YÜRÜYÜŞLER İMAMOĞLU İÇİN DEĞİL;
SOKAKLARDA YÜRÜYEN, ÇATIŞAN HALKIN ADALET İSTEĞİ, FAŞİZME ÖFKESİDİR!
CHP’NİN BAŞARISI YOK,
CHP HALKIN ÖFKESİNİ DİZGİNLEMEK İÇİN VAR!
CHP’NİN HALK HEDEFİ YOKTUR,
KIBLESİ AMERİKA’DIR, İNGİLTERE’DİR.
Bu yazı haftalık siyasi dergi Halk Okulu’nun 283. Sayısından alınmıştır.

Faşizmle yönetilen ülkelerde demokrasi oyundan ibarettir. Demokrasinin uygulanma aracı sayılan seçimler de göstermeliktir. Seçimler, asıl olarak emperyalizmin örgütlediği sonucun ortaya çıkması için bir araç olarak kullanılır. Ve gerektiğinde de seçimler ortadan kaldırılır, sonuçları yok sayılır. Belirleyici olan, halkın seçimlerde kullandığı oy değildir; emperyalist ve işbirlikçi tekellerin çıkarlarıdır. Bu çıkarlar gerektirdiğinde bu ülkede 1971 ve 1980’de iki kez askeri darbe örgütlenmiş, parlamentolar ve seçimler iptal edilmiştir. Pek çok kez olağanüstü hal ilan edilmiş, mevcut yasalar rafa kaldırılmış, her türlü yasal haklar askıya alınarak yönetilmiştir.
AKP ise hiçbir yasa ve hukuk kuralını tanımadığını açıkça söylüyor ve uygulamaları da böyledir. AKP faşizmi, geçmişten günümüze devrimcilere bu çerçevede saldırmış, katletmiş, kurumları kırıp dökmüş, yağmalamış; devrimcileri, demokratları işkencelerden geçirmiş, tutuklamış; her türlü hak ve özgürlüğü yasaklamış, tam bir baskı ve terörle yönetmektedir.
Bu saldırıların hedefine artık reformizm ve CHP gibi düzen partileri de girdi. AKP, oligarşi içi iktidar savaşında elindeki devlet olanaklarını kullanmaya, yargı ve hapishaneleri silah olarak kullanmaya devam etmektedir.
Hedef yalnızca İmamoğlu da değildir. Hedef, CHP’nin AKP iktidarını tehlikeye sokan, sistemin istikrarını tehdit eden oy artışını durdurmak, CHP’yi geriletmek ve zayıflatmaktır.
Bu süreçte CHP, İmamoğlu’nu cumhurbaşkanı adayı yaparak hem kendi iç sorunlarını bir ölçüde çözmek hem de “faşist AKP’nin hedefindeki parti” rolüyle gücünü ve oylarını artırmak; halkın adaletsizlik ve zulme olan öfkesini kendi peşine takarak etkisizleştirme derdindedir.
Bu nedenle CHP, bugün geçmişte Ecevit’in düzen karşıtı görüntüsüyle elde ettiği iktidar gücüne benzer politikalarla ulaşmaya çalışıyor. Özgür Özel’in dilindeki “Haklıyız, kazanacağız” sloganları, mitinglerinde Grup Yorum şarkıları çalmaları, “1 Mayıs’ta Taksim’deyiz” tarzı propagandif söylemleri bu amaçladır.
DÜN ECEVİT CHP’Sİ, BUGÜN ÖZEL–İMAMOĞLU CHP’Sİ HALKÇI VE İLERİCİ DEĞİLDİR.
CHP’nin 1940’lardan günümüze tarihi, gericiliğin ve emperyalizmin işbirlikçiliğinin tarihidir. Halk hedefi yoktur. 1970’lerde Ecevit’in halkçı sloganlar kullanması dönemsel bir durumdur. Devrimci mücadelenin yükseldiği ve halkın devrimci sloganların etkisinde olduğu bir dönemdir. Ecevit, halkçı sloganlar kullanmadan bir kitle gücüne ulaşamazdı. Fakat o dönem için de CHP’nin programı halktan değil, burjuvaziden yanadır.
