Halkın tutsak avukatlarından Aycan Çiçek, “Dünya Avukatlar Günü” vesilesiyle meslektaşlarına yönelik bir mektup kaleme aldı. Dünya Avukatlar Günü’nün anlamından aydınların konumuna kadar, süren ölüm orucu direnişine kadar, bir çok konuda kısa özlü vurguların yer aldığı mektup, halkın avukatlarının tutsaklık koşullarında da avukatlığı sürdürdüğünü gösteriyor.
“Avukatlar günü, Behiç’le, Ebru’yla daha anlamlı”
Aycan Çiçek, mektubunda 5 Nisan Dünya Avukatlar Günü’nün halkın avukatlarının direnişleriyle daha anlamlı hale geldiğini vurguluyor.
Hatırlanacağı gibi, Halkın Hukuk Bürosu avukatlarından Behiç Aşçı, 5 Nisan 2006’da tecride karşı 6 yıldır sürdürülen büyük direnişte “Müvekkillerim için başka yapılacak bir şey kalmadı” diyerek ölüm orucuna bizzat başlamıştı.
Behiç Aşçı’dan 14 yıl sonra, bu kez yine Halkın Hukuk Bürosu avukatlarından Ebru Timtik, 5 Nisan 2020’de adalet için başlattığı açlık grevini ölüm orucuna çevirdi.
“Canları Pahasına Adalet İsteyen 2 Müvekkil”
Aycan Çicek mektubunun devamında, 2021 yılında ölüm orucuna başlayan iki müvekkilini, Sibel Balaç ve Gökhan Yıldırım’ı anlatıyor meslestaşlarına.
İki müvekkilinin nasıl hukuksuz biçimde mahkum edildiklerini ve onların haklılıklarını kanıtlamak için hayatlarını ortaya koymak zorunda kaldıklarını vurguluyor.
Aşağıda Aycan Çiçek’in mektubunun tam metnini yayınlıyoruz:
“Sevgili meslektaşlarım; Değerli hukukçular;
Öncelikle hepinizin avukatlar gününü kutluyorum. Umutla ve dirençle. Tutsak ziyareti yazıyla olur sizleri kucaklayamasam da satırlarımla geleyim istedim yanınıza. 4,5 yılı aşıyor tutsaklığımız, avukatlık tarzımızdan hoşlanmadıkları için avukatlık yapmayalım diye kapattılar bizi buraya. Oysa yüreklerimiz attıkça avukatlık yapmaya devam ettik, edeceğiz. 5 Nisan Avukatlar günü mücadelemizde aldığı yer açısından daha da anlamlıdır bizim için . 5 Nisan 2006’da tecride karşı yapılan büyük direnişte “Müvekkillerim için başka yapılacak bir şey kalmadı” diyen Av Behiç Aşçı’dan 5 Nisan 2020’de açlık grevini ölüm orucuna çeviren “şimdi her şey çok sadeleşti, ya taleplerim kabul edilecek ya öleceğim“ diyen Av Ebru Timtik ve “bana halkın avukatlığını yapma diyorlar, ölürüm de vazgeçmem“ diyen Av Aytaç Ünsal’ın canlarını ortaya koyarak adil yargılanma hakkı için direnişleriyle daha anlamlı, bizim için. Mücadele ve dayanışma günü aynı zamanda.
Sevgili meslektaşlarım ; hukukun bu kadar siyasal baskı altında olduğu, mesleğimiz ve meslektaşlarımızın yoğun saldırı altında olduğu bir dönemde mesleğimiz daha bir anlam kazanmıştır. Bu nedenle başta “sevgili meslektaşlarım“la yetinmeyerek değerli hukukçular deme ihtiyacı da hissettim. Bu kelime altı boş bir kelime, sıradan bir hitap değildir. Süreç baskıya zulme karşı direnme süreci. Ülkemizdeki baskı ve zoru hukuk yoluyla sağlamaya; adaleti simgelemesi için Themis’in elinde olan o kılıcın halkın tepesinde Demokles’in kılıcı gibi kullanmasına karşı durma zamanı. Yan yana , omuz omuza durup, safları sıklaştırarak adaletsizliğe karşı biz varız deme zamanı.
