(Nazan Bozkurt’la röportajımızın hapishaneyi anlattığı kısımdan itibaren ikinci bölümünü yayınlıyoruz):
Mektupları yutuyor Sincan. Mesela bizim gönderdiğimiz mektupları vermiyorlar. Ben eminim kendim o mektubu taahhütlü olarak gönderdiğime, eminim. Vermediler. Böyle en küçük bir hareketinizde ceza aldığınız bir yer. Daha Mehmet hapishaneye girer girmez soruşturma açıldı.
Veya şöyle bir yer; Orada ilk girişte bir memurla atıştık ve bana şöyle dedi: “benim elimden buradan ne Paşalar ne Hakimler geçiyor”…. Yani böyle bir dönemdeyiz artık, bir memurun bununla övündüğü bir dönem. Ben de şunu söylemek istedim ama söylemedim; “Yarın sen de birinin elinden geçersin burada, yapma düzgün davran insanlara” diye.
“Direndiğiniz sürece bu sistemin düşmanı oluyorsunuz. Ve tabii ki kabulümüzdür.”
Hapishane her şeyden önce sevdiklerinizi ve dışarıyı özlediğiniz yerdir. Bizi sindirmek istenen yerdir. Yani şunu biliyorsunuz ya, bir suçum yok ki, ben kötü bir şey yapmadım ki, yanlış bir şey yapmadım ki. “Neden bu Dört Duvar arasındayım” diye düşüneceğiniz zamanınız oluyor çok fazla. Ve şuna karar veriyorsunuz, iliklerinize kadar şunu hissediyorsunuz: beni ıslah etmeye çalışıyorlar. Hiç çıkma bir daha oralara. hakkını arama .kes sesini otur aşağı .
Yani umutsuzluğa kapılıp intihar et.
Siz direndiğiniz sürece bu sistemin düşmanı oluyorsunuz. Ve tabii ki kabulümüzdür. bu savaşı onlar başlattı, kabulümüzdür. Çünkü hiçbir gerekçe olmadan bizi ihraç eden onlardır ve biz hakkımızı aramaya her şekilde devam edeceğiz.
“Her şeyleri var ama haklılıkları yok.”
Yani bunu da yaptılar, buna da tenezzül ettiler. Yani bunun bir adım sonrası canımızı almak ona da tevessül edebilirler. Ama bu onları haklı yapmayacak. Ellerindeki hiçbir zulüm aygıtı, hiçbir zoraki aygıt, onları asla haklı yapmayacak. Yandaş basın var, polis var, askeri var, ellerinde her türlü güç var, bir basın açıklamasını dağıtmak için onlarca polis yığıyorlar, her şeyleri var ama haklılıkları yok.
“Sendika da devletle aynı yöntemle ihraç ediyor.”
GHA: Sendikanın bunlara karşı tavrı ne oldu?
Nazan Bozkurt:
Ben telefon görüşünde öğrendim sendikadan ihraç edildiğimi. Sendika da devletle aynı yöntemlerle tebliğ etmeden ihraç ediyor. Devlet de bizi böyle ihraç etti. İnternette ismini okuyorsunuz. Tebliğ etme diye bir şey yok. Buna bile tenezzül etmiyorlar. Gideyim de şu yazıya imza atayım, öyle bir şey yok. İnternette yayınlıyor.
Sen bakacaksın atıldığına, eskaza bakmadığında haberin yoksa iş yerine gidip işyerinde öğreniyorsun ki ben açığa alındığımı iş yerinde öğrenmiştim. Sistemi kapatmışlardı. Açamadım sistemi, sonra Müdür çağırdı dedi ki durum böyle böyle. Onun da haberi yokmuş.
Adamcağız ağladı, çok üzüldü, çok büyük bir haksızlık sana neden bunu yaptılar diye.
Şimdi BES de aynı şekilde devletin, savcıların, polisin yöntemleri ile gidiyor. Mesela diyor ki “sosyal medya hesabınızda yapılan incelemede..:” diyor.
Benden iki sene önce bir savunma istemişlerdi. Ben de şunu demiştim, size savunma falan vermeyeceğim diye. Şöyle diyor; “sosyal medya hesaplarınızı inceledik. Bir takım KESK yöneticilerine hakaretiniz tespit edilmiştir.”
