„Yaşamı Ölümle Savunuyoruz“ Sempozyumu’nda direniş ölüm ve yaşam tartışıldı. TAYAD’lı Aileler tarafınan gerçekleştirilen sempozyumun konuşmacıları „direniş ölüm ve yaşam“ın içinden gelenlerdi. Aşağıda sempozyumda yapılan konuşmalardan bölümler sunuyoruz:
GAMZE EROĞLU (Ölüm Orucu Gazisi):
“’80’den beri halkın direnen damarlarına saldırısı hiç bitmemiştir. Bu direnişin temeli geçmişimize tarihimize ve şehitlerimize dayanıyor. ’84’te tek tip elbise 96’da tabutluklara karşı mücadele 2000 de tecrite 2020 de adaletsizliğe karşı verildi bu mücadele. Şimdi Gökhan ve Sibel ile sürüyor. Neyi amaçlıyor emperyalizm ve faşizm: elbette düşüncelerimizi teslim almayı hedefliyor. Bunun en önüne barikat kuracak olan devrimcilerdir. İnsan onurunu namusunu korumak için yapıyor. Bunu her an sınavdan geçiriyoruz. İnsanın direnme iradesini teslim almak istiyorlar. Bunu yok ettiklerinde bitireceklerini biliyorlar. Görevimiz direnişi çoğaltmak olmalıdır. Bu noktada yapacaklarımız güçlerimizi birleştirmek direnmektir. Kazanımlarımızı karartmalarına izin vermeyeceğiz.
NAİME KARA (TAYAD):
“Sürekli faşizme karşı sürekli direniş var. Sürekli mücadelenin içindeyiz. O günden beri çift kelepçe saldırılarına karşı tutsaklar yerlerde sürüklendiler. İnsanlık onurunu korumak için direndiler. Tel örgülere karşı direndiler. Tek tip elbiseye karşı verilen mücadele ve diğerleri için en son nokta ölüme karşı direnme kararı aldılar. Sürekli disiplin cezaları ile yıldırmaya çalıştılar. Bu durumda ölüm orucu bir zorunluluk halini aldı. 2020 de türkülerini söyletmediler Helin ve İbrahim’e işbirlikçilik dayattılar Mustafa’ya, avukatlık yaptırmadılar Ebru’ya onları sonsuzluğa uğurladık. Hala bunlar varken işbirlikçilikle insanların üzerine iftira atılırken direnmesinler demek adaletsizliktir. Asıl şimdi Gökhan ve Sibel için ne yapabiliriz diye konuşmamız gerekir.
Hasta tutsaklarda bu sorunların bir parçası şu an. Demokratik faaliyetlerin yasal olduğunu biliyoruz. Ancak bu bize uygulanmaz. Mahkemeler açılır nezarete koyar para cezaları verir. Görevimiz bu saldırılar karşısında tutsakların sesi olmaktır.
AHMET KULAKSIZ (Ölüm orucu şehidi Zehra ve Canan’ın Babası)
“Sibel ve Gökhan ne yapmak istiyor. Bunu biz anladık mı tam olarak. Düzen solunun algısını yerle bir eden başka bir direniş biçiminin olabileceğini gösterdiler. Helin müzik yapmak için en değerli varlığını ortaya koydu. Ebru savunmanlık yapmak için yeri gelince yaşamını ortaya koymayı gösterdi. Teslimiyetin mekanı olan hapishanelere karşı göğüslerini siper ettiler.
Kuşkusuz ölüm orucunu mahkum etmek için çalıştılar. Hiçbiri bir şehidimizin yarattığı depremi yaratamadı. Kendilerine sol sosyalist diyenler ölüm orucunu mahkum etmek istediler. İnsanlar pek çok sebeple ölüyor. Ancak bu direniş başkadır. 7 yıl direnişten sonra Helinler ve Mustafalarla yeniden ortalık sarsıldı.
Küçük küçük adımlarla ağır bedellerle yeniden bu süreci ödeyeceğiz. Eğer kazanacaksak bunun için her türlü bedeli peşinen kabul etmek zorundayız. Hiçbir bedel ödemeden TAYAD’lı olamayız. Evlatlarımıza karşı buna mecburuz.
Saltanatlarını devrimcileri hesap etmeden sürdüremezler. TAYAD’lı Ailelerimizin sorumluluklarını yerine getirmesi için cüretini kuşanmalıyız.
Adli tutuklular dahi devletin sözüne güvenmiyor. Direniş pek çok insana ilham kaynağı olmuştur. İçerde dışarda direnişler sürüyor. Bizler o insanların canlarını ortaya koymuşsa herkesin yapabileceği şeyleri konuşup tartışmalıyız. Direnen kazanabilir. Direnmeyen baştan kaybetmiştir.”
