Muğla Milas’ta Sibel Y. isimli bir kadın iş için başvuruda bulunduğu işyerinin patronları tarafından darp edilmiş, tecavüze uğramış. Yetmemiş 150 bin lira karşılığında fuhuş çetelerine satılmış.
Para karşılığı fuhuş yapmaya zorlanan Sibel hakkını aramaya ve adalet istemeye başlıyor. Kendisine bu alçaklığı yapan işyerinin patronu Mutlu E. hakkında şikayette bulunmasının ardından Mutlu E. gözaltına alınıp hemen serbest bırakılıyor. 21 kasım günü ise Sibel Y.’nin eve polis tarafından basılıyor. Ve evde bulunan dijital cihazlara el konuluyor. Belli ki tecavüze uğramasından ve fuhuşa zorlanmasından dolayı suçlu olanın Sibel Y. olduğunu ispatlamaya çalışıyor AKP’nin ahlaksız polisi.
Ortada bir tecavüz var, bu da yetmezmiş gibi fuhuş patronlarına satıldığını iddia eden bir kadın var…
Böyle bir suçun iddia edilmesi sonrasında iş, sadece iddianın kanıtlanmasına kalmış bir şey aslında. “Sibel Y.’nin iddiaları incelenir, gerekli tahkikatler yapılır eğer iddia doğruysa suça karışanlar cezalandırılır” diye işlemesi gerekir normal koşullar altında. Ancak böyle olmuyor. Yine ülkemiz sistemi tecavüzcüyü, ahlaksızı, fuhuş ticareti yapanları korudu. Kadının başına gelenlerden dolayı herhangi bir tutuklama hala olmadı.
Bir genç kız iş için gittiği yerde tecavüze uğruyor ve fuhuşa zorlandığını iddia ediyor. Ancak böylesine ciddi bir suçun karşılığında hiç bir şey yapılmıyor. Etkili bir soruşturma gerçekleştirilmiyor.
Tecavüz saldırısı suçunun faili Mutlu E. jandarma tarafından gözaltına alınıyor ve hemen serbest bırakılıyor. Ayrıca bu kişilerin benzer şekilde başka mağdurları olduğu da biliniyor.
Kadın tüccarları, tecavüzcüler faşizmin koruması altında.
Gelgelelim, hakkını arayan Sibel Y.’nin evi 21 kasım günü polis tarafından basılıyor. Ve evindeki dijital cihazlara el koyuyor polis.
Başından geçenleri Sibel Y. Bianet’e şu şekilde anlatıyor;
“Önceki akşam evimize gelen polis hakkımda Facebook paylaşımından dolayı bir ihbar olduğunu belirtti ve telefonuma, bilgisayarıma el koydu.
“Bendeki bazı kanıtları almak için bunu yaptıklarını düşünüyorum. Ayrıca beni karakola götürdüler ve orada birçok erkek polis beni yerlerde sürükledi. Koluma o gün tıbbi bir müdahale yapılmıştı. Çok acıyor yapmayın dememe rağmen kolumdan çekip yerlerde sürüklediler.
“Çok endişeliyim. Aile ve Çalışma Bakanlığı’ndan aradılar, ilgileneceklerini söylediler. Bana bunları yapan polisler halen daha saldırgan Mutlu hakkında tek bir işlem yapmadı. Bana şiddet uygulayanlar ellerini kollarını sallayarak geziyor, bense yerlerde sürükleniyorum.
“Kolumu öyle zorladılar ki şimdi tekrar pansuman yaptırdım. Herkesin beni, sesimi duymasını istiyorum. Burada tek başımayım. Sesimi duymanız için ölmem mi gerek? Ölseydim sesim duyulurdu. Ölmek istemiyorum. Bana bu işkenceleri edenlerin tutuklanmasını istiyorum.”
Ülkemizde polisin ve jandarmanın içinde olmadığı organize suç örgütü yoktur. Yani devlet her türlü suçun içindedir ve her türlü kara paradan haberdardır. Bundan önce açığa çıkmış hiç bir fuhuş çetesi yoktur ki içinde devlet görevlisi (polis, jandarma, hakim, savcı, kaymakam) olmasın. Bu yaşanan olayda da polisin ve jandarmanın hakkını arayan Sibel Y.’ye karşı tutumları, fuhuş çetesini kollamaları yine aynı şeyi akla getiriyor. Yine fuhuş çetesi, yine devlet !