3 bölüm olarak yayılayacağımız bu yazı haftalık siyasi dergi Halk Okulu’nun 313. sayısından alınmıştır.

SOMA, AMASRA, İLİÇ GİBİ BÜYÜK MADEN KATLİAMLARINDA SIRRI SÜREYYA ÖNDER’İN TAVRI NEYDİ?
Konuşurken mangalda kül bırakmayan “solcu, vatansever, demokrat, halkçı” Sırrı Süreyya’nın halk ve vatan sevgisi yalandır! İşbirlikçi AKP faşizminin 15 yıllık iktidarında 386 BİN MADEN RUHSATI verildi. Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) istatistiklerine göre “sadece 2003 ile 2021 yılları arasında taş kömürü ve linyit madenlerinde 152 bin 698 iş kazası meydana geldi. 22 YILDA 2 BİN 79 MADEN İŞÇİSİ HAYATINI KAYBETTİ.”
2 BİN 79 madencinin katledildiği bir ülkede milletvekilliği yapan Sırrı Süreyya, tarihimizin en ölümlü maden katliamı olan Soma için 10 dakikalık Meclis konuşması ve bir kez ziyaret etmenin dışında HİÇBİR ŞEY yapmamıştır! Sırrı Süreyya’nın ölümünün ardından, bu ülkenin yer altı ve yer üstü zenginlerine, halklarına sevgi ve sorumluluk duyduğu yalanlarının hiçbir inandırıcılığı yoktur.
HAZİRAN AYAKLANMASI VE SIRRI SÜREYYA
2013 Haziran Ayaklanması’nın başlangıcında Gezi Parkı’nda ağaçları kesmek için gelenlere “Ben ağaçların da vekiliyim” diyerek güya AKP’ye kafa tuttu. Bu tek kare ile Haziran Ayaklanması’nın “kahramanlarından” ilan edildi.

Oysa Sırrı Süreyya, tüm sivil toplumcular gibi halkımızın faşizme öfkesini dindirmeyi, çelişkilerini yumuşatmayı kendine görev bildi. AKP’nin bir talimatıyla ayaklanmayı unuttu, hatta halkımız faşizme karşı hiç ayaklanmamış gibi davranmaya devam etti. Halkçılığı da, çevreciliği de, militanlığı da bir anda sönüverdi. Çünkü sürekli faşizmle yönetilen bir ülkede, çevrecilik de bedel gerektirir. Oysa Sırrı Süreyya gibiler bedelin olduğu yerde olmaz, olamaz. Bu nedenle vatanımızın her karış toprağı, taşı, denizi, hayvanı, doğası, yer altı ve yer üstü zenginlikleriyle canı pahasına savunan sadece devrimcilerdir.
“SANATÇI SIRRI SÜREYYA”, HALKIN SANATINI YAPABİLMEK İÇİN HÜCRE HÜCRE ERİYEN İBRAHİM VE HELİN’İ ZİYARET DAHİ ETMEDİ!
Halkın örgütlü sanatçıları Helin Bölek ve İbrahim Gökçek’in ölüm orucu direnişi sürecinde, tüm dünyada sahiplenme büyürken Sırrı Süreyya Önder bir kez bile ziyaret etmedi!
Sanatçı, tarihsel ve siyasal olarak ilericidir.
Emperyalizm döneminde ilericiliğin tek kıstası ise burjuvazi karşısındaki sınıfsal tutumudur. Antiemperyalist, antifaşist olup olmamaktır. Elbette Sırrı Süreyya, antiemperyalist ve antifaşist sanatçı vasfını taşımaktan çok uzaktır. Ve böylesine ölümüne bir direniş sürerken emperyalizmin dokuz medya tekeline meydan okunup tarihsel bir zafer kazanılırken; Sırrı Süreyya elbette ortada yoktur. AKP ile işbirliği yapan Sırrı Süreyya, ölüm orucundaki Halkın Avukatlarını ve Halkın Sanatçılarının mücadelesini savunamamıştır. Grup Yorum emekçilerinin telefonlarına “hastayım” bahanesiyle çıkmamıştır bile. Elbette böyle bir kişiliğin taşıyacağı sıfat, sanatçılık değil gericilik ve işbirlikçiliktir!
HAPİSHANELERE VE SİYASİ TUTUKLULARA SIRTINI DÖNEN SIRRI SÜREYYA
Her fırsatta çok büyük bedeller ödediğini, yedi yıl hapishanede kaldığını anlatıp “mahpushane edebiyatı” yapan Sırrı Süreyya Önder, birlikte aynı sıralarda oturduğu tutuklu milletvekilleri de dahil, faşizmin hapishane koşullarına ilişkin tek bir tavır göstermemiştir.
