Eskişehir’de Reysaş holding bünyesideki TÜVTÜRK araç muayene istasyonu Direnişçileri, “Her yer Reysaş, her yer Direniş!” sloganıyla araç muayene istasyonu karşısında kurdukları konteynerda ve Reysaş Holding’in kuruluşu olan Hilton Garden İnn otelinin önüne Pazar günleri hariç, her gün direnişteler. Eskişehir’in soğuklarına aldırmadan, 4 ayı aşkın süredir örgütlenme hakkı ve talepleri için direnişlerine devam ediyorlar. Direnişin 136. gününde direnişçi işçilerin sesi olabilmek için röportaj gerçekleştirdik.
Bugün direnişinizin kaçıncı günü?
İşçi Oğuzcan: Bugün direnişimizin 136. günü. 136 gündür, 4,5 aydır aynı dirençle devam ediyoruz. Sendikaya üye olmaya karar verdik geçtiğimiz 2018 yılı şubat ayında. İstasyondaki kötü çalışma koşulları ve istasyon amirlerinin kötü yönetimi sebebiyle Nakliyat-İş sendikasına üye olmaya karar verdik. Burası Reysaş lojistiğe bağlı bir araç muayene istasyonu. Toplamda 5 ilde 8 istasyon var. Eskişehir, Sivrihisar, Zonguldak, Karabük, Kastamonu, Bartın… bu istasyonlardan. Buralarda yüzde 40 çoğunluğu sağlayıp örgütlenmemiz gerekiyordu. Bu çoğunluğu sağladık. Geçtiğimiz şubat ayında sendikamız başvuruyu yaptı. Çalışma bakanlığının çoğunluk tespiti geldi. Tabi bu süreçte sendikaya üye olmaya çalıştığımız, çoğunluk sağlamaya çalıştığımız işverence duyuldu. Ve bu duyulmanın neticesinde şubat ayında sendikadan istifaya zorlandık. Bu e-devlet şifresi isteme şeklinde oldu ve akabinde de e-devlet şifrelerimizi vermediğimiz için ve de sendikadan istifa etmek istemediğimiz için şubat ayında işten atıldık. Bunun üzerine biz gittik, sendikalı olduğumuz için ve e-devlet şifremiz istendi diye savcılığa şikayette bulunduk ve istasyonun önünde direnişe başladık. Toplamda atılan 14 kişiydi, bu Eskişehir, Karabük ve Kastamonuda işveren tarafı, istasyon amirleri, genel müdür hakkında şikayetçi olduk ve bundan korktukları için, ceza almak istemedikleri için –ki sendikadan istifaya zorlamak 117/118 tck’ya göre suç 6 aydan 2 yıla kadar hapis cezası var ve tabi diğer üye arkadaşları da dik durması, sendikadan istifa etmemesi sebebiyle bir buçuk ay direnişten sonra işe Nisan ayında geri döndük. 7-8 ay çalışmaya devam ettik, yaptığımız iş anlamında hiçbir sıkıntı yoktu işi biliyoruz zaten ama bu 7-8 ay süre içerisinde istasyon amirleri ve yardımcıları yine sendikadan istifaya yönelik konuşmalar, baskılar oldu en son kasım ayında bizim yerimize işe alınan 7 arkadaşı da biz örgütledikten sonra işveren iyice çıldırdı! Önce dedi ki bir arkadaşa “sen usulsüz muayene yaptın tandığın arabasını muayeneden geçirttin.” Bunun asılsız olduğunu ispatladık, çürüttük. Daha sonra sendikaya örgütlü olan işçilere tazminatlarınızı alıp gidebilirsiniz dedi, sendikal çoğunluğu azaltmak amaçlı. O oyuna da gelmedik biz, tazminatımızı alıp gitmedik işi de bırakmadık. En son Saffet Oktay arkadaşı Sivrihisar istasyonuna daimi olarak göndermek istediler, burada o öncü olduğu için sürgün mantığıyla hiçbir gerekçe göstermeden işverenin aldığı bu “karara uymak” zorundasın dediler. Arkadaşın 3 çocuğu var 2si okula gidiyor, 2 gün içerisinde oraya taşınacaksın diyerek sürgün etmeye çalıştılar. Burada amaç belli, sendikal