ULAŞ BARDAKÇI
Aralık 1970, Anadolu devrim mücadelesinde bir başlangıçtır. 50 yıllık revizyonist gelenekten kopuştur. THKP-C’yle Marksizm-Leninizmin yol göstericiliğinde Türkiye devriminin yolunun çizilmesidir.
Fikir Klüplerinden Dev-Genç’e, Dev-Genç’ten THKP-C’ye uzanan bu devrimci çıkışı adım adım örgütleyenlerden biridir Ulaş Bardakçı.
Gençlik mücadelesinin içinde yetişir Ulaş… Kavga filizlenmekte, serpilmektedir o dönem… İlklerdendir Ulaş… Yiğittir… Cesur ve yeteneklidir. Ocak 1969… ABD elçisi Commer, vatanı işgal edenlerin, sömürenlerin elçisi ODTÜ’de… Commer’in arabası rektörlüğün önünde… Binlerce öğrenci rektörlük binasının önüne koşuyor. Protesto gösterileri başlıyor… “Yanki Go Home”, “Yanki Go Home”, “Yaşasın Tam Bağımsız Türkiye”…
Ulaş, Taylan, Sinan en önde… Commer’in arabası ters çevriliyor… Ulaş, Taylan, Sinan en önde… Dökülüyor benzin, çakılıyor kurtuluş yolunda bir kıvılcım daha. Commer’in arabası ateşe veriliyor… Emperyalizme meydan okuyor gençlik… Emperyalizme meydan okuyor Ulaş… Gündoğuyor, gençlik emperyalizme karşı savaş siperlerine dayanıyor.
Silahlı devrim çizgisi, elli yıllık reformist-revizyonist geleneğe, devrim cephesinden vurulan en güçlü darbedir. Kuşkusuz zorlukları, bedelleri vardır. Ama THKP-C’liler bir kez savaş demiş, halkın yüreğine umut diye düşmüşlerdir ODTÜ’lü öğrenci lideri Ulaş, kurtuluşun bayrağı olacak Parti’nin kurucuları arasında yer alır… O, Türkiye halklarının, kurtuluş savaşının önderlerinden biridir… THKP-C’nin Genel Komite üyesidir. Şehir gerillasının hazırlık çalışmalarıyla görevlidir. Zafer için savaşılacaktır… Ulaş devrim için alır mavzeri eline… “Ve onlar liderdirler, liderler Devrim savaşında masa başında oturmazlar Bu savaşta en ön safta savaşırlar…”
Ulaş’ın ilk eylemi 71 baharında Ankara Küçükesat’ta bir bankada gerçekleştirilen kamulaştırma eylemidir. Daha sonra pek çok ABD hedefinin bombalanmasında, 4 Nisan 1971’de işadamı Mete Has’ın kaçırılması eyleminde de yine Ulaş vardır. Hemen ardından 17 Nisan 1971’de İsrail Başkonsolosu Efraim Elrom, kaçırılır. Ulaş, bu eylemin de planlayıcıları ve uygulayıcıları arasındadır. “Dediğimizi yapmalıyız” der Ulaş, İsrail Başkonsolosu Efraim Elrom’u kaçırdıklarında…
“Dediğimizi yapmalıyız!”
Bu emperyalizme, siyonizme, faşizme devrim cephesinden haykırılan kararlılığın ifadesidir. Bu, savaş ve zafer andıdır…
THKP-C’liler dediklerini yapar. Efraim Elrom’u ezilen dünya halkları adına cezalandırırlar. “Ulaş Bardakçı adım, 1947 doğumluyum. Türkiye Halk Kurtuluş Partisi Cephesi’nin bir savaşçısıyım”…
28 Mayıs 1971’de tutsak düşer Ulaş… Direnir işkencede. Bu cümleden fazlasını öğrenemez düşman. Şubede iki kez özgürlüğe ulaşmayı denediği için hücreye konulur. Daha hapishaneye getirilirken tüm çevrenin planını kafasına resmetmiştir. THKP-C savaşçısıdır O. Bulunduğu her yer bir mevzi, bir savaş alanıdır. Ulaş tutsakken Mahir Çayan ve Hüseyin Cevahir Maltepe’de düşmanla çatışmaya girerler.
Bu çatışmada Cevahir şehit, Mahir ise tutsak düşer ve Selimiye Kışlasına götürülür. Düşman THKP-C önderini tecrit etmek istemektedir. Ulaş, düşmanın politikasına tavırsız kalmaz. Önderinin, Mahir Çayan’ın Maltepe hapishanesine getirilmesi için açlık grevi yapılmasını örgütler. Mahir henüz Maltepe’ye getirilmeden yoldaşları savunmayı hazırlama görevini onun yapmasını isterler. O güne kadar hep “askeri” yanıyla tanınan Ulaş, yoğun bir teorik çalışmaya girer. Bu alanda da en az askeri alandaki kadar yetkin, yetenekli ve azimlidir. Hazırladıkları savunmayı mahkemede kendileri okumaz. Çünkü bundan önce tutsaklıklarına kendi elleriyle son vermişlerdir.