1940’larda CHP, programını değiştirerek kendisini sömürücü sınıfların partisi ilan etmiştir.
1946’da CHP’nin içinden, tekelci burjuvazi ve toprak sahiplerinin temsilcisi olan DP (Demokrat Parti) doğdu. CHP de iktidarını koruyabilmek için tekellere ve emperyalizme kendisini ispat çabasına girdi.
1946-1947’de emperyalist ülkelerle ikili anlaşmalar CHP ile başladı. 1947’de hazırladığı III. Beş Yıllık Plan da tamamen emperyalizmin ve burjuvazinin çıkarlarını gözetiyordu. Özel teşebbüsü bütün gücüyle destekleyeceğini ilan ediyorlardı.
1947 Şubat’ında Türkiye İktisadi Kalkınma Planı (Vorner Planı),
26 Mayıs 1947’de Türk Parasının Kıymetini Koruma Kanunu’nun ek bir madde ile emperyalist sermayeyi davet yasasına dönüştürülmesi,
emperyalist ülkelerden sermaye ihracını teşvik edici önlemler,
kamu gelirlerinin ağırlıkla karayolu yapımında kullanılması ve pazarı genişletici altyapı yatırımlarına yönelmesi bunun örnekleridir.
CHP’nin ihaneti, ülkenin 10 milyon dolarlık payla Marshall Yardım Programı’na dahil edilmesiyle, Türkiye’nin emperyalist Avrupa’nın tahıl ve hammadde deposu haline getirilme politikalarıyla sürdürülüyordu. Bu, yeni sömürgeleşme sürecinin de başlangıcı olmuştur.
Ve emperyalizmin Truman Doktrini çerçevesinde örgütlediği NATO, CENTO gibi askeri ittifaklara sokulması, üs anlaşmaları yapmak gibi birçok taviz de CHP döneminde olmuştur.
Marshall yardımları ve Truman Doktrini, emperyalizmin yeni sömürgecilik ilişkilerinin ekonomik ve askeri temelde iki ayağıydı. ABD emperyalizminin kucağına atılma süreci, CHP ve DP arasındaki gericileşme yarışına dönüşerek devam etti.
12 Mart faşizmi, halktaki devrimci dinamikleri ve sol potansiyeli yok edememişti. Ecevit, “düzen değişikliği” söylemine bu potansiyeli CHP saflarına çekmek için sarıldı. Sol potansiyelin devrim saflarına akmasının önüne geçmenin yolu, Ecevit’in umut diye ortaya sürülmesiydi.
“Bozuk düzen”, “Bu düzen değişmelidir”, “Umudumuz Karaoğlan”, “Kahrolsun faşizm”, “Bağımsız Türkiye” sloganları atılıyordu.
CHP’nin “bu düzen değişmelidir” programı, emperyalizmin ve tekellerin çıkarlarını içeriyordu. Örneğin, devlet girişimleri özelleştirilecekti; ama bu, devlet girişimlerine kooperatiflerin ortak edilmesi biçiminde olacaktı. Fakat büyük burjuva kesimlerinin bu kooperatiflerin etkinliğini ellerinde bulunduracağından şüphe edilemezdi.
Özel sektöre bol kredi verileceğinden ve vergiden muaf tutulacağından açıkça söz ediliyordu. Toprak ağaları, kendilerine bol sermaye verilerek ve kredi olanakları tanınarak “sanayi şövalyeleri” haline getirilecekti.
Ecevit’in programı, bugün Özel’in yaptığı gibi, NATO’ya bağlılık yeminini de içeriyordu. CHP–Ecevit iktidarı, IMF’nin tüm şartlarını kabul etmiş, devalüasyon %100’ü aşmıştı. Pahalılık ve işsizlik had safhaya çıkmış, bunun sorumlusu da CHP nezdinde sol politikalar olarak kabul edilmişti. İşte Ecevit solculuğu da buydu.