örgütlülüğü kırmak, arkadaşı işten istifaya zorlamak… Biz tabii gönderemezsin dedik ve arkadaşa destek çıktık. Burada öncü olan arkadaşlar işte Saffet Oktay, ben, Oğuzcan, Mevlüt Karaduman, Engin Güldüren… Tabii diğer arkadaşların da destek olmasıyla çoğunluk sağlamıştık. Bu kişilere bir baskı olursa burada bütün işçiler bu öncü işçilerin etrafında kenetleniyor bu gayet doğal bunu biz gerçekleştirdik bunda hiçbir problem yaşamadık. En son bizi tekrardan “siz iş yerinde iş yavaşlattınız, işvereni maaşınızla karşılayamayacağınız miktarda zarara uğrattınız” diye işten çıkarttı. Kasım’ın 20-21 ve 22’sinde 15 kişiyi işten çıkarttı. Asıl sebep tabii ki Sendikayı yani; işçilerin örgütlü olmasını hazmedemeyişidir. Şimdi 4 buçuk aydır direniş ve işe geri dönme mücadelesi devam ediyor. Mahkemelerimiz var, sendikamızın yetkili davası devam ediyor şimdilik durumumuz bu…
Direnişin devamı boyunca mahkemeler, direniş alanındaki durum olsun karşı taraftan olumlu ya da olumsuz somut bir dönüş yaşandı mı?
Karşı taraf hala kuyruğu dik tutmaya çalışıyor. Ben bu işçileri haklı yere işten attım, burada işten atma sebebim sendika üyeliği değil, bu işçilerin iş yavaşlatmasıdır diyor. İstasyonları 11 yıldır açık, hiçbir şekilde 2018 yılına gelene kadar hiçbir sıkıntı yok ama 2018den sonra işverenin müthiş baskıları, saldırıları… Burada bir sendikal örgütlenme var yani. O açıdan hala kuyruğu dik tutmaya çalışyor, davaları kazanacağını düşünüyor. İçiler örgütlenip bana karşı gelerek yanlış yaptı, ekmek yediği kaba pisledi mantığıyla… Sen burada para basıyorsun yani, ayda kazandığın 8 tane istasyondan 1,5 trilyon para… İşçilere verdiğin maaş belli, çalışma şartları belli… İşçiler de isyan ediyor yani, biz de örgütlendik tabii. Hiçbir şekilde geri adım atmayız yani işe geri dönene kadar. Haklarımız verilip sendikalı toplu sözleşmeli bir iş yerinde çalışana kadar direnişe devam edeceğiz. Tabii işveren de şimdilik kuyduğu dik tutuyor, vazgeçmiyor.
Direnişe başlama kararını nasıl alındı? Direnişin bir ayağı da Hilton oteli önünde, bunlar nasıl açıklanabilir?
İşçi arkadaşları sendikayla tanıştıran bendim. Ben Bursa’da da Nakliyat-İş’e üye olmuştum 2010 yılında. Tabii Nakliyat-İş’in mücadeleci sendika olduğunu biliyorum. Gidip de bir düzen sendikasına gitmezdim zaten sendikayı iyi tanıyorum sürekli de görüştüğüm kişiler. Sendika burada direnişin başlamasında etkin. Aynı şekilde bizim Şubat ayında örgütlenmeyle beraber önce muğla sonra Şanlıurfa istasyonları da yine aynı sendikaya üye oldular ve oralarda da direnişler devam ediyor. Muğla’da 235 gün Urfa’da yine aynı şekilde 140 güne varıyor… Sendika bu konuda üç yerde direniş yürütüyor ve bu direnişler birbirleriyle bağlantılı. Burada direnişin başlamasında sendikayla birlikte ortak bir karar alındı. Direneceğiz ve işimizi alana kadar boyun eğmeyeceğiz şeklinde… Tabii farklı biçimlere bürünüyor, burada basın açıklamaları, Hilton oteli önünde kamuoyu oluşturmak ve Eskişehir’e duyurmak için elimizden geleni yapıyoruz tabii daha güzel işler de direndikçe olacaktır.
Muayene istasyonu sahibi ile Hilton otelin sahibi aynı kişi. Bu kişi kim, niye bu zulmü işçilere yapıyor?