Özgürlük tutkusu, Ulaş daha hapishaneden adımını atar atmaz, plan, proje yapmaya dönüşmüştür. THKO’luların başlattığı ve daha sonra THKPC’lilerle ortaklaştırılan firar çalışması sonucu, 29 Kasım 1971’de Mahir Çayan, Ulaş Bardakçı, Ziya Yılmaz, THKO’lu Cihan Alptekin, Ömer Ayna, gerçekleştirdikleri özgürlük eylemiyle savaşın içine koşarlar.
Parti’nin bu dönemde karşı karşıya kaldığı ihanet karşısında da tereddütsüzdür Ulaş. Savaş kaldığı yerden devam edecektir. Ulaş, yeniden mavzeri eline alacak, kurtuluş türküsünü söylemeye devam edecektir.
TARİH: 13 ŞUBAT 1972 YER: İSTANBUL, LEVENT
“Tevkifatın başladığı haberi geldi. Haberi getiren arkadaşlar ev arama çabasına giriştiler. Sonunda 13 Şubat günü bir yer bulunmuştu ama oraya ancak akşam hava karardıktan sonra gidebileceklerdi. Ulaş’la, Ziya eşyalarını topladılar… Merdivenlerin önünde 15 kadar sivil giyimli şahıs alçak sesle bodrumu göstererek konuşuyorlardı… Ellerindeki silahları o sırada gördüler. Bu sırada içeriye ateş etmeye başladılar. Ziya ve Ulaş ateşe karşılık verdiler…
Bu arada bir iki el bombası attılar. Hatta yatak odalarından birinin panjurunun kapalı olduğunu farketmeden attıkları bir bomba panjura çarpıp odaya düştü. Odada patlar diye Ulaş koşup benim üzerime kapanmıştı, korumak için. Bereket patlamadı. Evden çıkmaya karar verdiler. Önce Ulaş yola bakan yatak odasının penceresinden atladı. Bu sırada ‘yandım anam’ diye bir ses duyuldu. Çatışmada ağır yaralanan polisti. Ulaş atladığında onunla yüzyüze gelmiş…” Teslim olmayı reddediş… Yoldaşını koruma… Cephe’nin gelenekleri kuşatılan üslerde işte böyle yaratılıyordu.
TARİH: 19 ŞUBAT 1972 YER: İSTANBUL ANAVUTKÖY
Sabah yediye geliyordu. Evin çevresi askerlerle çevriliydi… Kapıyı açıldı, bir yığın adam girdi içeriye. Evde kimsenin olup olmadığını sordular! ‘Yok’ dedi evin sahibi. Tam giderlerken polisin birisi Ulaş’ın paltosunu ve ceketini gördü… Kuşkulandılar ve tekrar eve girdiler. Anında silahlar patlamaya başladı. İçeriye giren polisler bunun üzerine dışarıya kaçtılar. Çatışma 15- 20 dakika sürdü.
Halk kurtuluş savaşçıları için teslim olmak halka ihanet demektir. Bunun için basar tetiğe… Düşman Ulaş’ı teslim alamaz. Ulaş, Devrimci Sol ve DHKP-C savaşçılarının direniş çizgisinde gelenekleşen çatışma kültürünün tohumu olur. Ulaş bir öncüdür. Tıpkı Mahir gibi, Cevahir gibi…
Ulaş’ın mavzeri türkü söylüyordu. Artık hep böyle ölecekti bizimkiler. Nesilden nesile geçecek bir geleneğin yaratıcısı, başlangıcıydı onlar. Ulaş’ın ilk satırlarını yazdığı türkü, 30 Mart 1972’de Kızıldere’de bir manifestoydu artık… Genç Cepheliler bu manifestonun yolunda ilerlerler. Mahirlerin, Cevahirlerin, Ulaşların mirasına göz diken akbabalara yem etmezler mirası…
Yıllar sonra aynı ezgi Halk Kurtuluş Savaşçılarının dilinde tilililere dönüşecekti. Kuşatılan üslerde asılan bayraklar, duvarlara kanla yazılan imza olacaktı. Niyaziler, Sabolar, Sinanlar, Esma’lar, Recai’ler, Avni’ler, Sibel’ler, Adalet’ler, Kemal Askeri’ler, Bedii’ler, Berdan’lar, İdiller, Erhanlarla çoğalır Ulaş …
Ulaş’ın türküsü, gecekonduların yoksul sokaklarından Dersim’in, Torosların, Karadeniz’in, Ege’nin dağlarına kadar her yerde yankılanıyor. Arnavutköy Çiftehavuzlar oluyor, Kızıldere Balkıca…
Savaş sürüyor. Türkü sürüyor. Anadolu ihtilali onların bıraktığı mirasla büyümektedir şimdi. Onların bıraktığı mirasla yürüyor zafere… Onların bıraktığı şiarı yayıyoruz Anadolu’nun dört bir yanına…
MAHİR… HÜSEYİN… ULAŞ… KURTULUŞA KADAR SAVAŞ!
ULAŞ BARDAKÇI DİYOR Kİ; antiemperyalist olmak bağımsızlık, demokrasi ve sosyalizm için savaşmaktır. Elinden mavzeri dilinden sloganları düşürmemektir. Yoldaşlığı yüreğinde hissetmek, hissettirmek, düşmana asla teslim olmamaktır. Devrimcilik gelenek yaratmak, var olan geleneklere yenisini ekleyebilmektir. Yani mücadele de kararlı olmaktır. Kararlılık halka ve vatana karşı sorumluluğunu her koşulda sürdürmektir.