Aynı devletin hakimleri ve savcıları gibi. Hakimler savcılar da böyle yapıyor. Sosyal medya hesaplarınızda birtakım polislere hakaret ettiğiniz tespit edilmiştir. Polise hakaret edince devlete hakaret ediyormuşum. BES aynı şeyi yaptı. Birtakım KESK yöneticilerine hakaret edince BES’e de hakaret ediyormuşum!
Kim KESK’e hakaret ediyor?
Neymiş o şeyler? BES yöneticisi Aziz Özkan’ın sendikada, KESK genel merkezinde kadınları darp ettiği görüntüler. Kadın üyeleri darp ettiği görüntüler. Nuriye’nin bacağını kapıya sıkıştırdılar. Nuriye’yi yerde sürüklediler. Hatta şöyle yaptılar. Nuriye yerdeydi, 3-4 tane kadın yönetici üye toplanmış, kollarını sıvayarak onu dövmeye hazırlanıyorlar. Aynı kadın polisler gibi kolları sıvadılar, yerde sürüklemeye başladılar. Nuriye’nin bacağı daha düzelmemiş. Daha açlık grevinden yeni çıkmış sayılır. Yürüyemiyor, yürümesinde çok ciddi problem var. O bacağı kapıya sıkıştırdılar ve o gün hocayı yerde kilitlediler. Acun Hoca fenalaştı hastaneye gitti. Nursel hocanın daha önce polis tarafından kırılmış bileğinden tutup yerde sürüklediler. Daha sonra kamerayı fark edince, bunu yapan kişilerden biri kamerayı görünce, kafasını eğdi, bileğini bıraktı hiçbir şey yapmamış gibi.
Ben bunlardan bahsediyorum.
Sosyal medyada inceleme yapmışlar ya, ben bunlardan bahsediyorum. O bana diyor ki sen KESK’e hakaret etmişsin diyor. Ben mi ettim, sen mi ettin KESK’e hakaret?
Faşizme karşı değil, bana karşı sol yumruğunu kaldırıyor
Tam olarak faşizmin yöntemlerinden gidiyorlar. Şunu da yaptılar, ben hapishanede öğrendim yani gıyabımda beni ihraç etmişler. Belki ben de savunma yapmak isteyebilirdim. Gidip belediyede konuşmak isteyebilirdim. Hayır. Bunu da yapmadılar. Hiç değilse faşizm bile segbisle bağlıyor, sizi bağlıyor, savunmanızı alıyor. Bunlar onu da yapmamışlar.
Beni sol yumruğunu kaldırarak ihraç edenlerden biri, bir de sol yumruğunu kaldırıyorlar. Bana karşı. Faşizme karşı değil. Bana karşı. Bunlardan biri daha sonra gidiyor Alparslan Türkeş’in mezarında fotoğraf çekiniyor. Ankara’ya gelmişken oraya uğramadan gitmek olmaz diye fotoğraf çektiriyor. Ne diyor Mahir Çayan? “Aynılar aynı”.
Yani Alparslan Türkeş’in mezarında fotoğraf çeken biri ile aynı oy kullanıp beni sendikadan ihraç edenleri bu utançları ile baş başa bırakıyorum. Tam olarak anlattığı gibiler. Ben bunları daha önce okuduğumda inanamazdım böyle şeylere.
Lenin bunu 100 sene önce söylemiş! Hiç mi değişmez reformizm?
Lenin diyor ki mesela “sizi sendikadan atmaya çalışacaklar”. Kendinize devrimcisin deyince olmadığınızı iddia edecekler. Hatta sizi atacaklar sendikadan. Adam bunu 100 sene önce söylemiş. Hiç mi değişmez reformizm? 100 sene geçmiş dünya nerelere gitmiş. Yani aya ayak basmışız. Marsa araç göndermişsiniz, ki bu başarıların büyük bir kısmı Sovyetler Birliği’ne aittir. Hiç mi reformizm bir arpa boyu yol alamamış? Aynı yöntemler, aynı söylediği yöntemler, bir sendikadan çıkarmak için uygulandı ve çıkardılar zaten.
Bir avuç direnen insanı çıkardılar. O zaman insanın aklına şu geliyor; kardeşim kimden neyin sözlerini aldınız? Kime neyin sözünü verdiniz? Açıklayın, bu nedir?