SEHER ADIGÜZEL (Grup Yorum Üyesi)
2015’ten beri konser yasakları sürüyor. Helin ve İbrahim bunun için direndi. Sansürü gün gün direnerek sanatçıları arayarak deldik. İnsanlar yavaş yavaş gelmeye başladı. Bugün dünya çapında bir direniş yarattık. Dünya halklarını Birleştirdik. 51 ülke anti emperyalist eylem yaptı. 5335 eylem ve etkinlik yapıldı ölüm oruçları için.
Tüm başardıklarımızı buradaki insanlarla yaptık yeniden yapacağız. Onların bedenleri bize emanet faşizme değil. Elimizden gelenin fazlasını yapmak zorundayız.
MEHMET GÜVEL (TAYAD, Ölüm Orucu Gazisi)
” ’96 süreçlerinde de işbirlikçilik teklif ediliyordu. Bana da işbirliği teklif ettiler. ‘Dürüst namuslu doğru bir mücadele içindeyim’ dedim. Örgütlü bir toplumu ortadan kaldırmak istediler. Bunun için devrimci tutsaklara işkence yaparak halka gözdağı vermek istediler.
Tecrit hapishanelerine karşı içerde buradan ne yapabiliriz diye tartıştık. Hapishanelerde en büyük direniş Ölüm Orucu olarak konuşmuştuk. Çünkü bu büyük bir politikaydı. Ölüm Orucunu dışarda zorla yaptırıyorlar diye çeşitli spekülasyonlar yapılıyordu. Bunun önüne geçilecek şekilde bir program gerekiyordu.
Ölüm Orucu kolay bir eylem değildir. Acısı aylar sürer kan kusarak ölüm olur bunu iyi düşünün diye konuştuk.
’96 da Ölüm Orucu bu kadar büyük bir sahiplenme görünce faşizm bunu durdurmanın çaresini aramaya başladı. Hepimizde belli rahatsızlıklar oldu ama hiçbirimiz geri adım atmadık.
Devlet 96 da sahiplenmeyi gördüğü için 2000 de sansürü yazanları çizenleri tehditle baskılamaya çalıştı. Asıl bunları tüm dünyaya duyuran direnişçilerimizdir.
AV. DOĞA İNCESU:
” ’84 ten bu yana tutsaklara teslimiyet dayatıldı buna karşı verilen yanıt oldu. 96 ve f tipi saldırıları ile saldırının boyutu da büyüyordu. Bu devrimcileri tasfiye etme politikalarının sonucuydu. Devlet hiyerarşisinde bu saldırı her kademede biliniyordu. Duvarlar demirler eridi ama irademiz erimedi denildi. Ölüm Orucu şehitleri geçmişimiz değildir geleceğimizdir” denildi.
Tek başına hükmü esas alamayacakları halde devrimcilere ceza yağdırdılar. Bu zamanki yargılamaları anlatsak kimse bize inanmaz. Demokrasi mücadelesinde yer almış kişileri itirafçı yaratmak için tutukluyorlar. Sibel ve Gökhan kendi yasalarını uygulatmak için Ölüm Orucu yapıyorlar.
-Süleyman Soylu “Uyuşturucu satanın bacağını kırın gelin ben yatarım cezasını” demişti. Gökhan Yıldırım bir uyuşturucu satıcısının beyanı ile 46 yıl ceza aldı.”
DOĞAN KARATAŞTAN (Ölüm Orucu Gazisi):
“Tüm talepleri göz önüne aldığınızda emperyalizmin politikalarını ve bunun karşısında iki iradenin çarpışmasını yaşadık. 1000 tutsağın ortak iradesi ile ve bu tutsaklardan yüzde 98 inin gönüllü olduğu bir eylem olarak başladı. Birbiri ile yarışan bir irade gözler önüne serildi. Zorla müdahale ve sonrası için en az düşmanımız kadar pervasız olamazsak zaferler kazanamayız dedik.
İlk tartışmalar süresince neler yapabileceklerini tahmin ediyorduk. 19 Aralık katliamında hiçbir tutsağımızı elleri havada teslim olmuş haliyle çıkaramadılar. Bu katliam bizi yok etme saldırısıydı. Zorla müdahale bizim irademizi kırmak devrimci düşüncelerimizden arındırmak ‘hayata döndürmek’ için yapılan bir katliamdı aslında. Bir serumla ağzımıza verilecek bir kaşık çorbayla yaşama döndüremeyeceklerini anladılar. Yanımda zorla müdahale ile şehit düşen çok yoldaşımız oldu. Kollarımızın altında damar bulamadıkları için kollarımızı kestiler midemize besin bıraktılar. Bu haliyle birçok insanımızı yaşayan ölü haline getirdiler.