Bugün Özel–İmamoğlu başkanlığındaki CHP’nin solculuğu, halkçılığı, düzen karşıtlığı da bir demagojiden ibarettir. Özel–İmamoğlu CHP’si de bugün halkın temel taleplerinden olan “adalet” talebini sloganları haline getiriyorlar. AKP iktidarını hedef alıyorlar. Ama bunu yaparken emperyalizme biat ediyor, NATO’ya bağlılık belirtiyor, sistemin yıpranmasını engellemeye çalışıyor, halkın devrime yönelmesini engellemek istiyor.
CHP’NİN HEDEFİ: DEVLETİN YIPRANMASINI ENGELLEMEK
AKP faşizmi soyut bir kavram değildir. Faşist yasalar, mahkemeler, polis, ordu, eğitim kurumları, işbirlikçi tekeller, tefeciler, tüccarlar, emperyalist ABD ve emperyalist Avrupa’dır. AKP faşizmi bunların dışında değildir.
CHP’ye bakarsanız; polisimiz iyi, yargımız iyi, yasalarımızda sorun yok, TÜSİAD ve patronlar iyi, üniversiteler iyi, ordu iyi, emperyalist ülkeler, NATO, emperyalist sermaye iyi hatta bunlar olmadan olmaz! Sadece tek bir kötü var: Recep Tayyip Erdoğan ve “tek adam yönetimi”!
İşte bu, sistemi aklama politikasıdır. Böyle düşünür çünkü CHP, bu sistemin partisidir.
CHP’ye sorarsanız, emperyalizm ülkemizde faşist bir yönetim istemiyor, demokrasi istiyor. Demokrasi ve hukukun üstünlüğü olmazsa emperyalist sermaye gelmezmiş! CHP ve CHP çizgisindeki aklı evvel bazı akademisyenlerin, yazarların, hukukçuların teorisi de budur.
Kendilerini bununla kandırıyorlar. Teori şu: “Açık bir piyasa olmalı, sermaye önünü görmek istermiş.” İşte zaten faşizm de onlara önlerini gösteriyor. Faşizm, onların sermayelerinin garantisidir.
Emperyalist sermayenin kendini yeni sömürgelerde güvende hissetmesi için demokrasiye ihtiyacı yoktur. Tersine, emperyalist tekeller yeni sömürge ülkelerde demokrasi olmayacağını bilirler. Latin Amerika’dan Asya’ya, Türkiye’den Yunanistan’a kadar faşist askeri darbeleri örgütleyen zaten emperyalist sermayenin kendisidir. Faşist darbelerle, faşist yönetimlerle o ülkelerde istedikleri gibi sömürünün koşullarını oluştururlar. Halk muhalefetini sustururlar.
Faşizm, “tek adam Tayyip Erdoğan”ın değil, emperyalist tekellerin yönetim biçimidir. Türkiye’de 12 Eylül faşist darbesinden sonra TÜSİAD sözcüsünün “Şimdi gülme sırası bizde” demesi boşuna değildir.
Bolivya’da Evo Morales’e yapılan darbeyle bağlantısı olan Elon Musk’ın “Kime istersek darbe yaparız” derken anlattığı şey herhalde demokrasi değildi.
Emperyalist sermayenin demokrasiyle yönetilen ülkeler istediği yalanı, burjuvazinin büyük yalanlarından biridir. Ve aklı evvel aydancıkların diline dolanmıştır.
CHP de bunu diline dolayan aklı evvellerden, yalancılardandır.
CHP’nin arkasını emperyalist sermayeye, TÜSİAD’a yaslayarak diline doladığı “demokrasi”, demagojiden ibaret olduğu açıktır.
CHP hâlâ kendisini devletin sahibi sanıyor.
CHP, 1950’den bugüne iktidar olamadı. Çok sayıda seçim kaybetti. Ama devlet içinde şöyle ya da böyle bağlantıları oldu. Ve kendisini devletin savunucusu, koruyucusu olarak tanımladı. Varlığını bu kesime ve aydın kesime dayandırarak sürdürdü.
