Kızıldere bir “an” değil, bir süreç… “tekil” bir tavır değil, bir “çizgi”… bir “kesit” değil, yoldur.
Kızıldere Türkiye Devriminin Yolu’dur.
Kızıldere Türkiye Devriminin Yolu’nun netleştirilmesinin sonucunda varılan yerdir.
Varılan yer, “son” değil, başlangıçtır.
Türkiye devrimi, Bedreddinlerden Anadolu Kurtuluş Savaşı’na tarihin tüm birikimini omuzlayarak Kızıldere’den başlamıştır.
Kızıldere, Türkiye devriminin yolundaki bir uğraktır. O yoldan anti-emperyalist, anti-oligarşik Türkiye devrimine varılacaktır. Onların orada teslim olmamasının politik muhtevası budur.
Oligarşinin bu kadar kan dökerek amaçladığı, sadece bir “imha” değildir. Devrimi savunmanın büyük bedeller ödemeyi gerektirdiğini göstererek geniş kesimleri DEVRİM YOLUNDAN DÖNDÜRMEYE çalışmaktadırlar.
İşte tam bu noktada, devrimin uğruna bedel ödenecek kadar değerli olduğunu kanıtlamanın, devrimin katliamlarla durdurulamayacağını göstermenin yolu da gerektiği anda can bedeli direnebilmekten geçer. Kızıldere işte bu anlamda da devrimin savunulması, DEVRİMİN YOLUNDAN DÖNDÜRÜLEMEYECEĞİNİN can bedeli gösterilmesidir.
KIZILDERE TÜRKİYE DEVRİMİDİR; ÇÜNKÜ…
Diyoruz ki; “devrim için savaşmayana sosyalist denmez”:
Parti-Cephe hareketi ve Kızıldere, sosyalist sıfatını taşımakla, devrim için savaşmayı kendi teorilerinde ve pratiklerinde birleştirmenin adıdır.
Bu açıdan Kızıldere, devrim ve sosyalizmin sadece legal platformlarda, barışçıl alanlarda savunulmasından çıkılması, halk savaşı yoluna girilmesidir.
Bu ise, beraberinde ülkemizde devrimciliğin yeniden tanımlanmasını ve yeniden şekillenmesini getirmiştir. Emperyalist işgal altında ve faşizmle yönetilen bir ülkedeki devrimcilik, cüreti, fedayı, kan dökmeyi ve kanının dökülmesini, can vermeyi ve can almayı içermek zorundadır. Bunları içermeyen bir devrimcilik, eksik bir devrimciliktir. Böyle bir devrimciliğin Türkiye devrimini gerçekleştirme şansı yoktur.
Kızıldere Türkiye devrimidir; çünkü devrimi gerçekleştirme iddisı, ısrarı ve kararlılığına sahip devrimcilerin savaşıdır.
KIZILDERE TÜRKİYE DEVRİMİDİR; ÇÜNKÜ…
Sınıflar mücadelesindeki çatışmalar, savaşın belli bir aşaması boyunca, halkın devrimci öncüleriyle oligarşinin temsilcileri ve kolluk güçleri arasındadır.
Bu çatışmalarda, siyasi sonucu belirleyecek olan “güçler” dengesi değil, iradedir. Ezilen sınıfla ezenlerin arasındaki bu savaş, bir irade savaşı halinde cereyan eder.
Sınıf savaşı ve sınıf çıkarları açısından baktığımızda Kızıldere’deki direniş tavrı, kaçınılmaz ve zorunlu olandır. Çünkü emekçilerin çıkarları bunu gerektirir. Eğer ki, bu yolda yürüyenler, Kızıldere’deki gibi tarihsel hesaplaşma anlarında teslim olurlarsa, irade savaşını oligarşi kazanmış demektir.
İrade savaşında burjuvazinin iradesine boyun eğmek, kendi iradesini hakim kılamamak, burjuvazi karşısında devrim ve iktidar iddiasından da vazgeçmektir.
Çok büyük bedeller ödenecektir; çok ölünecektir, ama eğer devrimi istiyorsak, istemekle kalmayıp, devrimi hedefliyorsak, bu böyle olacaktır.
Kızıldere, devrim yolundaki HER ŞEY’dir. Hangi aşamada olursa olsun, Kızıldere’deki tarihsel tavırdan vazgeçmek, devrimden, sosyalizmden, iktidar hedefinden, kısacası, her şeyden vazgeçmektir.
Kızıldere’deki direnişe ideolojik, stratejik bütünlüğüyle bakamayanlar, onun Türkiye devrimini temsil eden özünü göremeyip, orada ya sadece bir direniş, ya da bir “intihar” görürler.
Kızıldere’de temsil edilen Türkiye devrimini görmeyenler için, Kızıldere, maceracılık olur, “goşizm” olur, bir avuç öncünün savaşı olur.
Fakat bugünden de görüleceği gibi, TÜRKİYE DEVRİMİ iddiası, ısrarı bugün de hala Kızıldere çizgisindedir. Devrim yürüyüşü, bugün de hala ve yalnızca Kızıdere yolunda sürmektedir.
KIZILDERE TÜRKİYE DEVRİMİDİR; ÇÜNKÜ…
Mahirler “tek yolun devrim” olduğunu, tek kurtuluş şansının emperyalizme ve oligarşiye karşı savaşmak olduğunu söylerken, kuşkusuz nesnel bir temelden, yani somutta varolan koşullardan hareket ediyorlardı.
