Bu yazı Birgün gazetesinden alınmıştır.
Sevgili Nuriye,
Silivri hapishanesinden 28 Mayıs 2024 Salı günü yazdığın mektubunun ‘’okumama izin verilen’’ ilk sayfası elime yeni geçti. Halbuki mektubun dört sayfaymış. Diğer sayfalarının üzerine boş bir dosya kağıdı koyup fotokopisinin dışarı çıkmasına izin verilmiş! Bu korkunç bir şey. Ama yaşadıkların yanında çok ‘’hafif’’ kalıyor.
Mektubunda diyorsun ki;
‘’Sevgili Nazım Ağabey, sevgilerimi ve saygılarımı gönderiyorum. Umarım iyisindir. Bu size hapishaneden yazdığım kaçıncı mektup bilmiyorum. Daha önce yazdıklarım acaba elinize ulaştı mı, okudunuz mu onları? Bunları bilme imkânım yok. Fakat size ulaşabildiğine dair hiçbir geri bildirim alamadım. Belki de yazdıklarımı gündem yapmaya değer görmediniz ya da başka maniler buna engel oldu!’’
Mektubun girişine cevap vermek istiyorum. Cezaevleri her dönemde gündem yapılmaya değer acıların yaşandığı yerlerdir. Son yıllarda ise bu durum daha da vahim bir hale geldi.
Sevgili Nuriye,
Şimdiye kadar elime hiçbir mektubun geçmedi. Bu son yazdığın benim elime geçen ilk mektubun da; Antalya Rixos Otelde staj yaparken öldürülen Burak Oğraş’ın babası Murat Oğraş’ın sayesinde oldu. O da sadece birinci sayfası… Anayasa’da haberleşme özgürlüğü(!) olduğu için diğer üç sayfayı ‘’uygun’’ görmemişler!
Seninle televizyondaki canlı telefon bağlantılarımız dışında ilk kez pandeminin başladığı günlerde görüşebilmiştik. Mektubunda ‘’O günlerin üzerinden beş yıl geçti’’ diyorsun. Ve ülkemizdeki çok acı gerçeği özetliyorsun:
‘’Ben dört yıla yakın süredir tutukluyum!’’
Sonra da ‘’önemsiz’’ bir şeyden söz edermişçesine şöyle devam ediyorsun:
‘’İki yıl önce 10 yıl hapis cezası aldım! Dosya Yargıtay’da şimdi. Karara esas alınan dijital materyalin sahte olduğu, biri -Adli Tıp Kurumu- olmak üzere iki bilirkişi raporuyla kanıtlandı. Öncelikli inceleme ve tahliye talebimiz Yargıtay’ın -meşhur- 3. Ceza Dairesinde bir yıldır bekliyor!
Size yazma sebebim kendi adaletsin yargılanmam ve sonuçları değil. Adalet talebinden vazgeçmiş değilim. Fakat daha öncelikli olduğunu düşündüğüm bir konu için yazıyorum. Aklım ve kalbim başka türlüsüne izin vermiyor. Yeni açılan, daha doğrusu birkaç yıldır açılmakta olan Y Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevleri…’’
Mektubunun bundan sonrası yok. Ben de Avukat Barkın Timtik’in Bianet’e 24 Ağustos 2023 tarihindeki yazısından özetleyerek devam edeyim:
‘’İnsanlık dışı bu mekânlar asla suçun ıslahı ya da cezanın infazı amacı taşımıyor. Bu mekânlar imha üzerine inşa edilmiş görünüyor. Sessiz sedasız ‘ecel’ ürünü ölümlere yol açsın isteniyor. Bu hapishanelerin adı bile yok… Yüksek güvenlikli diğer hapishanelerle ayırt edici bir yanı olmasın diyedir muhtemelen. Suç aleti gizlenir ya, suçlu tarafından. Bu mekânlar üç katlı, pencerelerde kum eleği sıklığında tel örgüler var. Yağmur yağdığında kolunuzu uzatıp bir damla ile temas edemezsiniz.’’Sevgili Nuriye,Sahteliği kanıtlanmış bir ‘’suç kanıtı’’ (!) ile 10 yıl hapis cezası verilebiliyor olunması ilerde hukuk fakültelerinde ‘’anti-hukuk dersi’’ niteliğinde okutulabilir. Hukukun üstünlüğünü unuttuk bu durum düpedüz hukukun yağmalanması olarak tarihe geçecektir. 5 Ağustos’ta içerdeki dördüncü yılın dolmuş olacak. Umuyorum ki yargı alanıyla iştigal edenler, senin karşında adaletin düştüğü zavallı durumu fark ederler de ‘’şu dosyayı bir okuyalım’’ derler!Bizler ise sen ve senin gibi haksız hukuksuz hapishanelerde tutulanlar için aynı şeyi talep etmeye devam edeceğiz:-Nuriye Gülmen’e özgürlük!
Nazım Alpman