Tarih dönüm noktalarından birine daha tanıklık etmeye hazırlanırken 1871’in 18 Martında Paris’in varoşları “Vive la Commune” sloganlarıyla çınlamaya başlamıştı bile. Paris’li emekçiler sınıf savaşımının önemli bir dönemecine girmiş, zengin deneyimlerle dolu bir sürece damgasını vurmaya hazırlanıyordu.
General Vinoy Parislilerin toplarını ellerinden almak için emir verdiğinde geç kalmıştı. Sokaklara kurulan barikatlar, ele geçirilen belediyeler ve cürette dişe diş savaşan emekçiler… Ve 71 gün sürecek olan uzun, kanlı bir mücadele.
Paris Komünü tarihsel süreç içerisinde kurulmuş olan ilk proleter devlet nüvesidir. Bu yanıyla Komün, sınıf savaşımı tarihinde dersler çıkarılması gereken başat halkalardan birisidir. Cüret, atılganlık ve mücadele ruhu Paris’te yaşanan deneyimin önemli özellikler arasındadır. Fransız burjuvazisi 1848’de gördüğü korkulu düşüyle yeniden karşı karşıya gelmişti. 1848’de iktidara yürüyen Fransız proletaryası 22 yıl sonra tekrar ayaklanmıştı.
Soylu gelenek tarih sahnesindeydi. III. imparatorluk dönemindeki Bonapartist politika içte burjuvazinin güvenliğini militarist-bürokratik politikayla sağlamaya çalışırken, dışta da sömürgeci politikasını elinin altından hiç eksik etmiyordu. Siyasal erkin burjuvazi tarafından henüz tam inisiyatif altına alınamadığı koşullarda karşılanan ’70’li yıllar Bonapartist diktatörlüğün iflas sinyalleriyle birlikte gelmişti Giderek olgunlaşan sömürü ve adaletsizlikler paralelinde proletaryanın hareketliliğini ve mücadelesini de getirmişti. İşte bu gelişme Napolyon iktidarını sarsacak bir hareketlilikti.
Artan ekonomik ve siyasi krizin halkın tepkilerine neden almaması için hesaplar peşinde koşan Fransız burjuvazisi Prusya Savaşı’ndan da umduğunu bulamayacak, savaşta alınan yenilgi bardağı taşıran son lamla olacaktı. Prusya yenilgisi halkın öfkesinin Paris varoşlarına dökülmesine bir neden oldu. Burjuvazinin ulusal savunmanın yeniden dönüştürülüp sağlamlaştırılacağına ilişkin açıklamaları da kanayan yarayı dindiremedi. 1848 devrimci deneyimini unutamayan burjuvazinin asıl korkusu Prusya değildi elbet. O, Ulusal Muhafız taburlarında örgütlenmiş, silahtı halktan korkuyordu. Biliyordu o gücün kendisini nasıl alt edebileceğini. Thiers Hükümetinin Prusya’yla imzaladığı teslimiyet anlaşması halkın tepkilerini dile getireceği, somutlayacağı son kıvılcımı çaktı.
Halk bu gelişmeyle birlikte ordunun elindeki toplara el koyarak iç savaşı başlatıyordu. 19 Mart 1871 akşamı Ulusal Muhafız Merkez Komitesi önderliğindeki halk, hükümet binasını ele geçirerek. ilk toplantısını yapıyordu. Thiers hükümeti yükselen halk muhalefeti karşısında çareyi Versay yolunu tutmakta görünce, yönetim mekanizması ve iktidar hızla halkın eline geçti.
Belediye binasına çekilen kızıl bayrak iktidarın el değiştirdiğini tüm dünyaya ilan ediyordu.
Ancak bu başarı nesnel ve öznel koşullardaki elverişsizlikle beraber gündeme geldiğinden ilk proleter devlet deneyimi 71 gün yaşayabildi.
Siyasal önderlikten ve örgütlülükten yoksunluk, nesnel koşulların olgunlaşmaması halkın iktidarı ele geçirmesin den sonraki sürece damgasını vurdu. Versay’a çekilen burjuva hükümete karşı kararlı tavır alınamayışı, burjuvazinin mali güç kaynağı olan Fransız Merkez Bankası’nın kapatılmaması, Versay hükümetinin tasfiye edilmeyişi, kırsal kesimle ittifak kurulamayışı Komün deneyiminin başarısızlık nedenleri arasındaydı.
Böylesi bir deneyimin mevcut şartlardaki başarısızlığını daha 1870 sonbaharında gören Marks, buna rağmen, olması gereken anlayışı ayaklanmanın desteklenmesi doğrultusunda şekillendirdi.
Ayaklanma bir kez yola çıktı mı yolu açılmalı ve desteklenmeliydi. Yıllar öncesi Komün deneyiminde ön plana çıkan yan, objektif şartların olmayışına rağmen siyasal cesaret ve bunun üzerinde şekillenen atılganlıktır. Politikada cesaretle elverişsiz şartlarda bile neler yapılabileceğinin göstergesidir Paris Komünü.
Politika üretmek, siyasal mücadelede kalıcı olabilmek militan bir ruhla yaşayan sınıfsal cüretle olanaklıdır. Günümüzde ise öyle momentler kaçırılmaktadır ki, adeta giderek olgunlaşan şartlar heba edilmekte, cesaretli politika üretmeye olan gereksinim her geçen gün büyümektedir.
Yıllar öncesine damgasını vuran siyasal cesaret mirası günümüze yazık ki, politikada cesaretsizlik, statükoculuk olarak gelmiştir. Bugün objektif şartların tüm elverişliliğine karşın sürecin ihtiyacı olan en önemli özellik siyasal cesaret, militan mücadele ruhu, atılganlık ve bunu örgütlü mücadeleyle bütünleştirebilmektir.
“Cüret, daha fazla cüret.”
Ç