Kemal Kurkut Anıldı

KEMAL KURKUT BİR NEWROZ GÜNÜ VURULARAK ÖLDÜRÜLDÜ; UNUTMADIK, UNUTMAYACAĞIZ!

21 MART 2017 de Diyarbakır’da Evrim Alataş Caddesinde bir buçuk metrelik bir mesafeden, yarı çıplak vaziyette, polisin kurşunu ile katledilen Kemal Kurkut’un objektiflere takılan o son görüntüleri, vicdan sahibi olan herkesin aklının bir köşesindedir.

Bugün Kurkut’un katledilmesinin ikinci yılında Malatya’da mezarı başında, ailesinin ve HDP’lilerin katılımıyla bir anma gerçekleştirildi.

Kemal Kurkut mezarı başında anıldı

Kimdir Kemal Kurkut?

23 yasında İnönü Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Müzik Bölümü okuyan ve keman çalan Kemal Kurkut aynı zamanda 10 Ekim 2015’te Ankara’da yapılan katliamı yaşamış ve oradan sağ kurtulmuştur. Ailesi ile bitlikte Malatyada yaşayan genç, 21.Mart günü Newroz kutlamları için Diyarbakır‘a gelmiştir. Polisin baskıcı tavırlarına sinirlenen Kemal Kurkut.“Ne var ne, üzerimde ne var?” diye bağırarak boş alana doğru koşmaya başlamış ve bir polisin yakın mesafeden attığı kurşun sol memesinin altına isabet etmiştir.

Yarı çıplak bir vaziyete olan Kemal Kurkut’un görüntüleri işte böyle yansımıştı Gazeteci Abdurrahman Gök’ün objektivine. Emniyetin „canlı bomba etkisiz hale“ getirildi yalanları, çekilen görüntüler sayesinde gün yüzüne çıktı. Ancak Kemal Kurtun katili bugün hala tutuksuz yargılanmaktadır.

Gerçek Haber Ajansı olarak bu görüntülerle gerçeğin bizlere ulaşmasını sağlayan ABDURAHMAN GÖK’ün Mezopotamya’da yayınlanan yazısını paylaşıyoruz:

Sene 1996 olmalı. Yaşadığım coğrafyada, tıpkı bugün gibi, ölümün kol gezdiği yıllardı. Henüz çocuk olduğum, birçok şeye aklımın ermediği yıllar… Ailem yaz tatillerinde medrese okuyup dini bütün bir “allame” olayım diye Batman’ın Quba Zîlan köyüne bir hocanın yanına verdi. Bir Perşembe günü nehirde yüzmek için iki arkadaşımla Malabadi’nin yolunu tuttuk. Yüzme bilmesek de suda keyifli saatler geçirdik. Akşamı ettik, anlayamadık. Sonra zifiri karanlıkta yaklaşık 40 dakika uzaklıktaki köye doğru yola çıktık. Silvan-Batman Karayolu’nda otostop yapacağımız bir araç nasıl olsa bizi alır saflığıyla…

Ancak el kaldırdığımız hiçbir araç korkunun hakim olduğu o günlerde durmadı. O 40 dakikalık yol, bir ömre dönüştü ve her dakika korkumuza korku kattı. Derken karşıdan tek farlı bir araç belirdi. Motosikletler de bu saatte buradan geçtiğine göre korkmamıza neden yok diye avunurken, birden her iki yanındaki güçlü projektörleri açtı ve gece güne döndü.

Neyse ki durmamıştı.

Ancak, o da ne? Yaklaşık 300 metre sonra durdu. Korkmaya fırsat bulamadan ikinci aracı fark ettik ve yanımızda durdu. Üzerimize ışık tuttu tıpkı tavşana ışık tutar gibi. Bir anda askeri panzerin üzerinden bize doğrultulmuş uzun namlulu silahlarla karşı karşıya kaldık. “Panzerin önüne geçin” komutlarıyla kendimize geldik. Bildiğimiz bütün duaları o birkaç saniyelik zaman diliminde okuduk sanırım ve küçük bedenlerimizle panzerin önünde yan yana dizildik. Sadece başını görebildiğimiz komutan, üzerimize doğrultulmuş birkaç silah eşliğinde başladı küfürlerle ayaküstü sorguya. “Şimdi sizi burada öldürebilirim ve ‘terörist öldürdüm’ derim. Kim bana ne diyebilir ki…”

O cümlenin ne anlama geldiğini o gün kavrayamasam da hiç unutamadım. Ne komutanı ne de korku dolu gözlerindeki öfkeyi.

