yüzden bu yola, bedenlerimizle, açlığımızla direnme yoluna başvurduk.
Biz bu direnişle zaferi kazanacağımızdan emindik. Hem kendi tarihimizden hem de dünya halklarının tarihinden biliyoruz bunu. Sonuna kadar direnmekte kararlı olan bir direnişten daha güçlü hiçbir politika yoktur, olamaz.
Biz direndik. Sizlerle birlikte direndik. Yoldaşlarımızla, dostlarımızla birlikte direndik.
Bu direnişimizin temel taleplerinden ikisi heyet tarafından kabul edildi. Bunlardan birisi tutuksuz yargılanma talebimizdi ve talep kabul edilip yerine getirildi. İkincisi ise savunma hakkımızın önündeki engellerin kaldırılmasıydı. Bu konuda da mahkeme heyeti savunma hakkımızın engellenmeyeceğine dair birkaç defa söz verdiler. Temyiz mahkemesi süresince savunma hakkımızın önünde her hangi bir engel de oluşturulmadı. Bu direnişle özgürlüğümüzü kazandık ve bugün sizlerle birlikteyiz.
Bu direnişle bir kez daha ortaya çıktı ki hak kazanmanın, adaletsizliğe son vermenin tek yolu direnmektir. Direnmek zafer kazanmanın tek yoludur. Elbetteki bu süreç henüz bitmedi, dava henüz devam ediyor ve bir arkadaşımız daha henüz tutuklu. Kampanyamız devam ediyor, dosyamız terör kapsamından çıkarılana ve son arkadaşımız Sinan Oktay Özen özgürlüğüne kavuşana kadar kampanyamız devam edecek.
Ancak şimdiden bu davada önemli bir zafer kazandık. Bu zaferin hem siyasal ve hem de somut yanları var. Arkadaşlarımız sizlere bunları anlatacaklar.
Ben son olarak bu süreçte mücadelemizi desteklediğiniz, direnişimizi sahiplendiğiniz için hepinize teşekkür etmek istiyorum. Yunanistan’da söylendiği gibi “İleri Halk, Baş, Tek Yol Direniş ve Savaş!
Yaşasın Direniş Yaşasın Zafer!
Teşekkür ederim.”
Şadi Naci Özpolat:
“Bu tahliye ile güçlü olanın emperyalizm ve faşizm değil, devrimciler olduğu görüldü.”
“Yunanistan’da Türkiyeli devrimciler olarak, politik ilticacılar olarak bulunuyoruz. Yunanistan halkının sorunları karşısında duyarlıyız. Emperyalizme ve Türkiye faşizmine karşı mücadelemizi Yunanistan’da da sürdürüyoruz. Demokratik mücadele yürütüyoruz. Saldırı ile Yunanistan’daki çalışmalarımızı, mücadelemizi kriminalize etmeyi amaçlıyorlar.”
…
“Emperyalizmin ve faşizmin, Yunanistan gerici hükümeti eliyle örgütlediği saldırı boşa çıkarıldı.”
“Bu tahliye ile devrimcilerin terörist olmadığı kabul edilmiş oldu. Güçlü olanın emperyalizm ve faşizm değil, devrimciler olduğu görüldü. Direniş halkların zafer inancını ve direnme gücünü büyüttü. Direnişin zaferi ile emperyalizm ve faşizm, adaletsizliklerini kabul ederek adalet mücadelesi önünde boyun eğmiştir.”
“Gerçek teröristler emperyalistler ve faşistlerdir. Bizler onların sömürü ve katliam düzenlerine karşı savaşıyoruz. Devrimcileriz, halkız ve haklı olan biziz. Biz kazanacağız.”
Ali Ercan Gökoğlu:
“Direniş kararı almak zaferin kendisidir.”
“Direnişin daha ilk günlerinden itibaren irili ufaklı birçok zaferler kazanıldı.
Bunlardan birincisi Yunan hapishanelerinde direnilerek kazanılacağına olan inanç yeniden kazanıldı. Bazı hapishane yönetimlerinin direnişçileri hücreye atma tehditleri kısa sürede direnişçilerin kararlılığı karşısında boşa çıkartıldı. Adli tutuklularda bile direnişle güçlü bir dayanışma gelişti, çeşitli hapishanelerden 271 tutuklu destek açlık grevleri yaptılar.
İkincisi, Miçotakis hükümeti ve temyiz mahkemesi üzerinde çok güçlü bir siyasi baskı oluşturuldu.
2-19 Temmuz 2021 tarihlerinde yapılan duruşmalarda 333 yıl hapis cezası veren mahkemenin aksine temyiz mahkeme heyetinin direnişin taleplerini dikkate aldığı, savunma hakkının engellenmeyeceği, adil yargılama yapılacağı sözü verildi.
10 Ocak 2023 tarihinde yapılan duruşmada ise Direnişin en temel talebi olan TUTUKSUZ YARGILANMA talebi kabul edilerek 96. Gününde direniş kesin zaferini ilan etti.”