CHP tabanının aydın kesim olması, bilgi, kültür, sanat tekelini de bir ölçüde koruduğunu düşündü.
Bürokratik ve teknokrat becerilere eğitimle sahip oldukları için devletin yönetiminde de bir şekilde var oldular.
“Mülkiye”, “Tıbbiyeli”, “Harbiyeli” gibi seçkin Kemalist okullar bu kadrolaşmaya hizmet etti.
Ama artık bu okullarda da Kemalist kadrolar yetişmiyor. CHP bunun kavgasını sürdürüyor. Yaptığı “liyakat–biat” kültürü tartışması da bu kavganın ifadesidir. CHP devleti Kemalist kadrolarla koruma kavgası sürdürüyor.
Devletin “biatçı muhafazakâr” kadrolarla çürütüldüğünü iddia ediyor.
Bu da yanlış bir tanımlama, yanlış bir saflaşma ifadesidir. Gerçek olan, devletteki faşist kadrolaşmadır. Devlet, emperyalizmin işbirlikçisi oligarşik sınıfın devletidir.
CHP’nin iddia ettiği gibi ordu, devlet bağımsızlıkçı kadrolardan dün de oluşmuyordu, bugün de oluşmuyor.
CHP, sağ hükümetlerin devletin yapısına dokunamadıklarını, ordunun, polisin, bürokrasinin, eğitim kurumlarının Kemalist–bağımsızlıkçı kadrolardan oluştuğunu varsaydı. Bu da gerçekte yanlıştır, bir aldatmadır.
Kaldı ki CHP’nin kendi kadroları da artık Kemalist–bağımsızlıkçı değildir.
Sadece AKP iktidarında değil, yeni sömürgecilik ilişkilerinin başlangıcından bu yana adım adım Kemalist devlet de dönüştürülmüştür.
Orduda, poliste, yargıda, eğitimde, MİT’te ulusalcı, Kemalist kadrolar adım adım tasfiye edildiler. Bunun son adımları da 12 Eylül cuntası ile atıldı. Artık devlet, tümüyle emperyalizmin işbirlikçiliğini savunan faşist kadrolarla doldurulmuştu.
AKP iktidarı ile birlikte artık kadrolaşmada bir adım daha atıldı. Şimdi artık İslamcı faşist kadrolarla devlet, eğitimden yargıya, polisten askere yenilendi; AKP’lilerle, MHP’lilerle dolduruldu.
YENİ SÖMÜRGECİLİK İLİŞKİLERİNİ, FAŞİST SİSTEMİ HEDEF ALMAYAN HİÇBİR PARTİ
HALKIN SORUNLARINA ÇÖZÜM ÜRETEMEZ.
CHP’ye göre tüm sorun AKP’de. AKP giderse tüm sorunların çözümü mümkün.
Ekonomi, AKP giderse düzelir.
Nasıl?
Devlet, liyakatli kadrolarla yenilenecek, demokratik haklar geliştirilecek, emperyalist sermaye ülkeye akacak, ekonomi düzelecek.
Anayasa uygulanacak, güçler ayrılığı sağlanacak, yani iktidar yargıya talimat vermeyecek, adaletli yargı sistemi kurulacak, herkes yasalar karşısında eşit olacak, yurttaşlık hakları tanınacak, okullarda laik eğitim olacak, dinî eğitime son verilecek, kadın-erkek eşitliği sağlanacak.
İşte CHP’yi tanımlayan politikalar bunlar.
Peki bu politikaların bir gerçekliği var mı?
Örneğin AKP öncesinde böyle miydi?
Ya da bunların olmamasının nedeni sadece sağ partiler miydi?
Neden bu ülkede sürekli sağ partiler iktidarda oldular?
İşte bunların açıklanması ancak emperyalizm ve yeni sömürgecilik ilişkileriyle mümkündür.