Direnen Özgür Tutsakları ağzına dahi almayan Sırrı Süreyya, “yoldaşım” dediği Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ için de hiçbir şey yapmamıştır. Sırrı Süreyya Önder’in misyonu, faşizmi meşrulaştırmaktır. Doğal olarak da halkın haklar ve özgürlükler mücadelesinin hiçbir yerinde yer almaz, faşizmin karşısında olmaz, olamaz! Sırrı Süreyya’nın temel görevi emperyalizm ve oligarşinin politikalarını halklara “solculuk, demokratlık” adı altında benimsetmektir.
SOL VE SOLCULUK, SIRRI SÜREYYA GİBİ DÖNEK SOLCULAR OLMADAN TASFİYE EDİLEMEZ ÇÜNKÜ!
SIRRI SÜREYYA ÖNDER MİLLETVEKİLLİĞİ YAPTIĞI SÜRE BOYUNCA VERDİĞİ TEK SORU ÖNERGESİNİN KONUSU NEYDİ? NEMFOMANİ!
Sırrı Süreyya Önder’den ‘Nemfoman’ filmi için soru önergesi: O kurul sansür kurulu mu? Türkçe’ye itiraf adıyla çevrilen 2013 yapımı Nemfoman (Nymphomaniac) filminin Türkiye’de gösterimi yasaklanınca, Sırrı Süreyya Meclis’te soru önergesi verdi. Nymphomaniac yani hiperseksüalite; cinsel dürtüleri çok artmış ya da cinsel aktivitesi son derece sık veya aniden beliren kişileri nitelendirmek için kullanılan bir terimdir. Yani Sırrı Süreyya, sapıklık ve sapkınlığı konu alan filmi, 18 yaşın üzerindekiler dışında neden izleyemiyor diye veryansın etti.
Dönemin Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik’in yanıtlaması istemiyle TBMM Başkanlığı’na verdiği soru önergesinde şu soruları sordu:
“-Filmin yasaklanma gerekçesinin dayandırıldığı madde Kurul üyeleri tarafından nasıl yorumlanmıştır ve filmin bu maddede belirtilen ilkelere aykırılığı nasıl tespit edilmiştir?
–Bu karar verilirken gözetilen ölçütler nelerdir?
-Filme +18 yaş sınırlanması getirilebilecekken filmin ticari gösterimi ve dolaşımı yasaklanmıştır. Kurul filmin reşit olan bireyler için hangi açıdan sakıncalı olduğuna karar vermiştir?
-Kurul’un sanatta ifade özgürlüğü hakkını korumak yükümlülüğü var mıdır? Varsa bu hakkı nasıl korumaktadır?
–Kurul bir değerlendirme ve sınıflandırma kurulu yerine bir sansür kurulu olarak mı işlemektedir?”
Düşünün ki Sırrı Süreyya için TBMM’de gündem yapacağı başkaca önemli ve öncelikli hiçbir sorun yok! Kendisi yaptığı filmlerde de, kamyon şoförlüğü yaptığı süreçte gezdiği ambarlarda gördüklerinden senaryolar çıkarması, onun filmlerinin en “dokunaklı” halidir. Sırrı Süreyya’nın halkla ilişkisi o ambarlarda başlayıp bitmiştir. Dünya ve ülke halklarının yaşadıklarına sırtını dönen, halk ve devrimciler üzerindeki baskı, sansür, yasağı meşru gören Sırrı Süreyya’nın; TBMM’de varlık gösterdiği tek konu, cinsel sapkınlığı anlatan filmdir. Elbette bunu da unutmayacak, unutturmayacağız Sırrı Süreyya…
İDARİ AMİR VE MECLİS BAŞKANI SIRRI SÜREYYA
Sırrı Süreyya her zaman ne kadar “hümanist” olduğuyla, “Hepimiz aynı gemideyiz, herkes için eşitlik, herkes için adalet” diye burjuva hümanizmiyle övünmüştür. Oysa burjuva ideolojisinin halka yönelttiği en etkili silahlardan ikisi bireycilik ve hümanizmdir.
Sınıf mücadelesini yiyip bitiren iki mikroptur.
Sınıf bilincini terk eden, ezenlerin safına geçen dönek Sırrı Süreyya, kendisine yapılanlara kin duymadığı için halka yapılan zulme de zerrece kin duymamaktadır. O kadar ki, faşizmin halka zulüm karargâhı olan TBMM’de Meclis Başkanlığı görevini memnuniyetle yerine getirmiş, faşizmin zulmüne ortak olmuştur. Kendisini tutuklayan, 38 kez ağırlaştırılmış müebbetle yargılayanlara hizmet ederek rüştünü ispatlamayı, amaç edinmiştir.