Tahliye rüşveti ile birçok arkadaşımızı direnişten vazgeçirmek istediler. Biz bugün bu duruma gelebilseydik mücadele sayesinde yoldaşlarımın yanında olduğum içindir. Mücadeleden uzak olan müdahaleye uğramış insanlar yaşayan ölüler halindedirler. Zorla müdahale ile geçmişimizi çaldılar düşüncelerimizden arındırmaya çalıştılar. Kendi gücümüzle buraya kadar geldik.
Ölümü göze almış bir iradeyi kimse teslim alamaz.”
MURAT TÜRKMEN (Şehit Yakını):
“Uğur’a ‘aileye baskı olabilir’ dedim. Ben arkadaşlarıma ihanet etmek istemiyorum dedi. Yerelde Uğur’ un yanına gelen çok insan oluyordu. Bize herkese anlatın demişti. Hiç kimseyi tecritin boyutlarını anlatmadan bırakmıyordu.
Şehit düşmeden önce sayıklıyordu. Zaferi bizimkilerle kazanacağız diyordu.
Gökhan ve Sibel’i kurtarmamız için bir cephe oluşturmamız gerekiyor. Hepimize düşen görevler var.”
Aygül Bilgili (Ölüm Orucu Şehidi Helin Bölek’in annesi):
“Helin’e neden böyle bir şey seçtiğini sordum. Benim irademi sorgulama dedi. Bir anneydim sonuna kadar yanındaydım. ”
Hasan Koçak (Ölüm Orucu Mustafa Koçak’ın babası):
“Ölüm Orucu olsun istemiyoruz ama nedenleri var. Mustafa’ nın savcı davası vardı. Onların verdiği ceza onlara basitti ama bizim için zordu. Mustafa iyi ki bizim oğlumuzdu. 1 Mustafa gitti ama binlerce Mustafa geldi.”
AÇILIŞ KONUŞMASI:
“Bugün buraya Ölüm Orucu Direnişini konuşmak için toplandık. Anılarımızla şarkılarımızla şiirlerimiz ve oyunlarımızla Ölüm Orucunu konuşacağız.
Ölüm Orucunun Tarihteki yerini, Ölüm Oruçlarını Durdurmak için verilen mücadeleleri anlatacağız. Ölüm Orucu Direnişinin neden bir zorunluluk haline geldiğini sorgulayacağız.
Bazılarımız bu direnişlere tanıklık etti, bazılarımız bizzat içinde yer aldı bazılarımız yeni yeni öğreniyor ve yaşıyorlar.
Bir insan neden Ölüm Orucu eylemini tercih eder? Anlatmak istediği nedir? Onu yaşamını ortaya koyacak denli, gün gün çekeceği acılara katlanacak kadar kararlı ve iradeli yapan nedir?
Bunun herkesteki her direnişçideki cevabı farklı farklı olabilir. Bu kimi zaman ona dayatılan bir elbise giymeme tavrı, kimi zaman tek kişilik hücreleri reddetme kimi zaman uğradığı adaletsizliğin boyutu bu kararı vermesini temel etken yapar. Fakat en nihayetinde insan iradesinin yapabileceği en üst boyutlu
eylem olan Ölüm Orucu Direnişini hayata geçirmenin temeli insanlık tarihinin yarattığı değerlerden insanlık onurunu korumaktır.
Ya onurumuzu koruyup erdemli bir yaşam sürdüreceğiz ya teslim olup insanlığımızdan utanacağız! Bugün önümüze konulan tam da budur!
Tarih onurunu koruyup erdemli bir yaşam için yaşamlarından vazgeçen Ölüm Orucu Direnişçilerinin zaferini yazmıştır. Bugün süren Ölüm Orucu Direnişi ile onurlu yaşamı savunmayı sürdürüyoruz!
12 Eylül 1980 cuntasının yarattığı karanlığı bedeniyle parçalayan 4 karanfilimiz Apo Fatih Hasan Haydar’dan; 1996’da Eskişehir tabutluğunu 69 günlük direnişle tarihe gömen İdillerimiz Berdanlarımızdan; 2000-2007 Büyük Ölüm Orucu Direnişinde tarihte eşine az rastlanır kahramanlıkların yaratıldığı her anı direniş olan 122 şehidin yarattığı destansı tarihten; 2020’de işbirlikçiliğe, itirafçılığa, adaletsizliğe karşı direnişte Helin Mustafa İbrahim ve Ebru’nun şehitliği ile zaferle sonuçlanan direnişten bugün Gökhan Yıldırım ve Sibel Balaç doğmuştur.