Yıllar sonra gazeteciliğe başladığımda öldürülen her sivil için yapılan resmi açıklamada o devletliyi hatırladım. Ve her sivil ölüme dair hakikatin, resmi açıklamanın tam tersi olduğuna inandım ve kimi zaman da yaptığım haberlerle bunu belgeledim. Ama yine de “ya yapılan açıklamalar doğruysa” şüphesini de taşımadım değil.

Bir süredir Kemal’i mi yazayım, yoksa BİZ’i mi karar veremedim…

Kemal’i yazınca BİZ’i, BİZ’i yazınca zaten Kemal’i yazmış olmuyor muyum?

“Coğrafya kaderdir” ve “Dur” ihtarına uymadıkları için öldürülenlerle dolu bir geçmişi var coğrafyamın.

“Terörist” denilerek infaz edilenler, “işbirlikçi” denilerek tepelerine bomba yağdırılanlar, yaşından çok kurşuna gark edilenler, kocaman kara gözlü çocuğunun parçalarını peştemalinde taşıyan, küçücük bedeni kokmasın diye derin dondurucuya saklayan anneler…

Sokak ortasında vurulan annesini köpekler yemesin diye günlerce köşe başında nöbet tutan evlatlar…

Ne demeli, ne yazmalı bilemedim…

Düşünürken, neredeyse bu coğrafyadaki her vakitsiz ölüme yazılmış gibi Ahmed Arif’in şu dizeleri damlıyor yüreğime:

“Vurulmuşum
Dağların kuytuluk boğazında
Vakitlerden bir sabah namazında
Yatarım
Kanlı, upuzun…
Canım alırlar ecelsiz
Sığdıramam kitaplara
Şifre buyurmuş bir paşa
Vurulmuşum hiç sorgusuz, yargısız…”

Her anımız, her günümüz, her yılımız bir 33 Kurşun ve “Vurulmuşuz hiç sorgusuz sualsiz”…

Kemal, Uğur, Ceylan, Cemile, Taybet… Uzuyor ve ekleniyor yeni isimler her gün “etkisiz hale getirilen terörist” listesine…

Yaşım kadar geçmişini bilirim belki ülkemin; ama yeni değilmiş “vakitsiz ve erken” ölüm… Bu coğrafyaya ölüm hep önce gelir imiş; dün de böyleymiş, bugün de. Sonra, ihtiyaç duyulursa şayet, gerekçesi gelirmiş peşi sıra. “Dur ihtarına uymadı”, “teröristti”, “işbirlikçiydi”…

Yani buydu “katlimize sebep suçumuz”…

***

Akşam karanlığında içimize korku salan o komutanın sözleri, aslında resmi literatürün vazgeçilmez bir parçasıydı. Bunun böyle olduğuna, bir kez daha, 21 Mart gününde tanıklık etmiştim. 22 yaşındaki filinta gibi bedeniyle Kemal Kurkut’un bakışlarının objektifime odaklandığı ve beynimde asılı kaldığı o gün…

Evet. Tam da o komutanın dediği gibi; kim ne diyebilir ki, hem kimin ne dediğinin ne önemi vardı ki. Biz 3 çocuk, 21 yıl önce istisnai bir durum yaşamıştık ve vurulmamıştık o zifiri karanlıkta. Belki de yüreğinde biraz vicdan taşıyan bir yetkiliye denk gelmekti şansımız. Muhtemel bir ölüme ve “3 terörist etkisiz hale getirildi” başlıklı 4 satırlık bir habere konu olmaktan kurtulmuştuk.

Ama bu olaydan 21 yıl sonra, 21 Mart günü Diyarbakır Newrozu’nda apaydınlık bir günün sabahında, 22 yaşındaki üniversite öğrencisi Kemal Kurkut, yaklaşık bir buçuk metre mesafeden, yarı çıplak vaziyette, hemen sol memesinin altından tek kurşunla vurulup öldürüldü. Devlet, “Canlı bomba olma ihtimali değerlendirildiğinden müdahale edilmiştir” açıklaması yaptı. Muhtemeldir vuran polis ile gurur duyuldu, ta ki yaşam ile ölüm arasında geçen o ince çizgide, sadece bir dakikaya sığan 26 fotoğraf karesinden 8’ini yayınlayana kadar…

Kemal ölümüyle bize hakikatin her zaman için resmi açıklamanın tersine olduğunu gösterdi.

Objektifim Kemal’in kara gözlerine, Kemal’in gözleri de vizörün arkasındaki gözlerime odaklandığında işte o kareler çıktı ortaya. Bize hakikati çırılçıplak gösteren o beden, o haykırış ve o GÖZLER…


Sosyal ağlarda paylaşın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.