Sokakta zaten üç beş tane insan var. Sen olanı da ihraç ediyorsunuz sendikadan. Devlet gibi. Ne farkın var? Tebliğ etmiyorlar ya. Böyle bir şey var mı? Tebliğ et ki ben itiraz edebileyim. En azından. Faşizm yine hiç değilse ismimizi yayınlıyor internette, ihraç listesinde. Bunlar onu da yapmıyor daha fena.
Tam 10 Ekim’de, katliamın yıldönümünde AKP’li bir bürokratı sendikada ağırlayan bu zihniyetten aslında başka bir şey beklenmez. 10 Ekim’de bunları ağırladılar Sendikada 15 Ekim’de bizi kapı dışarı ettiler ve döverek söverek. ağza alınmayacak hakaretler ile. Bunların birçoğunu yayınladık. Aynı.
Bunlar iktidar gibi şunu yaptılar: “Bunlar sendikada neler yaptı? Görüntüleri cuma günü yayınlayacağız” dediler.
Ne farkınız var, “Gezi Parkı’nın görüntülerini Cuma günü yayınlayacağız” diye açıklama yapanlardan?
Yok başörtülü bacıma şöyle yaptılar… görüntüleri haftaya cuma yayınlayacağız. Onlar da cuma günü dedi. görüntüleri Cuma yayınlayacağız dediler.
Kaç cuma geçti yayınlamadılar. Çünkü öyle görüntüler yok.
Ama biz yayınladık. Cumaya beklemedik yayınladık.
4 sene geçmiş yeni mi geliyor aklınıza?
Hala utanmaz bir şekilde Kurultay salonlarında pankart asmaya devam ediyorlar. “Emeğimizi hakkını savunacağız. Direne direne kazanacağız.” diye… Neyin direnmesi ya? 4 sene geçmiş KHK ların üstünden. KHK ile mi daha yeni yapıyorlar. Şimdi yapıyorlar. Yok Ankara yürüyüşüymüş, yok KHK lar iptal edilsinmiş. Allah allah. 4 sene geçmiş yeni mi geliyor aklınıza.
Cevap Verin: Nasıl Hala Maaş Alıyorsunuz?
TEM’e Ne Cevap Verdiniz?
Şu saatten sonra bazı kelimeleri kullanmak istemiyorum ama sol jargonda… Ama bunlar -kendi içimde hissettiğim şeyi söylüyorum- birtakım sözler alıp verdiklerini anlıyorum. Çünkü ihraç edilmiş bir kişi sendikada yöneticilik yapamaz. Sendikada yöneticilik yapıp devletten maaş almaya devam ediyor. Çalışıyormuş gibi devlet memuru maaşını almaya devam ediyor ihraçken. Nasıl bir anlaşma yaptınız? Siz hala devletten maaş alıyorsunuz. İhraç edilmişler olarak, sendika yöneticisi atamış ama o maaşı almaya devam ediyor.
Ne yaptınız veya şunun cevabını vermediler. Onlara TEM/den şöyle bir yazı yazılmış. “sizi bunlardan koruyabiliriz” diye. Bizden bahsediyor. Bu yazıya cevaben siz ne cevap verdiniz?
bir yanıt alamadık bunu sorduğumuzda. Bu yüzden şüphelenmekde haklı olduğumuzu düşünüyorum. Süleyman Soylu’nun bu tarz konuşmalarından sonra, “bu sendikaları sol örgütlerden temizledik, sayemizde sendikacılık yapıyorlar”, – dikkat edin bu cümleye, “sayemizde sendikacılık yapıyorlar.”
Bu cümlenin TEM şubeden gelen yazı ile bir alakası var mı? Bizim sendikadan ihraç edilmemizle Süleyman Soylu’nun bu cümlesinin bir alakası var mı? Bizi sendikadan ihraç edenlerden bunun açıklamasını bekliyoruz.
GHA: Ve son olarak Perihan abladan söz etmenizi rica ediyoruz.
Nazan Bozkurt:
Biz tutsakken Ramazan öğretmen de kalp krizinden vefat etmiştir. Direnişimize defalarca desteğe gelmiş biridir.
