15 temmuz darbe girişimini Erdoğan “Allah’ın lütfu” olarak tanımlamıştı. Darbeyi kullanarak hem iktidarı tek başına ele geçirecek hem de içinde bulunduğu yönetememe krizine çare olacaktı.
Hemen işe koyuldular. Yasaklar yasakları, keyfilikler keyfilikleri izledi. Her yaptıkları anti demokratik, insanlık dışı, kanun dışı uygulamayı “darbe ile mücadele ediyoruz” diyerek perdelemeye çalıştılar. Yaprak kıpırdamasın istediler. OHAL ilan ettiler. Bu şekilde haklar ve özgürlükleri kullanılamaz hale getirmeyi amaçladılar. Ülkeyi KHK’la ile yönetmeye başladılar.
Ankara’nın göbeğinde ince uzun bir kadın eline aldığı küçük bir dövizle “işimi geri istiyorum” dedi. AKP’nin binbir çabayla, binbir organizasyon ile hakim kılmaya çalıştığı korku işe yaramamıştı. Binbir hile, yalan ile yaratmak istedikleri karanlık bir mum ışığı ile aydınlanmıştı. Sokağa çıkmıştı biri. Aslında “işimi geri istiyorum” talebinden çok “sizin bize dayattığınız zulmü kabul etmiyorum” dedi Nuriye Gülmen. Sendikaların, meslek odalarının sus pus olduğu, düzen partilerinin tamamının darbe ile mücadele senaryosunun figüranı olduğu günlerdi. Dernekler gazeteler, televizyonlar kapatılırken örgütler yayınlarına ara verdiler. Derneklerin, sendikaların, siyasetlerin “bu süreçte bir şey yapılmaz” demekten başka bir şey demediği günlerdi bunlar.
Nuriye işi için sokağa çıktığında AKP iktidarının “başarı”sına da darbe vurulmuştu. Derhal susturulmalıydı. İki üç gözaltı ile bitirebileceğini düşündü. Ve direniş büyüdü de büyüdü. Yayıldı da yayıldı. Ülkenin dört bir yanında benzer direnişlere örnek oldu. Bugün ülkede direnişler varsa “OHAL’de direnilmez” safsatalarını paramparça eden Nuriye Gülmen’in başlattığı direniştir. 1375 gündür süren irade ülkede hak ve özgürlük mücadelesi vermek gibi derdi olanlara yol göstermeye, ilham olmaya devam ediyor.
Nuriye Gülmen’in başlattığı ve daha sonra, bugün ismini ezberlediğimiz isimlerin katıldığı Yüksel direnişi AKP iktidarının halkı susturmak, bastırmak için politikalarını belirlediği alan haline geldi. Bugün Yüksel caddesi direnişi AKP’nin halka saldırılarına karşı barikat olmaya devam ediyor.
Bu barikatın yaratıcısı Nuriye Gülmen, AKP iktidarının her dönem hedefindedir. Ülkenin neresinde bir direniş olsa orda görünen Nuriye AKP’nin kendisine yaptığı tüm saldırılara göğüs germesini bilmiştir. Semih Özakça ile sürdürdüğü 324 günlük açlık grevini bitirmek için AKP iktidarı her ikisini de tutuklamıştı. Kendilerini savunacak HHB avukatlarının tamamını mahkemeden 2 gün önce tüm dünyanın gözleri önünde, tüm yasadışılıkları ile gözaltına alıp tutuklamıştı. Ama tek bir adım geri attıramamıştı.
AKP’nin Nuriye’ye düşmanlığı her gün büyüyor. Her gün “Nuriye Semih gibi” diyerek haklarını isteyenler, hakları için direnenler çıkıyor çünkü. İdil Kültür Merkezi’nde bulunması da AKP faşizmi açısından büyük suç. Teslim almaya, susturmaya çalıştığı Grup Yorum’un lokali ve çalışmalarını sürdürdüğü İKM’de, Nuriye’nin de bulunması faşizmi kudurtmuş belli ki.
İdil Kültür Merkezi’nde iki başeğmeyen irade var: Grup Yorum ve Nuriye Gülmen.
Grup Yorum “ölürüz de halkın sanatını yapmaktan vaz geçmeyiz” diyerek, Nuriye Gülmen “ölürüm de zulmünüze boyun eğmem” AKP’nin halk düşmanı politikalarını etkisizleştiriyor. Mücadeleye çağırıyor.
Nasıl ki Grup Yorum’un konser yapması, halkın sanatını yapması için mücadele etmek hak ve adalet mücadelesi verenlerin göreviyse Nuriye Gülmen’in serbest bırakılması aynı çevrelerin görevidir.