Emperyalizm ve yeni sömürgecilik ilişkileri anlaşılmadan, Türkiye gerçeği de açıklanamaz. Türkiye’de emperyalizm ve yeni sömürgecilik ilişkilerinin sorgulanması, Türkiye gerçeğinin bu çerçevede açıklanması Mahir Çayan ve THKP-C ile gerçekleşti.
Bu, bir ölçüde CHP’li çevreleri de etkiledi. 70’lerin CHP’sinin söylemde bir ölçüde egemen mülkiyet ilişkilerini sorgulaması da bu etki ve halktaki sol potansiyel sayesinde oldu.
Ama CHP asıl olarak yeni sömürgecilik ilişkilerini sorgulamak yerine bunun parçası olmuştur. Bu nedenle de oluşturduğu programın, teorinin ayakları havadadır.
Anayasaya bağlılık Türkiye’nin sorunlarını çözmez; tersine, faşist anayasa Türkiye’de sorunların temelidir.
Güçler ayrılığı, burjuva politikasının yalanlarındandır. Hiçbir ülkede güçler ayrılığı diye bir şey yoktur.
Ama özellikle de yeni sömürge ülkelerde güçler ayrılığı büyük bir yalan ve aldatmadır. Hiçbir zaman güçler ayrılığı, biçimsel olarak bile hayata geçmez.
Bunun nedeni hükümetler değil, sistemin kendisidir. Faşizm, yeni sömürge ülkelerde baskıya dayalı yönetim biçimidir. Baskı, azgın sömürünün sonucudur. Başka biçimde yönetemezler.
Faşizmde güçler ayrılığı diye bir şey biçimsel olarak bile hayat bulmaz. Yargı, sürekli olarak faşist yönetimin elinde halka karşı baskı ve terör aracı olarak kullanılmıştır.
Adaletli yargı sistemi, faşizmin ve sömürü düzeninin doğasına aykırıdır. Her devlette de yargı, egemen sınıfın çıkarlarını koruma aracıdır.
Sorun, ülkemizde egemen sınıfların emperyalist ve işbirlikçi tekeller, oligarşik sınıflar olmasıdır. Bu sınıfların egemenliğine, yani devrime yönelmeyen bir partinin halkın sorunlarını çözmesi mümkün değildir.
Tüm önerilen çözümler, demagojiden başka bir şey olmaz.
Yasalar karşısında eşitlik, kadın-erkek eşitliği de faşizmle yönetilen ülkelerde yalandır. Laiklik de yalandır.
Faşizm, dini ve ırkçılığı politik demagoji malzemeleri olarak kullanır. Kullanmaya da devam edecektir.
Bu CHP yönetimi olsa da kullanılacaktır. CHP’nin iktidar ortağı olduğu dönemlerde Maraş ve Madımak katliamlarının gerçekleşmesi ve CHP’nin de bu katliamların suç ortağı olmaktan başka bir şey yapmaması buna örnektir.
Özetlersek: Bağımsızlık olmadan demokrasi olmaz.
Emperyalizmin ülkemizdeki egemenliğine, yeni sömürgecilik ilişkilerine son vermeden faşizme son verilemez.
Bağımsızlık ve demokrasi olmadan ekonomik sorunların çözümü de mümkün olmaz. Ekonomik sorunların tek çözümü sosyalizmdedir.
Sosyalizmi savunmayan hiçbir parti ekonomik sorunlara çözüm üretemez.
Sonuç olarak, CHP’nin solla, işçilerle, sendikalarla, köylülerle ilişkileri taktik ve kendi çizgisinde sistem içinde tutmaya yöneliktir.
Gerçekte CHP, işçilerin, köylülerin haklarını savunmamış; tersine işçi-köylü örgütlenmelerini kendi çizgisinde kullanmış, sistem içinde tutmuştur.
Bugün de farklı bir durum söz konusu değildir.

BİZ ÖRGÜTLÜ OLMADIĞIMIZDA, HALKIN TEPKILERI DÜZEN İÇİNDE SÖNECEKTİR.
HALK MECLİSLERI, HALK KOMİTELERI, SORUNLARIMIZIN ÇÖZÜMÜNÜN TEK YOLUDUR.