Perihan teyzeyi nasıl anlatayım bilmiyorum. Onu da hayatını kaybettiğini tutsakken öğrendim. Bir telefon görüşünde öğrendim Perihan teyzeyi kaybettiğimizi. Polisin o işkencesinden sonra bir daha kendine gelmedi. Alana çıkmak istiyordu ama çıkamıyordu. Sağlığı el vermiyordu. Defalarca hastaneye gitti ve hatta yattı hastanede, günlerce kaldı. Hafızası gidip gelmeye başlamıştı. Bir süre sonra insanları tanımamaya başlamıştı. Bu işkenceden sonra olan şeyler. Perihan teyze yani o fotoğraflarda yaşıyor. Videolarda yaşıyor. “Evlatlarıma işini geri verin!” demelerinde yaşıyor. Yani ben o anıta çıktığımda, onun için de anıta bir çiçek koymak istiyorum. Her gün evinden Yüksel’e gelirdi ve yolda gelirken çiçekleri kopara kopara hepimize çiçek dağıtırdı. Bazı çiçekleri kuruttuk saklıyoruz. Perihan teyzenin Devri daim olsun diyorum. Saygı ile anıyorum Perihan teyzeyi. Bundan sonra onu hiç görmeyeceğiz, ama anılarımızda yaşamaya devam edecek. Onu hiç unutmayacağız. Heleki verdiği desteği ile emeği ile hiçbir zaman unutmayacağız.
“Örgütümüz Aynıymış!”
Ben son olarak sizinle ilgili bir şey söylemek istiyorum. Gerçek Haber Ajansı iddianamelere sıkça giriyor. Bir liste yapmışlar kendilerince. Onlarca kanal var internette yayın yapan vesaire. Gerçek Haber Ajansı da bunların içinde. İşte örgütümüz aynıymış. kim tespit ediyor bunu belli değil. Ama bizim daha gözaltının ilk gününde bizim dosyamızı yayınlayan haber kanalını da gördüm.
Daha gözaltının ilk gününde telefon inceleme sonuçlarını onlar yazıyor. Yani ben bilmiyorum, soruşturma bana gizli, bana bilgi verilmiyor ama onlar haber yapılabiliyor. O zaman şu soruyu sormak gerekiyor: Bunlar polisin yayın organları mıdır? Soruşturmada gizlilik kararı varken ve daha neyle suçlandığımızı biz bilmezken, daha ilk gün bayağı fezleke oluşturulmuş. bu haber yapılmış. O zaman 9 gün gözaltında niye kaldık biz? Madem bu fezleke için 9 gün bekleyecektik neden 9 gün gözaltında kaldık.
“Herkes kafasını eğip gizlenemez. Bazı insanlar direnir. Biz de o direnenlerdeniz.”
Yani son olarak şunu söylemek istiyorum; İddianamede şu var: “aynı, örgüt gibi eylem yapıyorlar. Bunlar çok uzun süre eylem yapar. Bunlar da çok uzun süre yaptıkları için bunlara kesin örgüt eylem yaptırıyor” gibi şeyler sıkça var iddianamelerde.
Bir defa Acun Hoca şöyle bir cevap verdi savunmasında; zaten hak aramanın belirli biçimleri vardır. Bütün dünyada oturma ile yapılır, basın açıklaması yapılır, yol kapama yapılır, açlık grevi yapılır… bunlar bütün dünyada olan şeylerdir. Bir örgüte mal etmeye çalışıyorsun bunu.
Yani biz tüm dünyanın hak arama mücadelesinden farklı bir şey mi bulsaydık. yani uçaktan paraşütle falan mı atlasaydık, ne istiyorsunuz? Gerçekten çok garip. Hak arama yöntemleri zaten bunlardır. Bunları hiç kimsenin terörize etmeye gücü yetmez. Çünkü bir yerde bir takım insanlar hakkını arıyorsa, siz orada hak almışsınız demektir. Demek ki o insanlar o hakkı tabii ki isteyecek. Vay efendim siz neden her gün eylem yapıyorsunuz? Eğer beni ihrac etmeseydiniz ben işime giderdim, eyleme gitmezdim. Bunu yaratan sensin. Bunu yaratan da, katlanmak zorunda olan da sensin. Bunu, AKP’ye söylüyorum; bunu siz yarattınız! Bu sonuca da bir zahmet katlanın. Herkes kafasını eğip gizlenemez. Bazı insanlar direnir. Biz de o direnenlerdeniz.