Gökhan ve Sibel’i yaratan koşullar ülkemiz devrim mücadelesinin temel sorunudur! Bugün halka dayatılan açlık yoksulluk ve adaletsizlik halkın onurlu yaşam sürme koşullarını ortadan kaldırmıştır. Halk, her gün yoksulluğun katmerlendiği, uyuşturucunun, fuhuşun yönetenler eliyle yaygınlaştırıldığı, halkın değerleriyle her gün dalga geçildiği, adaletsizliğin gün be gün kanıksatılmaya çalışıldığı bir ülkede yaşamak zorunda bırakıldı.
Bu ülke, uyuşturucudan intihar eden oğlunun başucuna gelip “bugün benim bayramım, davul çalacağım. Oğlum uyuşturucudan kurtuldu” diyen annelerin acılarını gördü.
Bu ülke, çocuğuna pantolon alamadığı için “çocuklarıma bakamıyorsam, çocuğuma bir pantolon alamıyorsam niye yaşayayım ki” diyerek intihar eden babaların çaresizliğini gördü.
Bu ülke, Soma Maden ocağında 301 madenciyi katleden, madenci ailesini yerde tekmeleyen, 432 çocuğu yetim bırakan patronları mahkemelerde tahliye eden hakim ve savcıları gördü.
Bu ülke, haksız yere işinden atılıp işini geri istediğinde emekçilerin sokaklarda işkence gördüğünü, tutuklandığını, yüzlerce gün açlık grevi yapmak durumunda bırakıldığını gördü.
Neden Ölüm Orucu sorusunun cevabı sıraladığımız birkaç örnekte dahi somuttur. Bu ülkede bunun yüzlerce binlerce çok daha acı örnekleri yaşandı, yaşanmaktadır.
Yaşadığımız ülkede bize reva görülen bunca zulüm varken buna karşı direnmemek onursuzluğu aşağılanmışlığı kabul etmek anlamına gelmektedir. Yaşanan tüm acıların sorumlusu emperyalizm ve onun ülkemizdeki işbirlikçisi faşist iktidardır.
Bu iktidar hapishanelerde onlarca devrimci tutsağı ölüm oruçlarında katletmiştir. İktidarı boyunca hapishanelerden 4000’e yakın tabut çıkarılmıştır.
Dinci gerici faşist örgütlenmelerin yaptığı katliamlar bir çırpıda sayılamayacak kadar çoktur. Meydanlarda alanlarda işyerlerinde katledilen insanlar için hukuki hiçbir yaptırım uygulamayarak katillerinin sırtını sıvazlamış onları korumuştur.
Direniş, bu denli saldırgan ve faşizmi açıktan uygulayan AKP iktidarının varlığına karşı bir zorunluluk haline gelmiştir. Bu haliyle direnişe sırtını dönenler, görmezden gelenler, parmağını dahi kıpırdatmayanlar açıkça suç işlemektedirler.
DİRENMEMEK SUÇTUR!
DİRENİŞ ZAFERE TESLİMİYET KATLİAMA GÖTÜRÜR!
Bizi koruyacak olan sırtımızı yaslayacağımız en güçlü barikat direnişin kendisidir!
Sibel Balaç ve Gökhan Yıldırım bugün bu barikatın en önündedirler. 100 günleri aşan Ölüm Orucu direnişi ile halkın taleplerini bedenlerinde hücrelerinde taşımaktadırlar. Ölüm Orucu Direnişinin nihai hedefi faşizmi teşhir etmek ve ona geri adım attırmaktır.
Ancak biliyoruz ki emperyalizmin ve faşizmin ahlakı yoktur!
Ona görevini yaptıracak olan Gökhan ve Sibel’in sırtını dayadığı halktır! Yani BİZİZ!
Uyuşturucu batağından gençlerimizi kurtaracak olan, açlığa yoksulluğa son verecek olan, Soma’da 432 yetim çocuğun gözyaşlarını silecek olan BİZİZ!
GÖKHAN’I VE SİBEL’İ YAŞATACAK OLAN BİZİZ!
BİZ 4 BÜYÜK ÖLÜM ORUCUNU SİYASİ VE SOMUT KAZANIMLARLA ZAFERE TAŞIMIŞ BİR GELENEĞİN TEMSİLCİLERİYİZ!
HALKIZ BİZ! ÖLÜM ORUÇLARINDA HALKI KAHRAMANLAŞTIRAN, KAHRAMANLIĞI HALKLAŞTIRAN BİR SİYASİ ÇİZGİNİN SIRA NEFERLERİYİZ!
HEP SÖYLEDİK! YIKILMAZ OLAN TEK KALE DİRENİŞTİR! BUNA OLAN İNANCIMIZLA TEKRAR EDİYORUZ! BİZ KAZANACAĞIZ BİZ KAZANACAĞIZ!”.