Bu işveren Reysaş işvereni Durmuş Döven. Burada bir alt işveren üst işveren ilişkisi var bizim üst işverenimiz de TÜVTÜRK. TÜVTÜRK’te de ortaklıklar var. Doğuş grubu, bir Alman ortak, bir de İngiliz ortağı var. Reysaş holding özelleştirme sürecinde Eskişehir ve Batı Karadeniz’deki illeri almış 8 istasyonu işleten bir holding. Tabii para babası Durmuş Döven sadece bu işi yapmıyor, otelleri var. Burada var Kastamonu’da var Erzincan’da var ve daha hala inşaatları devam eden otelleri var bu oteller dışında lojistik işi yapıyor. Taşımacılık sektörü, tırları var, gemileri var ve tren vagonları var… kısacası 25 tane şirketi ile Türkiye’nin sayılı zenginlerinden Durmuş Döven. Muayene istasyonlarını nasıl almış? iktidara yakın olduğu için. 3-4 sene önceki Gençlik ve Spor bakanı Akif Çağatay Kılıç’ın yakını oluyor Durmuş Döven. Yani her anlamda AKP iktidarına yakın biri, bu sayede muayene istasyonlarını alıp, işletiyor. Bir peşkeş ve rant mantığı var burada… Tabii otel de ona ait olduğu için muayene istasyonunun ve otelin önünde direnişimiz devam ediyor.
Direniş kararı alınırken diğer direniş deneyimlerinden herhangi bir etkilenme oldu mu?
İşçi Saffet Oktay: Ben de 10 yıldır Reysaş’a bağlı araç muayene istasyonunda çalışıyordum. Bizim sendikayla tanışmamız zaten geçtiğimiz yıl iş yerinde yaşadığımız olumsuz şartlar sebebiyle bursadan gelen bir arkadaşımız sayesinde oldu. Biz de sendika’da örgütlü ve birlikte güçlü şekilde çalışmayı çok istiyorduk ancak bir türlü bağlantımız olmamıştı. Sendikayla tanıştık, çoğunluğu sağladık ve üye olduktan sonra işveren bize bir kılıf uydurup işten attı.
Muğla’daki direniş galiba buradakinden daha önce başladı;Şöyle oldu Şubat 2018’de biz direnişe başladık ve yaptığımız itirazlar neticesinde işe iade edildik. Bizi işe alınınca bu kez Muğla’daki istasyonda çoğunluk sağlandı. Aslında bizim örgütlenmemiz daha önce başladı. Ama onların işe iadesi olmadığı için direniş bizimkinden uzun sürdü yaklaşık 200. günü aştı. Bunun dışında giderek artan baskı koşulları ve memleketin birçok yerinde yaşanan direnişlerin bzie etkisi muhakkak vardır.
Özellikle direniş süreci boyunca işverenin size karşı veya içeride yaptığı bir şey oldu mu?
Zaten ilk çıkarılmamız tamamen bir iftirayla oldu. Sendikaya üye olduğumuz için atmak suç olduğundan bu yüzden attım diyemiyor. Bu yüzden farklı gerekçelerle iftiralar atarak çıkarttı. 2. Çıkartılmamız da bizim üzerimizdeki baskıları arttırdı. Ardakaşlara iftira attı, onlara eski arabalar vererek bu işten soğutmaya çalıştı. En son bizim yerimize yeni alınan arkadaşlar da sendikalı olunca tamamen işveren artık burada sendika olacağına kanaat getirerek daha fazla saldırmaya başladı. Örneğin bir çay molasında beni yanına çağırıp herhangi bir personel açığı olmadığı halde bana ‘2 gün içinde sivrihisara dam olarak gideceksin bana soru sorma şirket sana karar verdi’ dedi. Ben burada öncü işçiyim bunu bildikleri için beni göndererek buradaki sendikal birlikteliği bozmaya çalıştılar. Örneğin biz içeride çalışırken randevuları düşürdü, dışarıdan başka illerden personel getirdi ve bizi tamamen bu kez ilk çıkardığı gibi değil de kılıfına uydurarak çıkarmaya başladı. Bize yavaş çalışıyorsunuz diye bir kılıf uydurdu biz bunun gerçek olmadığını mahkemelerle ispat ettik ve şu an mahkeme sürecimiz devam ediyor.
Mahkeme nasıl geçiyor?