“Direnişin en somut zaferlerinden biri de anti-terör yasalarıyla mahkum edilmek istenen devrimci faaliyetlerimiz ve kurumlarımız etrafına örülmek istenen tecrit duvarlarının yıkılmasıdır.”
Harika Kızılkaya:
“Burası Türkiye değil, kazanamazsınız.” denildi. Kazandık!”
“96 günlük süresiz açlık grevi direnişinin ardından özgürüz, yoldaşlarımızla birlikteyiz.
Bu 96 gün, uzun ve ders dolu bir süreç oldu.
Direnişe başladığımızda kararlıydık. Bu yolda bizi bir çok zorluğun beklediğini biliyorduk. Öyle de oldu.
Thiva Hapishanesi’nde direnişe başladığımızı açıkladığımızda saldırıya uğradık. Tecrit, tek kişilik hücre dayatması yapıldı. Hazal Seçer’e zorla müdahale tehditi ve gardiyanların saldırısı oldu. Bu saldırılara kararlı duruşumuz, Özgür Tutsak tavrımız ve dışarıdaki yoldaşlarımızın sahiplenmesiyle cevap verdik. Başından sonuna kadar Yunanistan’da hapishanelerden ve dışarıdan sürekli bize “Burası Türkiye değil, yaptığınız direnişi kimse anlamaz. Sizinki gibi zorlu, hele terör davalarında bir sonuç çıkmaz. Miçotakis hükümeti döneminde kazanamazsınız.” denildi. Biz tüm bunlara kulaklarımızı tıkadık. ‘Biz kazanacağımıza olan inancımızla direnecek ve kazanacağız. Direnişimiz konuşacak.’ dedik.
Yunan solundan ve hapishane idaresinden bize “İleride sağlık sorunları yaşayacaksınız, belki öleceksiniz… değer mi?” değerlendirmeleri yapıldı. Biz de onlara dedik ki: ‘Değer. Ölmeye de sakat kalmaya da değer. Adalet ve özgürlük mücadelemiz, adil yargılanma talebimiz bizim için her şeyden daha önemli. Biz süresiz açlık grevi direnişine durduk yere karar vermedik. Bizi bunu yapmaya zorlayan emperyalizmin ve işbirlikçilerinin devrimcilere saldırı politikasıdır.’
Direniş süreci boyunca insanlar içeriden ve dışarıdan bizim kararlılığımızı görüp bize saygı duymaya başladılar. Thiva Hapishanesi’nde bazı kadın adlî tutuklular bizim için 20 gün, kimisi 2 hafta, kimisi birer günlük açlık grevi yaptı.
Koridallos Hapishanesi’nde direnişin 50. gününde 60 kadın, 90. gününde 68 kadın birer günlük açlık grevi yaptı. Kapı kapı kendileri gezip imza topladılar.
Bunu yaptıran bizim direnişimizin gücüdür. Direnişimiz içeride ve dışarda verilen mücadele ve sahiplenme ile kazanıldı. Bizim tutuksuz yargılanma kararımız çıktığında Koridallo hapishanesinde bulunan bütün kadınlar sıraya geçip bizi uğurladılar. Tencere tavalara vurup Kazandık diye bağırdılar. Evet kazandık. Ve şunu gösterdik ki inanç ve kararlılıkla direnenler zaferi kazanır.”
Hasan Kaya:
“Direnmek ve zafer kazanmak geleneğimizdir.”
“Direnme gücünü ve zafere olan inancımızı, 1984, 1996, 2000-2007, 2019-2020, 2021-2022 yıllarında Türkiye hapishanelerinde yapılan ölüm orucu direnişlerinden ve kazanılan zaferlerden aldık.
İnancımızı, Almanya ve Yunanistan hapishanelerinde Tek Tip Elbise saldırısına ve iade kararlarına karşı zaferle sonuçlanan açlık grevi direnişlerinden aldık.
Direnmek ve zafer kazanmak geleneğimizdir.”
İsmail Zat:
“Mahkeme süreci devam ediyor.”
“Mahkeme süreci devam ediyor. Sinan Oktay Özen hâlâ tutuklu.
30 Ocak, 1-3-6 Şubat tarihlerinde mahkeme devam edecek; herkesi mahkemeye katılmaya çağırıyoruz.”
Av: Thanasis Kampagiannis:
“Tutuksuz yargılama kararı, tutsakların direnişiyle çıktı.”
“Tutuksuz yargılama kararı, tutsakların direnişiyle çıktı. Tutsakların inancı ve kararlılığıyla çıktı. Tutsaklar her aşamada direndiler… Mahkeme bitmedi, sürüyor. Sinan Oktay Özen hâlâ tutuklu. Yapılacak duruşmalara güçlü bir katılım sağlamalıyız. Mahkeme salonunu doldurmalıyız.”