Bu somut durum; legal, yasal, parlamenterist yoldan devrimin gerçekleştirilemeyeceği ve dolayısıyla sosyalizmin inşasının mümkün olamayacağıdır. Emperyalizmin gizli işgalinin ve faşizmle yönetiliyor olmanın sonucu budur.
Mahirler, net olarak saptamışlardır ki; ülkemizdeki demokrasi “göstermelik” bir nitelik taşır. Demokrasinin tüm unsurları, her an rafa kaldırılabilir.
Nitekim, Mahirlerden bu yana geçen yarım asrı aşkın zaman, defalarca bunu kanıtlamıştır.
50 yıl sonra da kimse bugün, bu ülkede, kimse, yasal, legal, parlamenterist yoldan devrimin gerçekleşebileceğini, burjuvazinin iktidarının yıkılıp halkın iktidarının kurulabileceğini iddia edemez.
Kimse, yasal, legal, parlamenterist yoldan sosyalizmin inşa edilebileceğini iddia edemez.
Edenler, nesnel gerçekleri inkar ediyor, kendi düzen içiliklerini gizlemek istiyorlardır.
50 yıldır bu ülkede yaşanan her şey, Mahir’in ülkemizdeki işgal, demokrasi ve faşizm üzerine söylediklerinin kanıtıdır. Bu nedenledir ki, Türkiye devrimi üzerine ortaya koydukları tezler, Kızıldere’de kanlarıyla canlarıyla savundukları tezler, bugün de Türkiye devrimi üzerine geçerliliklerini koruyan tezlerdir.
KIZILDERE TÜRKİYE DEVRİMİDİR; ÇÜNKÜ…
“Kızıldere Türkiye devrimidir” derken, o bütünlük içinde,
a- oligarşik iktidarın yıkılması, faşizmin alt edilmesi
b- yerine halkın iktidarının kurulması
c- halkın iktidarı aracılığıyla sosyalizmin inşası vardır.
Kızıldere, bu anlamda Anadolu İhtilali’nin sosyalizme açılan yoludur. Mahirler’in kıyasıya bir ideolojik mücadele içinde netleştirdikleri devrim yolu,
a- ulusal ve sosyal kurtuluşu birleştiren,
b- kesintisiz bir şekilde sosyalizme geçmeyi öngören
bir stratejiye tekabül eder.
Kızıldere’nin çizdiği devrim yolunda, ulusal ve toplumsal kurtuluş, bir bütündür. Aynı stratejinin içindedir.
Türkiye devrimi, anti-emperyalist, anti-oligarşik bir devrimdir.
Emperyalizme karşı bağımsızlığı,
faşizme karşı demokrasiyi,
kapitalizme karşı sosyalizmi kurmayı içerir.
Kızıldere’ye baktığımızda gördüğümüz on devrimcinin ölümü, on devrimcinin kanlar içindeki cesetleri değil, bağımsız, demokratik, sosyalist bir Türkiye’dir.
Bu nedenle, o günlerin ideolojik mücadelesi içinde Mahirler’i sosyalizmden uzaklaşmakla, “hemen sosyalist devrimi” yadsımakla itham edenler, bugün devrim yolundan da, sosyalizmin savunuculuğundan da çoktan çarketmişlerdir.
Onların sosyalizm savunucuğu, çeşitli ülkelerin Komünist Partilerinin Türkiye şubesi olmalarıyla özdeşti. Bu ülkelerdeki sosyalizm yıkılınca, bu Komünist Partiler ideolojik ve örgütsel olarak darmadağın olunca, “şubeleri” de aynı akıbeti paylaştılar.
Kızıldere’nin aydınlattığı yola baktığımızda, o yolda önce devrimi, ve devamında sosyalizmi görüyoruz. Varmamız gereken yer orasıdır.
Kızıldere, ideolojiyi, stratejiyi ve devrimci çalışma tarzını bütünleyen bir çizgidir. İdeolojik netleşme o dönemde sağlandı. Türkiye solunun geleneklerinin birçoğu- nun tohumları bu dönemde atıldı.
KIZILDERE TÜRKİYE DEVRİMİDİR; ÇÜNKÜ…
Anadolu ihtilalinin büyük yürüyüşü başladığından bu yana, nice badirelerle karşılaşıldı. Emperyalizmin, faşizmin devrimci harekete, toplumsal harekete karşı geliştirdiği her politika, TÜRKİYE DEVRİMİNİN YOLUNU kapatmayı amaçlıyordu. Fakat DEVRİM YÜRÜYÜŞÜ buna rağmen sürdü. Bunu sağlayan kaynaktaki, yani Kızıldere’deki netlik ve kararlılıktı.
Devrim hareketi, o günden bu yana, “bağımsız, demokratik, sosyalist Türkiye” hedefinden, anti-emperyalist, anti-oligarşik devrim ufkundan ve bu ufka varmak için halk savaşından vazgeçmedi.
Her türlü savaşta olduğu gibi, sınıflar savaşında da hedeften sapmamak, zaferin güvencesidir. Engeller karşısında vazeçenlerin, hedefini değiştirenlerin varabilecekleri yer, artık yola çıkarken hedefledikleri yer değildir.
Kızıldere’yi tarih önünde bir kez daha farklı kılan budur.
Kızıldere, hedefe kilitlenmiş bir devrim hareketidir.
Kızıldere, devrimdir.