Bugün de bizim sendikamızın mahkemesi, yetki davası istanbulda görülüyor. O kadar karmaşık bir süreç ki siz çoğunluğu sağlıyorsunuz, bakanlık size evet burada çoğunluk vardır diye yazı gönderiyor. İşveren çıkıp diyor ki orada bir açıktan faydalanıp sayıda bir yanlışlık olabilir diye itiraz ediyor. Bu yaklaşık 1 seneyi geçkindir devam ediyor. Bu 4. Mahkememizdi. Aslında bugün olumlu bir karar çıksa bile tekrar bir üst mahkemeye taşıyabiliyor, her türlü itiraz hakkı var şu an. Bu durumda sendikalaşmak kanunla belirtilmişse bu kadar önüne set çekilememesi gerekiyor. Bizim şahsi işe geri dönüş mahkemelerimiz devam ediyor, İstanbul kadar yoğun olmayıp biz de Eskişehir’de biraz kamuoyu oluşturduğumuz için. Sonuçta hepimiz eski personeliz, şehir halkı hepimizi tanıyor, onların da etkisiyle mahkemelerimiz görülüyor. Umut ediyoruz ki bir dahaki mahkememiz son mahkememiz, karar mahkememiz olur. Ve işe iademiz olmazsa bile hakkımızı alana kadar direnişe devam edeceğiz.
Eskişehir’deki kamuoyu direniş başladığında nasıldı, şu an nasıl?
İlk atıldığımız zamanlar kamuoyu oluşmuştu. Milletvekilleri ve siyasi partiler gelmişti; CHP, Saadet, HKP gibi… Sonra bizim sürecimiz uzamaya başladı. Şu an 4 buçuk ay civarındayız. Zaman ilerledikçe artık onların gelme sebeplerinde de çelişkiye düşmeye başladık. Acaba gerçekten bize destek olmaya mı geldiler yoksa görünmüş olmak için mi geldiler? Bugün bunun çelişkisini yaşıyoruz çünkü 4,5 ay önceki kamuoyu gücümüz bugün yok! Gönül isterdi ki burada ekmeğinden olan insanların, sivil toplum örgütlerinin, insan emeğine saygı duyan herkesin destek olup bu desteklerini açıklaması. Ama eskisi gibi bir destek yok şu an.
Direnişin başlangıcında siyasi partilerin gelip gittiğini, yoğunluk olduğunu söylediniz. Yerel seçimler gündeminde işçilerin talepleri, emek gündemi görmezden gelindi. Yerel seçimleri geride bıraktık 1 Mayıs gündemi var önümüzde. Bu süreçte özellikle buradaki direnişin gündemini, emeğin gündemini memleketin gündemi haline, hiç olmazsa yerelde Eskişehir’in gündemi haline getirmek için neler yapılabilir? Neler yapmayı düşünüyorsunuz?
Biz buradayız, yerimiz belli. İş yerimizin karşısında sendikamızın sağladığı imkanlarla ekmeğimize sahip çıkmaya çalışıyoruz. Bunun kamuoyuna duyurulmasını bir şekilde ‘orada bir direniş, hakkı yenen işçiler var’ denerek sivil toplum örgütlerlerinin bizi bulup sahip çıkmaları gerekiyor. Biz işçi olduğumuz için çok fazla bir siyasi örgütle bağlantımız yok bizim, onların bizi bulmaları gerekiyor. Patronlara karşı durmaları gerekiyor, çok fazla kimseyi tanıyıp bilmiyoruz onların bizi bulmaları gerekiyor.
Direnişteki işçilerin aileleri ve çevreleri direniş hakkında ne düşünüyor, nasıl tepki veriyorlar? Eskişehir halkı direnişe nasıl baktı?
