HDP Hakkari Milletvekili ve Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı Leyla Güven’in açlık grevi 143. gününde. 4 ayı aşkın zamandır eylemde olan Güven’in talebi, Abdullah Öcalan’a yönelik tecritin sonlandırılması.
Aynı taleple yurt dışında ve hapishanelerde başlatılan eylemler de sürüyor. Irak Kürdistan Bölgesi’nin Erbil kentinde HDP üyesi Nasır Yağız’ın eylemi 128, Strasburg’da 14 kişi ile Galler’de İmam Şiş 102. gününde. HDP Diyarbakır İl Binası’nda milletvekilleri Dersim Dağ, Tayip Temel ve Murat Sarısaç’ın başlattığı eylem de devam ediyor. Hapishanelerde 16 Aralık’ta açlık grevine başlayan tutuklular ise 103 gündür eylemde. 1 Mart tarihinden itibaren tüm hapishanelere yayılan açlık grevi eylemleri
sürerken, dört tutuklu ‘tecriti protesto etmek için’ yaşamına son verdi.
17 Mart’ta Zülküf Gezen Tekirdağ 2 No’lu F Tipi Hapishanesi’nde, 23 Mart’ta Ayten Beçet Gebze Hapishanesi’nde, 24 Mart’ta Zehra Sağlam Erzurum Oltu T Tipi Kapalı Hapishane’de ve son olarak 25 Mart’ta Medya Çınar Mardin E Tipi Kapalı Hapishane’de yaşamını sonlandırdı. Yaşamına son veren PKK’lı tutsaklar için herhangi bir siyasi açıklama yapılmadı.
Elbette tecrite karşı direniş haklıdır ve AKP iktidarı derhal Abdullah Öcalan ve tüm tutsaklar üzerinde uyguladığı tecriti kaldırmalı, tüm baskı
ve tecrit politikaları son bulmalıdır! Bu anlamda Leyla Güven’in başlattığı, HDP ve PKK tutsaklarının sürdürdüğü direniş haklı ve meşrudur.
Faşizme karşı her direniş anlamlıdır ve önemlidir. Ancak direnişlerin binlerce insanla sürdürülmesi tek başına o direnişlerin başarılı olduğu ve sonuca götüreceği anlamına gelmemektedir. Kitlesellikten çok, direnişin niteliği ve o direnişlerdeki kararlılık, tutarlılık önemlidir. Abdullah Öcalan’ın tecritine son verilmesi ile başlatılan direnişin talepleri de Kürt
milliyetçi hareketin her zaman yaptığı gibi “barış ve uzlaşma” için faşist AKP ile masaya oturma talebi de içermektedir.
Kürt Halkının Kurtuluşu Kürt Halkının Katilleri İle Göstermelik Barış Görüşmeleri İle Çözülemez! Açlık Grevi, Teslimiyete Değil Zafere Giden Yolu
Döşer! Direnişler, mücadele ve eylemler; emperyalizm ve oligarşiyle uzlaşma temelinde olduğu sürece Kürt Halkının kurtuluşuna hizmet etmez.
Kürt milliyetçileri tarafından açlık grevleri; bu güne kadar oligarşiyle uzlaşmanın aracı olarak kullanıldı. Bu durum bir yandan halkların umutsuzluğunun büyümesine neden oldu; öte yandan direnişlerin taleplerinin kazanılmadan sonlanması düşmanda da direnişlerin kararlılığına inanmamayı getirdi. Bu konuda Kürt milliyetçilerinin özellikle hapishane direnişleri ve açlık grevi konusunda direnmeme üzerine şekillenen bir politik hat izlemiş, hapishaneleri mücadele arenası olarak görmemiştir.
PKK tutsakları en son, 15 Şubat 2012’de, bugünküne benzer taleplerle “Süresiz ve dönüşümsüz açlık grevi”ne başladıklarını açıklamışlardı. Yapılan açıklamaların kiminde ‘Süresiz Açlık Grevi’ dediler, kiminde ‘Ölüm Orucu’ dediler, kiminde ise ‘Süresiz Dönüşümsüz Açlık Grevi’ dediler.
Bu tutarsızlık ve ciddiyetsizliğe dikkat çekerek o zaman “Ölüm orucu eylemi sadece ölümü göze alma eylemi değildir. Militan bir mücadeledir ölüm orucu. Politik bir eylemdir. İdeolojide ve politikada netlik ve cüret gerektirir. Sıradan bir cüret ve fedakarlık değil” demiştik. (Yürüyüş, 11 Mart 2012, Sayı 307)
Ve devamla Yarın, bir kazanım olmadan veya Öcalan’ın “Bırakın” talimatları ile direnişi sonlandırdıklarında, “biz zaten protesto açlık grevi
yapıyorduk” ya da “Kürt sorununa duyarlılığı sağlamak için direniş yaptık’’ derler dedik ve söylediğimiz gibi de oldu. Direnişin 52. gününde Abdullah Öcalan’ın “Gazetelerden yansıdığı kadarıyla özellikle cezaevlerinde
bir eylemlilik süreci başlamış durumda. Duyarlılık nedeniyle açlık grevleri anlaşılır, fakat uzun süreler veya süresiz grevler, hele hele fiziki tahribatlara yol açacak bir düzeye getirilmesi pek gerekli değildir.
Makul bir biçimde sonuçlanmasını sağlamak doğru olandır” diye yaptığı açıklama üzerine açlık grevleri bitirildi.
Bugün de direniş üzerine ne söyleniyor olursa olsun, yapılacak benzer bir açıklama ile direnişin talepleri kazanılmadan açlık grevleri sona erdirilmemelidir.
Direniş; ister kitlesel ister değişik eylemlerle güçlendirilerek sürdürülmüş olsun; talepler kazanılmadan direnişin sonlandırılması; halklarda umutsuzluk yaratacaktır. Neden başlayıp neden bittiği belli olmayan eylemler, direnişlerin ciddiyetini zedelemekte, inandırıcılığını yitirmesine neden olmaktadır.
Kürt milliyetçi hareketin; ne halklarımızı umutsuzluğa, ne Kürt halkının direnme dinamiklerini törpülemeye, sürekli “çözülecek” beklentisi yaratarak yormaya ve inançsızlaştırmaya hakkı yoktur! Direnişin
talepleri haklı ve meşru olmakla birlikte Kürt milliyetçi hareket ve HDP’liler; bu talepler için sonuna kadar direniş programını sürdürmeli, kazanmadan direnişi sonlandırmamalıdır. Amaç teslimiyet değil de zafer
kazanmaksa öncelikle; ideolojik ve siyasi önderliğini emperyalizmin yaptığı uzlaşma, tasfiye, teslimiyet çizgisinden çıkılmalıdır.
Zafer; ancak 1984, 1996 ve 7 yıllık Büyük Direniş’te destan yazan 122 şehidin kararlılığı, cüreti, inancı, fedası, tarihsel ve siyasal haklılığıyla, ideolojik netlik ve ideolojik bağımsızlıkla kazanılabilir!
Yürüyüş Dergisi 7 Nisan 2019 Sayı: 113