Bir Kürt Kadını, Evi Barkı Yıkılan, Yakılan Tüm Acılı Halka Tercüman.. Anlattıkları, kuşkusuz, şu anda Gazze’de evi yakılan, oğulları katlerdilen bir ananın anlatacaklarının aynısı..
Kelimesi kelimesine hem de..
21=24 Ekim 1993’de Lice katliamında bir Kürt kadının yaşadığı katliama tanıklığını, Lice’ye giden heyette yer alan yazar Hayati Azim şöyle kaleme dökmüştü o zaman. Bu çarpıcı anlatımı da yıllar sonra birlikte yeniden okuyoruz:
“Hele gel anlatayım. Evim ocağım yandı. Bak da gör. Yandı ki ne yandı ah!
Kapım yandı da kilidi kolu kaldı. Duvarlarım yandı, duvarlarım yandı da beyaz bulutlar bile alev aldı. Kala kala iki tutam külü kaldı. Ocağımın temeli yandı. Temeldeki beton yandı. Çatıdaki saçlar is tuttu birer birer. Gece karası olup düştüler temel betonunun üstüne.
O zaman gördüm ki temel betonu da gece karası. Gördüm insan eliydi elleri. Ateşler koyup gittiler ocağıma. Dur dedim, dur! İnsansan yapma. Bırakma ateşi ocağıma.
Baktım ki gözleri insan gözü değil. Baktım ki küfürler dökülür dilinden. Çatal dilli. Anladım ki ateşi koyacak ocağıma. Eşyaları kurtarmak geçti aklımdan. Bir ufak radyo almışım elime.
“Konuşma sus” deme bana oğlum.
Bırak konuşayım. Biz yaşadık bu yangını. Hele gel anlatayım. Gel! Gör de bak ne yangınlar. Varsın çiselesin yağmur. Varsın karalar bağlasın gökyüzü. Ağladığıma bakma sen. Yağmur değmişti yanaklarına de.
Kuşluk vaktiydi. Elimde radyo. Ah ki ne ah! “Canını düşünmezsin de radyonu mu düşünürsün.” dedi.
Bıraktım. Kapı o zaman yanmaya başladı işte. Alevler alevler… Damdaki ineği düşündüm o an. Bırak bağını çözeyim. O da can taşır dedim. Alevler göğe tırmanmaya başladı.
“Dilim var dilsizim. Gözüm var görmemişim. Bilmem de” deme bana. Biz yaşadık bu yangını.
Duvarlar tutuşmuştu hepten. Hatta bahçedeki ağaçlar, şu kavrulmuş mürdüm eriğini ben dikmiştim elimle. Dut ağacını, asmayı… Yan yana dizilmiş kavaklar babanın elleri… Dilsizdiler.
Yaprak yaprak tutuştukça ben inledim onlar için. Ah çektim. Ah ki ne ah!
“Sus ana, sus! Bu insanlar gidecek birazdan. Biz kalacağız bu çatal dillilerle burada.” deme bana oğlum. Bilmez miyim ki yangını anlattığım bu insanlar gidecek az sonra.
Gitsinler, gitsinler de yangınların ortasında kalmış bir ana vardı desinler. Hele dur anlatayım. Varsın çiselesin yağmur. Varsın işlesin soğuk iliklerime. Sen yanıyordu de. Hala yanıyordu. Şurada bir sedir var. Şu köşede yatak yorgan. Yerde eski bir kilim… İşte Bunlar kaldı geriye yangından. Çatal, kaşık, çanak…. Hepsi gece karası. Bir de üstümdeki bu fistanla basımdaki çember.
“Sus ana sus! Bak yanıbaşında dikiliyor çatal dilliler. ‘Kürtçe konuşmayın. Biz de bilelim ne anlattığınızı.’ diyor.” Kilerdeki buğdayım, teknedeki hamurum yandı oğlum. Ne kaldı ki susacak!”