Ailem bu zamana kadar her konuda arkamda durmuştur. Bu konuda da bir haksızlık karşısında sendikaya müracaat etmemi olumlu buldukları için sonuna kadar arkamda durdular. Elbette kendi içlerinde bu sıkıntılı dönemde bana söylemeseler de içten içe üzüldüklerine eminim eşimin ve çocuklarımın. 3 çocuğum var 2’si okula gidiyor. Bu 4 ay boyunca daha önce çalıştığım zamanlardaki gibi imkan sağlayamıyorum çocuklarıma. Bazı şeyleri kısmak zorunda kalıyorum, fazla sosyal aktiviteye çıkamıyorum, çarşıya pazara gezdiremiyorum. Mutfağımda soframın daha zengin olduğu zamanlara kıyasla karnımı doyurmaya çalışıyorum, ailem de böyle davranıyor. Hiçbir maddi imkanımız yok, devletten bize sağlanan bir gelir de yok. Bunlar başına gelmeyen insan kolay kolay anlamıyor… başına geldiğinde anlıyor insanlar ancak. Ailemin desteği konusunda hiçbir sıkıntım olmadı. Sesimizi sosyal medya’da vs duyurmaya çalıştıkça bazı destek söylemleri oluyor. Ama sadece çevreye yapılan destek bizi işten atanlara karşı caydırıcı olmuyor. Daha fazla toplumsal kitle bize destek olsa belki patron geri adım atmaya başlayacak. Ama işte dediğim gibi sadece aile ve yakın çevremizin, sendikanın desteği var başka da bir şey yok
işçi Oğuz Çelik: Direnişe başladığı zaman, ailem burada yaşamıyor, onlara söylediğimde her zaman arkandayız. Arkadaşların morallerini bozmasınlar siz kazanacaksınız diye bana destek oldular hala da devam ediyorlar. Çevreden bir destek var ama bu desteğin elle tutulur bir şey olması gerekiyor. Eskişehir çapında bunun duyurulması gerekiyor. Yanımıza gelip daha çok destek olurlarsa veya sosyal medyada da bizi dile getirirlerse bu destek de büyümüş olur direnişimiz de daha fazla duyurulur.
Öncü İşçi Oğuzcan: Aynı şekilde biz burada 25/2’den atıldığımız için hiçbir şekilde işsizlik ödeneği alamıyoruz. Yani işverenin hangi gerekçeyle işten atmış olursa olsun devlet bunu doğru kabul ediyor. İşsizlik ödeneği ve kıdem tazminatı alamıyoruz. Bu şartlarda direniş devam ediyor. 15 işten atılan insan ne yiyip, ne içecek? Benim eşim çalışıyor, yine eşi çalışanlar bir şekilde çarkı döndürmeye çalışıyor ama eşi çalışmayan tek maaşa bakan çocuğu okuyan insanlar yaşamlarında kesintiye daha çok gidiyor ama nereye kadar gidecek!? İnsanım, insanca yaşayabiliyorum diyebileceğimiz bir ücretten yoksunuz. Tabii buna karşı direneceksin, her zorluğa karşı direneceksin hayattaki, patrona, seni rehin almak isteyen patrona direneceksin. Bunun yolu bu Türkiye’de; Direnmek.
Örneğin kısıtlı bile olsa demokrasinin olduğu kimi ülkelerde işçi böyle bir süreçte mahkemeye başvurduğu zaman patronun buna itiraz hakkı yok. Mahkeme zaten haklı gerekçeyle işten atıldığı ispatlanana kadar işçi çalışmaya devam edebiliyor. Türkiye’de işten at ver mahkemeye, mahkeme sonuçlanana kadar ne yaparsan yap. Bu Faşizm’dir yani. Ama biz direnmeye devam edeceğiz hangi şartlarda olursa olsun.
Eklemek istediğiniz son bir şey?
Bu mesele küçük ölçekte buradaki işçilerin meselesi, bir hak arayışı. Büyük ölçekte düşündüğünüz zamanda da önce Eskişehir’de çalışan ve yaşayanların sonra da Türkiye’deki İşçi sınıfının dolayısıyla Halkın mücadelesidir! Biz böyle bakıyoruz. Türkiye’nin farklı yerlerinde direnişler var, Flormar vardı, Aydın’da direniş var, Muğla’da, Urfa’da ve Ankara’nın orta yerinde Yüksel’de… Farklı iş kollarından emekçilerin direnişleri devam ediyor. Aslında Türkiye’deki gündemin bu olması lazım. İşçilerin hakları, emekçilerin yaşamı, örneğin emekliler-EYT’liler var çok kitlesel bir şekilde taleplerini dile getiren. Ortak bir toplumsal mücadele gerekiyor. Bu mücadeleyi de biz vereceğiz. Her türlü mücadele ortak, bütün Türkiye’de işçilerin, çalışanların, Halkın mücadelesi ortak böyle yaklaşıyoruz ve başarılı olmak, kazanmak istiyoruz!