Sanılanın aksine, halk CHP için sokağa çıkmadı.
Tersine halkın düzene tepkisi, adaletsizliğe öfkesi, CHP’yi harekete geçmeye zorladı.
Halkın sol potansiyelini, tıpkı geçmişte olduğu gibi, CHP kendi iktidar savaşında kullanmak istedi.
Milyonların oylarıyla seçilmiş ve cumhurbaşkanı adaylığını açıklamış İmamoğlu’nun tutuklanması, tepkiyi sokaklara taşırmak için meşru bir zemin olarak görüldü.
Milyonların birlikte hareketi için bir fırsat oldu.
CHP’nin yaptığı, yoksulluk ve adaletsizliğe karşı halkın öfkesini değerlendirmek oldu.
CHP’nin Grup Yorum şarkılı mitingleri, öğrencilerin boykot ve yürüyüşlerini sahiplenmesi, halkı sokaklara çağırması, bize halkın düzene öfkesinin büyüklüğünü göstermelidir.
Bu öfkenin büyüklüğüdür ki, halkın her kesiminin sokaklara dökülmesine neden oldu.
İşçisi, emeklisi, öğrencisi, sanatçısı, yazarları, öğretim görevlileri, avukatlar… Her kesimi sokaklara döken, faşist düzene karşı adalet talebidir.
CHP’lilerin de ifade ettikleri gibi halkın sokaklara çıkması, faşist AKP iktidarının “vandal”, “terörist”, “marjinal” gibi demagojilerini yıkarak direnme ve mücadele meşruluğunu sağladı.
Sokak yasaklarını kırdı; sokaklar, halkın direnişi ve mücadelesiyle kazanıldı.
Fakat en temel eksiklik, devrimci önderliktir.
Devrimcilerin önderlik etmedikleri bir hareket, nihayetinde bir sonuca ulaşamadan, herhangi bir sorunun çözümünü sağlayamadan sönecektir.
Öyle de oluyor.
CHP, halk hareketlerine önderlik edemez.
Halkın sokaklara dökülmesinden, AKP faşizmi kadar CHP de korkar.
Korkularının temeli, halkın kendilerini aşarak iktidara yönelmesidir.
Halkın hareketini sonuca ulaştıracak olan, halkın kendi örgütlenmeleri ve devrimci önderliktir.
Bu hareketin en fazla evrileceği yer, CHP’nin sandıktan bir kez daha birinci parti olarak çıkmasını sağlamaktır.
Fakat bu, halkın hiçbir sorununun çözümü değildir.
CHP’nin halka vereceği de kapitalizmden başka bir şey değildir; yeni sömürgecilik ilişkilerinin sürdürülmesinden başka bir şey değildir.
CHP’nin halkın ekonomik sorunlarını çözecek bir ekonomik programı, halkın demokrasi sorununu çözecek bir demokrasi programı yoktur.
CHP’nin iktidarında da Türkiye’yi yönetecek olan, aynı emperyalist ve işbirlikçi tekeller olacaktır.
Bugün de zaten yaşanan, onların iktidarıdır.
CHP, ADALETSIZLIKLERIN HESABINI SORAMAZ.
BASKI VE ZULMÜN HESABINI SORAMAZ.
YOLSUZLUKLARIN, DOLANDIRICILIKLARIN HESABINI SORAMAZ.
FAŞIZMI YENECEK TEK GÜÇ, HALK GÜCÜDÜR.
HALKIN ÖRGÜTLÜ GÜCÜDÜR.
ADALETSIZLIKLERIN, ZULMÜN, KATLIAMLARIN, SÖMÜRÜNÜN HESABINI SORACAK VE BUNLARA SON VERECEK TEK GÜÇ, HALKIN ÖRGÜTLÜ GÜCÜDÜR!
BUNUN IÇIN TEK ÇÖZÜM; HALK KOMITELERINDE VE HALK MECLISLERINDE ÖRGÜTLENMEKTIR!