Pek çok hukuksuzlukta, katliamlarda, emeklerinin karşılığını almak için direnen işçi sınıfının yanında hep meslektaşlarımız ve baromuz var. Demokrasi ve adalet mücadelesi bizden bağımsız değil aksine tam ortasında yer alıyoruz, alıyorsunuz. Yargının kurucu unsurlarından biri olarak mücadele aynı zamanda bizim haklı mücadelemiz. Nazım Usta’nın dizeleriyle geldim sizlere; aydın olarak içindeyim bu kavganın, diyor. Aydın olmanın yükü hafif değildir bunu benim kadar sizler de bilirsiniz. Nazım Hikmet’ler, Orhan Kemal’ler, Aziz Nesin’ler, Yaşar Kemal’ler ve daha bunun bedelini ödeyerek, hakkını vererek bugüne gelmişlerdir. Meslek büyüğümüz İstanbul Barosu’nun eski başkanlarından Orhan Apaydın da bundan payını alanlardan. İktidar her dönem yönetmek için baskı ve zor aracını kullanmış, birilerini hedef haline getirmiştir. Bugün de bedel ödeme sırası bizde. Adalet için pek çok yol ve yöntemle içerde direnmeye devam ediyoruz.
Bugün size canları pahasına adalet isteyen 2 müvekkilimden bahsetmek istiyorum. Tutsak düştük diye onlar için yapacaklarımız bitmedi. Burada da yapabileceğimiz her şeyi yapıyorum. Dosyalarında nerden , nasıl elde edildiği belli olmayan hukuka aykırı delil niteliği taşımayan dijital veri ve gizli tanık itirafçı beyanı dedikleri gerçek dışı beyanlar dışında hiç bir delili olmayan, savunma hakkı dahi kısıtlandığı 2 genç yürekten bahsediyorum. Haklılıklarını ispat etmek için canlarını ortaya koyan müvekkillerim Sibel Balaç ve Gökhan Yıldırım. Sibel 5 Nisan itibarıyla 108 Gökhan 103 gündür açlıklarıyla adalet talep ediyorlar. Adil yargılanmak istiyorlar, hapishanelerdeki hukuksuz uygulamaların kaldırılması ve hasta tutsakların tedavi olmasını talep ediyorlar. Bu taleplere kim karşı çıkabilir ki? Bunların hepsi mevzuatta var. Yani yasal hakları için ölümü göze alarak bu günden geleceğe adaleti savunuyorlar. Kendi bedenlerini ortaya koyarak halkın aydınlanması mücadelesi veriyor, halkın adaletsiz kalmasına izin vermeyeceğiz diyorlar. İçinde bulunduğumuz ortam da yasaların dahi uygulanmadığı çok geri, kanunsuz bir dönemden geçiyoruz.
Yasa değil hukuk insanıyız. Haklı ve meşru olanı savunuyoruz. Adalet mücadelesinde de güçlüden değil haklıdan yanayız. Adil bir yaşam için ölümü göze alarak mücadele edenlerin yanında olmak, gündemimize almak, başta hukukçu olmanın sonra da aydın olmanın gereğidir. Tarihte tüm haklar can pahasına kazanılmıştır ve öyle kolay vazgeçmeyiz.
Canını ortaya koymuş 2 genç insanın mücadelesini sahiplenmek, yaşam hakkı için, adalet için taleplerini dile getirilmesi için çeşitli yollar vardır. Bu yollar sizin tercihinize kalmış. Biz müvekkillerimizi ve adalet mücadelesini başta siz değerli meslektaşlarımıza ve halkımıza emanet ediyoruz. Taleplerini dile getirmenizi diliyoruz.
AYM başkanının son yaptığı açıklamada bireysel başvuruların %77’si adil yargılanma hakkının ihlali gerekçesi ve hak ihlali verilen kararların %72’si de bu maddeyi ihlalden veriliyor. Bu durum yeterince açıklamıyor mu ?
Yüzyıllar önce kazanılmış en temel hakların bile ihlal edildiği bir hukuk sisteminden söz edilebilir mi? Bugün her zamankinden çok yan yana olmaya adalet mücadelesi vermeye zorunluyuz.
Çaresiz, umutsuz değiliz. Binlerce hukukçuyuz, milyonlarca Anadolu halkıyız. Baskıya zulme uğrayan tüm halklarız.
Baskıya, zulme karşı hakları ve adalet için direnen;
Sibel Balaç ve Gökhan Yıldırım’ı yaşatalım.
Sibel Balaç ve Gökhan Yıldırım’ın talepleri kabul edilsin!
Hepinizi bu haklı talepleri dile getirmeye, adalet için bir kez daha yan yana olmaya çağırıyorum.
Sevgilerimle kucaklıyorum
Halkın Avukatı Aycan ÇİÇEK