Meclis başkanıyken oturum sırasında kendisine parmak sallayarak tehdit eden AKP’li milletvekiline şöyle diyordu: “Herkese Meclis’te en EŞİT davranan insanım. 38 kez ağırlaştırılmış müebbet ile yargılanıyorum. Hakkımızdaki ferman, yarım saat-bir saat içinde açıklanmış olacak. 38 kez ağırlaştırılmış müebbet, affedersiniz boru değil. Hele böyle bir ortamda, yav bir şey olur olmaz, buradan adalet çıkar çıkmaz diyecek bir tane vekil varsa ikincisi de ben olayım. Buna rağmen kendi sorumluluğumuzu bilip geliyoruz burada bu işi uhuletle, suhuletle yürütmeye çalışıyoruz. Bu sayın milletvekilinin bilmesi gereken şu ki; ben parmak sallanacak biri değilim. 38 kez bu parmak değil, bir gürz olarak başımdan sallanırken ben gelip burada görev ve sorumluluğumu yerine getirmeye çalışıyorum. O parmak sallayan sayın milletvekili de dahil olmak üzere hepsinin hukukunu korumak gözetmek, benim tüm kişisel görüşlerimden ve hassasiyetlerimden daha önde gelir.” “Kendi kişisel görüşüm/hassasiyetim” dediği, elbette sola, sosyalizme dair kırıntılardır; çünkü onun üzerinden prim yapmakta, oy toplamaktadır. Ama kan emici faşistlerin ve işbirlikçi burjuvazinin çıkarları bunlardan da önde gelir derken aslında, 38 kez ağırlaştırılmış müebbetle yargılandığı davadan beraat ettirin diye yalvarıyordu AKP’ye.
İŞBİRLİKÇİ BURJUVAZİNİN MAKBUL ADAMI, KÜRT MİLLİYETÇİLERİNİN SİLAH BIRAKIP TESLİM OLMASINDA EN ÖNDEKİ PİYONLARDAN SIRRI SÜREYYA…
Sırrı Süreyya’nın hastanede tutulduğu günlerde KCK adına yapılan açıklamada, Kürt milliyetçi hareketin, diline pelesenk ettiği “süreci baltalamak için” söylemi tekrarlandı. “Kürt sorunu tam çözülürken Sırrı Süreyya’nın hastalanmasının normal olmadığını söylüyorlardı.
Öyle ya, onların sevgi kelebeği, barış güvercini Sırrı Süreyya’nın nasıl halkların kendi kaderini tayin hakkına düşman biri olduğunu şu sözlerle gizlemeye çalıştılar: “Çünkü Sırrı Süreyya Önder değerli çalışmalar yürütmüş ve barış ve demokratik toplum sürecinin gelişmesinde ve sürecin buraya gelmesinde önemli katkısı olmuştur. Bu temelde Cumhurbaşkanı’yla yaptığı görüşme sonrası ve Adalet Bakanı’yla yapacağı görüşme öncesi bu durum da yaşanmıştır. Bu açıdan Türkiye’nin demokratikleşmesi ve Kürt sorunun çözümünden yana olanların Sırrı Süreyya Önder’in çabalarının anlam ve değerini daha derinlikli bilince çıkarması ve barış ve demokratik çözüm sürecinin gelişmesi için daha cesur ve daha fazla çaba içerisinde olmaları gerekir. Ameliyatı yapan doktorların da ifade ettiği gibi mevcut olay kolay gerçekleşen ve sık görülen normal bir durum değildir. Sırrı Süreyya Önder’in siyasi süreçte oynadığı rol dikkate alınırsa mevcut duruma kuşkuyla bakmayı da gerektiriyor. Çünkü Sırrı Süreyya Önder’in de aktif çaba harcadığı barış ve demokratikleşme sürecine karşıt olan iç ve dış güçlerin varlığı bilinmektedir. Burada bu kuşkumuzu da ifade etmeyi ve ilgili tüm güçlerin bu durumu aydınlatmak için gerekli çalışmaları yürütmeleri gerektiğini belirtmek istiyoruz. Zira böylesi durumların yaşanabileceğine dair Önder Apo da yapılan görüşmelerde önemle dikkat çekmiş, herkese dikkatli ve tedbirli yaklaşmalarını belirtmiştir. Dolayısıyla bu durum araştırılarak netleştirilmesi gereken bir olaydır. Değerli Sırrı Süreyya Önder’in büyük emekleri ve çabalarıyla gelişen ve Önder Apo’nun tarihi ‘Barış ve Demokratik Toplum Çağrısıyla’ geliştirdiği sürecin başarıya ulaşması için verdiğimiz çaba bundan sonra da aynen devam edecektir. Hem Önder Apo’ya ve geliştirdiği sürece olan inancımız ve hem de dostumuz ve halkımızın davasına yoldaşlık eden değerli Sırrı Süreyya Önder’e verdiğimiz değer gereği bu çabamızı artırarak sürdüreceğimizi belirtmek istiyoruz. Kendisine bir kez daha acil şifalar diliyor, yüreğimizin değerli yüreğiyle birlikte attığını belirtiyoruz.”